Paylaş
Hiç unutmam kızımı Hisar Vakfı Okulu’na kayda getirdiğimizde sadece bir benzin istasyonunun içinde yer alan Aslı Börek vardı Göktürk’te. O da iki, bilemediniz üç masalı. Sonra yavaş yavaş kebapçılar, balıkçılar, kafeler açılmaya başladı. Ancak çoğu birkaç yıl içinde kapılarını kapatmak zorunda kaldı.
Sanıyorum köyde yaşamayı seçenlerin eski alışkanlarıyla dışarıda yemek yiyeceklerse şehre inmeleri bu kapanmaların nedenlerden biriydi. Ama işin ilginç yanı çok iş yapanlar, müdavimlerini oluşturanlar da kapanıyordu. Bunun nedeni ise mal sahiplerinin fahiş kiralar istemesiydi.
En son olarak köyün hatta İstanbul’un en iyi balık lokantalarından biri olan Quyyu da bu yüzden kapılarını kapattı.
Neyse ki sorumlulukla restoranları destekleyen, kiracısını düşünenler de var ki pandemi koşullarına rağmen kapılarını kapatmayanların yanı sıra yeni açılan yerler de oldu.
Bunların içinde ve beni en çok sevindirenlerin başında Şef Muhsin Ertürk’ün açtığı Lokanta geliyor. 2010 yılında BTA bünyesinde göreve başladığı günlerden bu yana tanıdığım Ertürk, Tadında Anadolu konseptinin 10 yıl boyunca genel şefliğini üstlendi.
Bu süreçte Anadolu’nun 500’den fazla geleneksel yemek reçetesini bir araya getirdi. Hatta sonra bu reçetelerden bir bölümünü “Anadolu Mutfağının İncileri” serisinin ilk kitabında yazdı.
Şimdi de Neo Vista’nın avlusunda kurucu ortak ve şef olarak Anadolu’nun farklı köşelerinden küçük üreticileri destekleyen satış noktası NeoÇiftlik’i, lüks şef mutfağı örneği Lokanta’yı ve meyhane konsepti Mutlaka’yı yarattı. Ortaya tam bir gastronomi kompleksi çıkardı.
NeoÇiftlik’ten zaten pandemi sürecinde alışveriş yapıyordum. Kapılarını haziran ayında açan Lokanta’ya da hafta içinde gittim. Göktürk’te Japon master şef Hiroki Takemura’nın başında olduğu Sushi Manga dışında başka bir şef restoranı yoktu. Anadolu mutfaklarının birbirinden değerli yemeklerini yorumlayan Muhsin Ertürk, bu büyük eksikliği giderdi. Deniz ürünlü topik, kabak çiçeği kızartması, balık ekmek her biri birbirinden yaratıcı ve lezzetliydi. Şef, süzme yoğurdu da yemeklerle çok dengeli harmanlıyor.
Ama Amasya’dan getirttiği dana etiyle yaptığı, istediğimiz gibi orta pişmiş, suyunu, yumuşaklığını kaybetmemiş ızgara bonfile tam bir başyapıttı. İstanbul’da yediğim en iyi bonfile diyebilirim.
Şefin mutfak ekibinin yanı sıra en büyük yardımcısı da eşi Bilge Ertürk. Yakında yaptığı mantı gibi yarı mamul ürünleri de NeoÇiftlik’te satmaya başlayacaklarmış.
Artık özel günlerde gideceğimiz, istersek şefin masasında farklı bir deneyim yaşayacağımız ya da özel odasında kutlamalar yapabileceğimiz lüks konseptte fakat fiyat kalite dengesiyle övgüyü hak eden bir restorana kavuştuk.
Umarım değerini biliriz ve kalıcı olur. Yakında Mutlaka’yı da deneyeceğim...
Karaköy Lokantası yeni yerinde
Açıldığı günden bu yana müdavimi olduğumuz, 21 yıldır kalitesini bozmadan yoluna devam eden, tam bir İstanbul klasiği olan Karaköy Lokantası artık zamanın ruhuna uyum sağlamış tasarımı ve dekorasyonuyla Novotel’in giriş katındaki yeni yerinde.
Tek kata yayılması, önündeki yeşillikler arasında bahçesi, barı ve tezgahıyla modern, aydınlık yüzlü bir lokantaya dönüşmüş.
Ben mekân konusunda tutucuyumdur, alıştığım yerlerin değişmesini pek istemem ama Karaköy Lokantası’nın bu halini sevdim. Aylin ve Oral Kurt da mekanlarının yeni dekorasyonundan mutlu.
Yemekler her zamanki gibi çok iyiydi. Mücverini, kıymalı ızgara muska böreğini, beyin salatasını, balık köftesini özlemişim. Her birinin tadı hâlâ damağımda. Yemek ve içki fiyatları da benzerlerine örnek olacak düzeyde...
Göktürk’te son birkaç yıldır İstanbul Caddesi’ne paralel cıvıl cıvıl bir yeme-içme sokağı oluştu. Birkaç bloğun ortasında kalan bu alanda bistrodan balıkçıya pek çok mekân misafirlerini ağırlamayı, onlara günün yorgunluğunu unutturmayı bekliyor.
Bunlardan biri de önünden geçtiğim ama yakın zamana kadar gitme fırsatı bulamadığım İtalyan restoranı La Mensa.
Yemekler de servis de gayet iyi. Tüm masalar dolu olmasına karşın hiçbir şey aksamıyor. Sonradan restoranın ortağı olduğunu öğrendiğim Pınar Erdoğan da işinin başında.
Mekânın danışmanlığını Şef Matteo Bertuletti yapmış. Mutfakta ise Mehmet Çamcı varmış.
Bruschette’leri, peynir tabağı, kıyma dolgulu yaban mantarlı soslu ravioli’si ve köfteli spagettisi çok başarılıydı. Aklınızda bulunsun...
Geçmiş ruhunu yaşatan Bomontiada, İstanbul’un en kendine has buluşma noktalarından biri. Yemek, eğlence ve sanatın başarılı biçimde kurgulandığı ender yerlerden. Ancak son 1.5 yıl içinde yaşanan zorluklar nedeniyle bazı bölümleri henüz hizmet veremiyor.
Kilimanjaro hâlâ kapalı. Zaten şef Mustafa Otar ayrıldıktan sonra yemekleri kalitesini, mekân da havasını kaybetmişti. Umarım açıldığında yine kimlikli bir şef restoranına dönüşür.
Ama Bomontiada’nın ortak avlusu yine dopdolu ve capcanlı, bildiğimiz, tanıdığımız ruhunu koruyor.
Bu ruhu da galiba en çok açıldığı günden bu yana başarı grafiği sürekli yükselen, kendini yenileyen ve popülaritesini hiç kaybetmeyen Populist’e borçlu.
Hafta başında hafif bir şeyler atıştırıp da eve öyle gidelim diye uğradığımızda her yaştan konuklarıyla her zamanki gibi hoş sürprizlerle doluydu.
Fakat Populist’e girip de menünün cazibesine kapılmadan çıkmak zor. Bu kez kokoreç topları, peynirli pizetta, brisket burgulu patates cheeseburger söylemeden edemedik. Her biri de çok lezzetliydi.
Bu arada adı açıldığı günden beri Populist ve Monochrome ile özdeşleşen Rıdvan Beşer bize güzel bir haber de verdi. Brewer Philip Green ve ekibinin katkılarıyla üretilen Torch Brewery dünyanın en prestijli ödüllerinden olan Meininger’s International Craft Beer Award’dan Kölsch Style kategorisinde altın madalya almış.
Paylaş