Küresel ısınmayı hafife aldık

1980’lerin başında karalardaki sıcaklık çok hızlı bir şekilde artmaya başlayınca uzmanlar, sivil toplum örgütleri durumun vahametini anlattılar dilleri döndüğünce. O günleri çok iyi hatırlıyorum.

Haberin Devamı


Kimi ülkeler değişimi ciddiye alarak strateji belirledi, önlemler almaya başladı. Sera gazı salınımını, karbon ayak izini azaltmak için çalıştı.
Uluslararası sözleşmeleri imzaladı. Kimileri de sorunun gelişmiş ülkeler tarafından yaratıldığını söyleyerek fedakarlığı onlardan bekledi. Yapılması gerekenleri öteledi. Bizler de kuraklık, sıcaklık artışı, yağışların dengesizliği, sel baskını, fırtına gibi küresel iklim değişikliklerinin etkilerini giderek daha ağır bir şekilde hissettik.
Son birkaç yıldır Portekiz’de, Amerika’da, Brezilya’da, Yeni Zelanda’da, Avustralya’da ve komşumuz Yunanistan’da görülmemiş yaygınlık ve şiddette yangınlar oldu. Bazıları yangınlar için de tedbir aldı. Ama bize hep uzak bir ihtimal gibi geldi.
Ancak Akdeniz ve Ege’yi kasıp kavuran orman yangınları büyük bir felakete dönüşünce gerçekle yüzleştik.
Şimdi hepimiz hiç kuşkum yok, çok üzgünüz, umutsuzuz, kendimizi çaresiz hissediyoruz. Ormanların yanmasıyla o habitat içinde yaşayan tüm canlıların yok olduğu gerçeğiyle yaşamak kolay değil. Mal ve can kaybının da boyutları büyük.
Fakat her felaket gibi bundan da çıkarmamız gerekli dersler var.
Ben yerel ve merkezi yönetimlerin çıkartması gereken dersleri kendilerine ve konunun uzmanlarına bırakıyorum.
Umarım en kısa süre içinde bizim de yeterli sayıda yangın söndürme uçağımız olur.
Hepsinden önemlisi de iklim değişikliğini durduracak uluslararası çabalara daha çok katkıda bulunuruz.
Bireysel düzeyde yapabileceklerimiz olduğuna inandığım için çuvaldızı önce kendimize batıralım derim.
Artık yaşadığımız mahalleden kente hatta tüm ülkeye karşı sorumlu olduğumuzu anlamamız gerekiyor.
Ormanda ateş yakmamaktan, yere çöp atmamaktan, çevreye saygılı olmaktan, hepsinden önemlisi de karbon ayak izimizi azaltmaktan başlayabiliriz.
Bu ülke de bu dünya da bizim.
Yaşayacak, gelecek kuşaklara bırakılacak başka bir yer yok...

Haberin Devamı

LONGOZ ORMANLARI

Çok merak etmeme rağmen İğneada’ya ve Longoz Ormanları’na gitme şansı bulamamıştım.

Küresel ısınmayı hafife aldık

Kaderin cilvesine bakın ki uzun bir süre önce programını yaptığımız seyahat geçen hafta sonu tam da orman yangınlarının başladığı döneme denk geldi.
Ama hiç iptal etmeyi düşünmedik.
İyi ki de öyle yapmışız, içinden geçen yolda doğanın sesini dinleyerek dolaşırken ormanların önemini, karşıdan karşıya geçen kaplumbağaya yardım ederken yangınlarla neler kaybettiğinizi çok daha iyi anlıyorsunuz.
Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı Bulgaristan sınırındaki İğneada beldesindeki Longoz Ormanları 2007 yılında Milli Park olarak tescil edilmiş.
İçinde irili ufaklı göller ve sazlıklarla tam bir doğa cenneti. Ancak bu cenneti koruduğumuzu söylemek zor. Piknik alanları çöplük gibiydi.
Sorumsuz ziyaretçiler arkalarından gelecekleri ve beğenip geldikleri bölgeyi kirlettiklerini düşünmeden her şey ortada bırakıp gitmiş. Mangala bile gerek duymadan ateş yakılmış.
Atılan pet şişeler, plastik tabaklar, kola kutularının haddi hesabı yoktu. İğneada beni hayal kırıklığına uğrattı. Cennet gibi bir bölgenin ortasında bakımsız, harap bir yerle karşılaşmayı hiç ummamıştım.
Balıkçı barınaklarının hali de kötüydü.
Bölgede farklı bir turizm anlayışı gelişiyor. Umarım Demirköy Belediyesi bu özel beldesine daha çok özen gösterir...

Haberin Devamı

GLAMPİNG DENEYİMİ

Hafta sonu seyahatimiz sırasında orman ortasında bir vaha diyebileceğim Longosphere Glamping’de konakladık.

Küresel ısınmayı hafife aldık

Longosphere, Tekirdağlı akaryakıt işiyle uğraşan Tahir Küçükkınay ve oğlu Yiğit Küçükkınay tarafından hayata geçirilen, çevreye duyarlı ve ayakları yere basan bir proje. Bir yıl kadar önce İğneada’ya yürüme mesafesinde Longoz Ormanları’nın içinde Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan tahsis edilen alanda açılmış.
Doğaya saygılı, ormanın ortasında doğayı harap etmeden tatil yapmanın mümkün olduğunu göstererek örnek teşkil edecek, bölgenin turizm potansiyelinin gelişmesine katkısı büyük olacak bir yatırım.
Tüm çadırlar yanmaz malzemeyle yapılmış. İnsan güvenle kalıyor.
Glamping alanı tertemiz, tüm çalışanlar güleryüzlü, işlerini severek yapıyor. Sincap ve Kaplumbağa olmak üzere farklı özellikleri olan iki çadır tipi var.
Banyo ve tuvaletlerin ortak olduğu ‘sincap’ların artısı, gökyüzünü seyretme imkânı sunan panoramik tavanı ve fiyatı. Tam bir ev görünümlü kaplumbağa çadırlar ise daha büyük ve lüks döşenmiş, özel banyo, tuvalet ve önünde verandası var. Bizim konakladığımız sürede bölgede tehlike olmasa da tüm tedbirler ve ekstra önlemler alınmıştı.
Longosphere’de gün erken ve etkinliklerle başlıyor.
Macera parkı, bisiklet turu, çevre gezileri yapılıyor. İsteyen açık havuzda yüzüp güneşleniyor. Kasaba Sokağı denilen alanda fırın, kasap, kafe-bar, yöresel ürünler, hediyelik eşyalar satan bölümler var.

Haberin Devamı

FOOD&WOOD RESTAURANT

İnsan doğanın ortasında açık havada olduğunda özellikle de spor yapıyorsa daha çok acıkıyor. Mekânın sahipleri de sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemeklerini verdikleri Food&Wood Restaurant’ı bunu dikkate alarak kurgulamışlar.

Küresel ısınmayı hafife aldık

Gün yöresel ürünlerle donanmış, çeşidi bol güçlü bir sabah kahvaltısıyla başlıyor.
Öğle ve akşam yemeklerinde her türlü yaş ve zevke uygun olması amacıyla karma bir menü tasarlanmış.
Hamburger, pizza, fettucine de var, Kırklareli köfte, oğlak tandır, peynirli erişte gibi yöresel yemekler de.
Trakya Kıvırcık kuzusu meşhurdur. Izgara pirzola ve köfte gerçekten de çok lezzetliydi. Mutfağın başında genç ve yetenekli bir şef bulunuyor fakat bölge yemeklerini yeni yeni öğreniyormuş.
Bölgenin esnaf lokantalarında çalışmış ustaların da mutfakta olmasında yarar var.
Ev kadınlarından Trakya tavuklu sini mantısı, ciğer sarma gibi unutulmaya yüz tutmuş yerel yemekleri öğrenip yapmaya başlarlarsa gastronomi kültürünün yaşamasına da katkıları büyük olur.
Şarap menüsünde sadece Trakya Bağ Rotası’ndan markaların bulunması da isabetli bir karar...

Yazarın Tüm Yazıları