Paylaş
Şimdilik nisan ortalaması mevsim normallerinin üstüne çıksa da çiçekleriyle, sebzeleriyle, yağmurlarıyla ve en önemlisi de ruhuyla bize gerçek ilkbaharı yaşatıyor.
Yerel seçimler, ardından gelen uzun bir tatile dönüşen Ramazan Bayramı nedeniyle nisan ayının nasıl geçtiğini anlamadık ama ben bu süreyi baştan sona İstanbul’da geçirdiğim, Büyükada kaçamağı, Karadeniz kıyısında balık keyfi ve sergi turlarıyla kenti doya doya yaşadığım, masamda bekleyen kitapları okumaya vakit ayırabildiğim için çok mutluyum.
Çok özel iki mekâna, Beltur Büyükada Otel ve Karaburun Hanımeli’ne dair izlenimlerim ise haftaya...
Nadide Bir Goncadır Enginar
Mesleki yaşamına akademisyen olarak başlayan, bir dönem gazeteciliğe geçiş yapsa da Ankara ve İstanbul’da farklı üniversitelerde görev yapan Prof. Dr. Artun Ünsal’ın bilimsel çalışmalarının yanı sıra kitapları, makaleleri ve günlük gazete yazılarıyla gastronomi kültürüne katkısı büyüktür.
Türkiye peynirlerini anlattığı “Süt Uyuyunca”, zeytin ve zeytinyağı üzerine yazdığı “Ölmez Ağacın Peşinde”, Türkiye ekmeklerinin öyküsü “Nimet Geldi Ekine” ve lüfer-palamut-levrek-tekir-istavritin geçmişten bugüne serüvenini anlattığı “Boğaz’ın Beş Efendisi” sevdiğim ve yaratıcı başlıklarına hayran olduğum kitapları arasındadır.
Elime geçen son çalışması “Nadide Bir Goncadır Enginar”ı okumaya başlamadan önce baştan sona bir enginar güzellemesi olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım, bu nadide gonca kitapta sadece 9 sayfa yer kaplıyor. Çünkü bu bir derleme kitap ve Artun Bey’in çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış, çoğunlukla sebze-meyve ve pazar kültürümüze dair yazıları yer alıyor.
Bakla, domates, patates, kiraz, erik, kabak, karpuz, şeftali, kestane, ayva kayısı gibi mutfak kültürümüzde önemli yer tutan ürünleri çıktığı bölgeden kullanılışına, yararından zararına arada minik tariflerle bizlere aktarıyor. Benim en hoşuma gideni ise bilmediğim birçok detayı öğrendiğim “Patlıcan Muhabbeti Başkadır” bölümü oldu.
Lalenin Çiniyle Dansı
Emirgan Korusu’nun yanı başında yer alan İstanbul Lale Vakfı, son 1 yıldır birbirinden ilginç sergilere imza atıyor. Bayram tatilinde sakindir, yollar açıktır diye gitmeye karar verip, inanılmaz bir trafikle karşılaşsak da kapıdan girer girmez eşzamanlı açılan iki sergi sayesinde her şeyi unuttuk.
Sergilerden ilki tasarımcı Ali Bakova’nın küratörlüğünü üstlendiği, ‘AI/ yapay zekâ’ ile tasarlanan “Tulipomania” idi. 17’nci yüzyılda Hollanda’da ‘Tulip Mania’ olarak adlandırılan Lale Çılgınlığı’na daha doğrusu lale çiçeği soğanlarının dünyanın ilk borsasında fiyatının ani yükselişi ve düşüşüyle yaşanan döneme bir gönderme yapan bu ilginç sergi maalesef sadece 14 gün açık kaldı ve kapandı. Umarım bir başka yerde de olsa yeniden açılır. Müzede devam eden bir diğer önemli sergi de “Lalenin Çiniyle Dansı”.
Çini ustası İsmail Yiğit’in odağına 16’ncı ve 17’nci yüzyıl çinilerini örnek alarak 41 yıl boyunca yaptığı çini duvar süslemeleri ve objelerin yer aldığı, 15 Mayıs’a dek açık olan sergiyi kaçırmayın derim.
Artweeks İstanbul
Bu yıl 9’uncusu 20-28 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek Artweeks İstanbul yine her zaman olduğu gibi Bilgili Sanat ve Merkür Galeri’nin kurucusu Sabiha Kurtulmuş tarafından düzenleniyor.
Bu kez yeni mekânı The Ritz-Carlton Residences’de yapılacak sanat haftası öncesi Bilgili Holding CEO’su Sinan Temo ile bir araya gelip hem yeni mekânı dolaştık hem de sohbet ettik.
Türkiye’nin önde gelen sanat galerilerinin yanı sıra kurumsal ve özel koleksiyonların, müze koleksiyonlarının yer alacağı, tüm sergiler ve söyleşilerin ücretsiz olduğu Artweeks İstanbul’un 9. edisyonunda küratoryel projelere ayrılan “Storytellers” bölümü, Bilgili Sanat’ın bağımsız sanatçıları bir araya getiren, ONE Akaretler 101 adını taşıyan seçkisinin yer aldığı “Nexus” alanı ve İstanbul dışından katılan galeriler gibi yeniliklere de imza atmışlar.
Amida’nın Ruhu
Silva Özyerli’nin Diyarbakır mutfak ve sofra kültürünü aile hikâyeleri eşliğinde anlattığı “Amida’nın Sofrası- Yemekli Diyarbakır Tarihi” kitabını çok sevmiştim.
Silva Özyerli’yi konuşmacı olduğu etkinliklerde de dinledim. Çok iyi bir anlatıcı, kuşaklar boyu süren geleneği, sözlü tarihi çok iyi, daha doğrusu ruhunu katarak anlatıyor.
“Kokular” kitapları ile tanıdığımız, yine çok sevdiğim bir araştırmacı yazar olan, “Amida’nın Ruhu-Diyarbakır’dan İstanbul’a Likörlü Hayat”ın, sunuş bölümünü kaleme alan Vedat Ozan’ın yazdığı gibi, “Bu kitap anlayacağınız üzere, sadece bir likör kitabı değil. Gelenekler ve onlara dair hikâyeler, bir kayıktan kıyıya atılana benzer incecik halatlar atıyor geçmişten bugüne. Amaç aynı, tutunmak orada kalmak.”
Silva Hanım, geçmişten bugüne farklı kültürler tarafından Adad, Amidi, Amit, O’mid, Emit, Amide, Amedu, Konstant, Amida, Dikranagerd, Diyarbekir, Amed ve Diyarbakır adlarıyla anılan, etrafı kale gibi surlarla çevrelenmiş, dünyayla ilişkisini dört büyük kapıdan sağlayan kentin kısa bir tarihiyle başlıyor anlatısına.
Sonra da büyük ailelerinin kuşaklar boyu sürdürülen ritüelleri, törensel günleri eşliğinde mevsimine göre meyveler kullanılan likör kurma geleneğini okuyucularıyla paylaşıyor ve detaylı tarifler veriyor.
Paylaş