Paylaş
Temmuz ayından itibaren farklı kültürlere ait yemekler sunan yedi alakart restoran, otelde konaklamayan yeme-içme severlere de sınırlı sayıda rezervasyonla hizmet vermeye başlayacakmış.
Alakart restoranların dışarıya açılmasının en büyük nedeni ise Torba’da tesisin yakınında yazlığı olan Türkiye’nin önde gelen iş insanlarının daha önce deneyimleyip sevdikleri restoranlara gelmek istemesi.
Gerçekten de Bodrum’da koylar arasındaki mesafeler hiç kısa değil, bir de yaz trafiğini hesaba katarsanız en az gidiş dönüş için iki saate yakın ayırmak zorunda kalabiliyorsunuz.
Evinizden yürüyerek gidebileceğiniz iyi bir restoran çok değerli.
Voyage’da Kebappa’dan Carino’ya, Wen&Wen Teppanyaki’den Meksika mutfağı sunan Gracias’a tüm alakart restoranlar türlerinin iyi temsilcileri arasında diyebilirim.
Ama bir kez daha gitseniz hangisini tercih ederdin, derseniz seçimimi balık restoranından yana yaparım.
Denizin hemen yanı başında iskelenin üstünde kurulmuş Blue’da yediğimiz akşam yemeği unutulmazlarım arasına girdi.
‘Dry age’ yöntemiyle Akya, pancarlı portakallı somon gravlaks, altında pastırmayla kalamar karbonare dülger tempura bugüne dek yediğim en iyiler arasındaydı hem lezzeti hem de ürünlerin kalitesiyle, tazeliğiyle.
Kendisini de kutladığım şef Uğur Erbaş daha önce Topaz ve Karaköy Lokantası gibi İstanbul’un önde gelen restoranları arasında çalışmış.
Voyage Torba’nın Genel Müdürü Yılmaz Öztürk, “Bu bir değişiklik için geçiş mi, her şey dahilden oda kahvaltıya döner misiniz” sorumu şimdilik böyle bir planları olmadığını, misafirlerinin bu sistemden çok memnun kaldığını söyleyerek yanıtladı.
Yine de dileğim her şey dahil sistemin gelecekte en azından yarım pansiyona dönüşmesi. Birçokları bu sistemi çok sevse de bence her şey dahil israfa yol açıyor...
MEZRA’NIN TÜRKİYE’Sİ
Mezra Bodrum Yalıkavak’ta bir yıl önce bostanıyla, kümesiyle, ahırıyla, açık mutfağıyla lüks bir çiftlik restoranı olarak tasarlanarak yemek sektörüne gönül veren iki iş insanı Salih Ünlü ve Sertan Tabur tarafından Şef Serhat Doğramacı yönetiminde açılmıştı.
İlk gidişimde kurdukları yapı ve geleceğe dair vaatleri beni heyecanlandırmıştı. Geçen hafta gittiğimde her açıdan olgunlaşmış, anlattıklarının büyük bir bölümünü gerçekleştirdiklerini gördüm ve sevindim.
Bu yıl bahçelerini sadece kahvaltı, bar ve konser, sanat etkinlikleri yapacakları bir alan olarak yeniden düzenlemişler. Akşam yemekleri ise sadece açık mutfaklı ve duvarları camdan oluşan, dekorasyonuyla da etkileyici restoranda verilmeye başlanmış.
Türk mutfağına bakışını çok doğru bulduğum, geleneksel yemeklerimizin özünü bozmadan, yaratıcı dokunuşlarla yorumlayan Serhat Şef’in yemekleri bir yıl içinde daha da oturmuş.
Bayram için hazırladığı tadım menüsünde yer alan fermente turunç ve yabani semizotu eşliğinde zeytinyağlı Sakarya Taraklı enginar, Bodrum mandalina, Antep biber salçası, Maraş sumak ekşili çiğ köfte yorumu, karamelize Kırklareli Kılıçlar soğanlı, Hatay salçalı, Mardin bulgurlu ızgara içli köfte, Datça domatesi ve bezelyeli İskenderun karidesi, yanında Karnabahar püresi ve Afyonkarahisar haşhaş ezmesiyle Balıkesir kuzu sırtı gibi tabaklar Mezra’nın klasikleri arasına girecek lezzette.
Ayrıca yemeklerin malzemelerinin menşeinin bir Türkiye haritası üzerinde gösterilmesi de övgüye değer.
KARNAS BAĞLARINDA
Bodrum Yarımadası Karaova Vadisi’ndeki Karnas Vinyards’a bugüne dek adını çok duymama karşın gidememiştim. Bayram ertesi sevgili arkadaşlarım gazeteci yazar Zeynep Kakınç ve televizyon programları yapımcısı Lale Eren’le birlikte asırlık zeytin ağaçlarının, Zinfandel, Syrah, Vermentino ve Sauvignon Blanc üzümlerinden oluşan bağların çevrelediği şaraphanenin ‘Slow Food Cooks Alliance’ üyesi olan restoranında buluştuk.
Ve unutulmazlarım arasına giren uzun bir öğle yemeği yedik. Bize yemekte Karnas’ın kurucularından Selva İşmen ve bugün üretimin başında olan oğlu Haluk İşmen ve eşi The House Cafe’lerin kurucu ortağı Canan Özdemir İşmen de eşlik etti.
20 yıl kadar önce İşmen ailesi bölgede toprakla, doğayla iç içe bir kaçış evi yapmak üzere yer ararken burası karşılarına çıkmış. Selva Hanım’ı en çok etkileyen arazinin ortasındaki 1000 yaşına yakın bir zeytin ağacı olmuş.
Mimar Tahir Tekin’in ev olarak bölge taşlarıyla inşa ettiği ev, bağcılık da devreye girince şaraphaneye dönüşmüş. 2013 yılında da ilk üretimlerini yapmışlar. Beş yıl önce ise yolları eski turizmci, kültür turları yapan, adını Erenler Sofrası’ndan çok iyi bildiğim Aslı Mutlu ile kesişmiş.
Cornell’de turizm, otelcilik ve aşçılık eğitimi alan, kültürün ayrılmaz bir parçası olan Türk mutfağını tanıtmayı amaç edinen Mutlu, Karnas’ın şefliğini üstlenmiş.
Aslı şefin bize özel hazırladığı köz pancarlı ızgara köy peyniri, derin yağda çıtır ıtır, zinfandel soslu midye ve karadut soslu sakızlı muhallebi tadı damakta iz bırakan, özlediğimiz yalınlıkta yemeklerdi. Bodrum’a giderseniz aklınızda bulunsun ama önceden rezervasyon gerekiyor...
Paylaş