Paylaş
Ramazanın aç kalmayı anlama ve imkanların ölçüsünde paylaşma ayı olduğunu da yaşayarak öğrendik.
Yazılarımı okuyanlar ve yakınlarım bilir, onlarca çeşit yemeğin yer aldığı özellikle de büyük otellerde bir yarışa dönen görkemli açık büfe iftar sofralarını hep israf olarak gördüm. Çok zorunlu değilsem gitmemeyi tercih ettim.
Çevremde benim gibi düşünenlerin sayısı da hiç az değil. Gururlanarak söyleyebilirim ki empati duygusu pek çok alanda gelişmiş bir toplumuz.
48 gün önce karşı karşıya kaldığımız büyük deprem felaketi sonrası devletin sorumlulukları yanı sıra, sivil toplum, şirketler ve bireysel düzeyde gösterilen yardımlaşma, sağlanan destek unutulmaz.
Yaraların tümden sarıldığını söylemek için henüz erken ama ülke olarak çaba gösterdik ve göstermeye de devam ediyoruz.
Ancak bu yılın Ramazanı ülke tarihinin en hüzünlü Ramazanı oldu. Kendimiz, en yakınlarımız kadar on binlerce yakınını, evini, iş yerini kaybetmiş insanlara da yalnız olmadıklarını ispatlamak, hissettirmek zorundayız.
Burada saymayacağım kadar çok dayanışma çabası var. Çok özel koşullarda geçireceğimiz bu Ramazan ayında anlamlı projeler hayata geçiriliyor.
Bunlardan biri de Metro Türkiye’nin “Benim İşim Benim Mutfağım” projesi.
Sekiz yıl önce kurulan araştırma ve uygulama mutfağı Gastronometro mekânını, afet bölgesinde depremlerden hasar alan dört önemli restorana; Hatay Sultan Sofrası, Antakya Pöç Kebap, Malatya Hacıbaba Et Lokantası ve Maraş Paça Kebab’a tahsis etmiş.
Her hafta biri kendi aşçılarıyla Gastronometro’da iftar sofralarını hazırlayıp yemeklerini sunacak. Yemeklerde kullanılacak gıda ürünlerini Metro karşılayacak.
Metro, şef ve servis elemanlarıyla da bu restoranlara destek oluyor.
Restoranların bu bir haftalık sürede elde edecekleri gelir eminim yeniden ayağa kalkmalarına, kendilerini toparlamalarına da destek olacaktır ama asıl önemlisi özledikleri müşteri kitlesiyle buluşmaları, yalnız olmadıklarını hissetmeleri.
Gastronometro’nun restoran bölümü 80 kişiye dek hizmet verebiliyor. Önceden yer ayırtmak koşuluyla kişi başı 1000 lira vererek yemek yiyebiliyoruz.
Ama asıl beklenti şirketlerin iş ortakları ya da çalışanları için toplu yemek vermeleri ve restoranların her akşamı dolu geçirmeleri. Ramazanda iftar daveti verme geleneğini sürdüren büyük gruplara şirketlere özellikle duyurulur...
Rezervasyon: İlknur Kapukaya- 0212 478 77 04/ 0552 955 19 09
Barlas Günebak
HATAY SULTAN SOFRASI: 25-27-28 MART
HAS MARAŞ PAÇA KEBAP SALONU: 29-30 31 MART 1-3 NİSAN
MALATYA TARİHİ HACIBABA SİNAN ET LOKANTASI:
4-5-6-7-8 NİSAN
HATAY PÖÇ KASABI:
10-11-12-13-14-15 NİSAN
İzmir’in en yeni Japon Restoranı
Geçtiğimiz yıl haziranda açılan, Kordon’da balık restoranları arasında yer alan Roku Sushi Omakase İzmir’e farklı bir hava getirdi. Kısa sürede kentlilerin buluşma noktalarından birine dönüştü. Kulaktan kulağa ünü yayıldı. Son dönemde kime yeni yer sorsam Roku’yu söylüyordu.
Şubat başında gittim ancak deprem felaketinin üzerimize kâbus gibi çöken ağırlığı hafiflemeden kendimde uzun bir süre restoran, yemek yazacak güç bulamadım. Fakat hayat devam ediyor ve gittiğimiz yerleri tanıtmak, anlatmak, gerekirse eleştirmek de işimizin gereği.
Roku’ya gidene dek şefinin İstanbul’dan çok iyi tanıdığım bir isim olan Barlas Günebak olduğunu bilmiyordum, onu orada görmek benim için güzel bir sürpriz oldu.
Barlas şef tutarlı bir şekilde meslek yaşamı boyunca sadece Uzak Doğu mutfaklarında, Itsumi, İoki gibi her biri de türünün en iyi örnekleri arasında olan restoranlarda çalıştı. Zaten çoğumuz onu kurucu şefi olduğu Kuruçeşme’deki İnari’den hatırlarız.
Günebak, bir süre önce radikal bir karar alarak İzmir’e taşınmaya karar vermiş ve ortağıyla beraber Roku Sushi Omakase’yi açmışlar.
Roku Japonca’da 6 rakamı demekmiş. 6 rakamı da aynen gücünü yalınlıktan ve malzeme kalitesinden alan Japon mutfağı gibi uyumu, dengeyi ve mükemmeli temsil ediyormuş.
Roku’nun felsefesini yaratırken kullandıkları sembolizmi, mükemmeliyeti vurguladıkları Turna kuşunu, Sakura çiçeğini, İzanagi yaratılış efsanesini, Koi balığıyla bağlantılandırmalarını yaratıcı buldum ama sunulan hizmeti Geyşa benzetmesiyle anlatmaları hoşuma gitti diyemem.
Ancak Roku servisiyle, tabaklarının bir sanat yapımı gibi sunumuyla, yemeklerinin lezzetiyle çok başarılı bir restoran.
Omakase kültüründe olduğu gibi biz de kendimizi şefin ellerine teslim ettik. Önerdiği mutfağının klasikleri ve yaratıcı tabaklarıyla mutlu bir şekilde yemeğimizi sonlandırdık.
Yılan balıklı pırasa çıtırlı Roku Volkano, mühürlenmiş somon sashimi, mısır tempura, geleneksel gyoza, karışık mantar sarımsak çıtırı trüflü sosla gelen bonfile toban yaki çok başarılıydı. Ve her birinde iyi bir denge gözetilmişti...
Gizem İyem - Osman Nuri İyem
Üçüncü kuşak İşbaşında
Türk Resim Sanatı’nın büyük ustalarından Nuri İyem ve seramik sanatçısı, heykeltıraş Nasip İyem’in önerisiyle Ümit ve Evin İyem tarafından 1996 yılında kurulan Evin Sanat Galerisi 27 yıldır Bebek semtiyle özdeşleşti, sanatçılarla sanatseverler arasında sıcak bir bağ oluşturdu. Galeri bugüne değin de 200’ü aşan sergiye ev sahipliği yaptı.
İki katlı tarihi köşkte yer alan Evin Sanat zaten bir sanat galerisi olmak üzere tasarlanmıştı ama şimdi de ailenin üçüncü kuşağı Osman Nuri İyem ve Gizem İyem’in yönetiminde yine kuruluş felsefesine uygun ancak küçük yenilenmelerle ve daha yenilikçi bir tavırla yoluna devam ediyor.
Aynı zamanda fotoğraf sanatçısı ve yönetmen olan Osman Nuri İyem geçtiğimiz hafta bir ilke imza atarak adını Aldous Huxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’ romanından alan son sergilerinin küratörlüğünü de üstlendi. Serginin kavramsal çerçevesini romanda olduğu gibi gerçek hayatta da feda edilmek zorunda kalınan sanata sahip çıkma çabası oluşturuyor.
24 Nisan’a dek açık olan sergide Nasip İyem, Temür Köran, Rahmi Aksungur, Setenay Alpsoy, Ahmet Elhan, Emin Turan, Hakan Gürsoytrak ve Devin Aktar Yalkın’ın da aralarında olduğu 13 sanatçının yapıtları yer alıyor. Yolunuzu düşürün derim...
Paylaş