Paylaş
Seyahatlere kısıtlamalar getirildi. Ancak birçok ülkenin kamuoyunda bu kısıtlamaların işe yarayıp yaramadığı da tartışılmaya başlandı.
Bir zamanlar çok eleştirilen İsveç örneği şimdi anlayışla karşılanıyor.
Salgınla mücadelenin bir 100 metre koşusu değil maraton olduğu söyleniyor. BBC’nin yazdığına göre dünya çapında örgütlenen 6 binden fazla bilim insanı, doktor ve kanaat önderi Barrington Deklarasyonu diye bilinen bir bildiri yayınlayarak eve kapanmanın yarattığı sağlık sorunlarına dikkat çekmiş.
Görünen o ki dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de de sosyal mesafe, maske ve hijyen uzunca bir süre hayatlarımızın ayrılmaz kavram ve parçaları olarak kalacak.
Ama sokağa çıkma yasakları, restoranların, kahvelerin kapatılması çok zorda kalınmazsa uygulamaya konmayacak. Yeter ki sektör ve bireyler olarak sorumluluklarımızın bilincinde olalım. Kurallara elimizden geldiğince uyalım...
Ev hijyeni için önemli bir inovasyon
Salgın birçok markayı ve global şirketi insan sağlığı konusunda araştırmaya yöneltti. Bunlardan biri de Beko’nun yeni buluşu ‘Disinfection cabin’.
8 Ekim tarihli Guardian’da okuduğum habere göre Beko ev kullanımı için profesyonel düzeyde bir hijyen aparatı geliştirmiş. Mikrodalga fırına benzeyen, UV ışınlarıyla çalışan bu alet İngiltere’de aralık ayında 199 pound’a tüketiciyle buluşacakmış.
İçine konan anahtar, çanta, telefon, oyuncak gibi kişisel eşyaların üzerindeki korona dahil virüs ve bakterilerin yüzde 99’unu öldürecekmiş.
Ülkemizden bir dünya markası olan Beko’nun böylesi inovatif bir hijyen aparatı üretmesi hepimiz adına gurur verici. Ben okuyunca mutlu oldum. Çok yakında aynı sistemle hijyen kalkanı sağlayan buzdolapları, fırın, çamaşır ve bulaşık makineleri de piyasaya çıkacakmış.
Detayları açıklayan Arçelik CEO’su Hakan Bulgurlu bu güzel haberi Türkiye’de de yapacağı bir basın toplantısıyla sanırım duyuracaktır. Umarız bu yeni nesil hijyen aparatı kısa sürede Türkiye’ye de gelir...
Galata Kulesi
Pazartesi akşamı Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’la 6 Ekim’de yapılacak açılış öncesi restore edilen Galata Kulesi’nde buluştuk. Bakan bizlere kısaca Doğan Apartmanı’ndan başlayan, Narmanlı Han, Tarık Zafer Tunaya, Emek Sineması, Atlas Sinema Müzesi’yle devam eden ve Atatürk Kültür Merkezi’nde sona eren Beyoğlu Kültür Yolu Projesi hakkında bilgi verdi. Galata Kulesi’nin 100 günlük restorasyon sürecini anlattı.
528 yılında Bizanslılar tarafından yaptırılan, 1328’de Cenevizliler döneminde bugünkü halini alan, 1875’te yıkılan külahı onarılan ve 1967’de ciddi ama kötü bir restorasyon geçiren Galata Kulesi tarih boyunca ilgi odağı olduğu kadar tartışmalara da neden olmuş.
Bakan Ersoy, bu son restorasyon sırasında ortaya çıkan tartışmalara bir kez daha değindi.
1967 yılında yapılan sağlamlaştırma çalışmaları sırasında aslında binaya zarar verecek ölçüde beton kullanılmış. 16 yüksek mimar ve 9 restoratörün çalıştığı son restorasyon sırasında ise izinsiz yapılan, ancak bin kamyonla taşınan beton sıvalar sökülmüş, orijinal taşlar Horasan sıvayla kaplanmış.
Kulenin restoran, mutfak bölümleri tümden kaldırılmış. Bundan böyle İstanbul’un en eski tarihi yapılarından biri olan Galata Kulesi etkileyici panoramik seyir terasıyla, ilk beş katına geçiş veren merdivenleriyle ziyaretlere açık, kültür sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapan bir müze olarak hizmet verecek...
Lüks bir pastane
Kandilli’de tarihi dokusunu korumaya çalışan, evlerin restore edildiği denize paralel sokaklardan birinde küçücük ama kapısından adım attığınız anda insanı şaşırtan, dekorasyonuyla iddialı bir pastane açıldı. Kandilli Pastanesi.
Kendilerini ‘Luxury Patisserie’ olarak tanımlıyorlar.
Gümüş çatal bıçakları, servis takımları Hermes, Christofle gibi dünyaca ünlü markalardan alınmış. Ürünleri de lezzeti ve sunumuyla ortamın gustosunu tamamlıyor.
Egg royal, avokadolu brioche, meyveli pancake, French toast, makaron, kruvasan, çikolatalı tart gibi çeşitlerin tümü başarılıydı. Şef Kübra Yaman belli ki işini seviyor ve yetenekli.
Kandilli Pastanesi kutlama, sabah kahvaltısı ya da beş çayı için ideal bir buluşma noktası olmuş. Ancak sadece 20 kişilik dört-beş masalı çok küçük bir yer olduğu için önceden yer ayırtmak gerek...
Ev davetlerine özel
Farklı alanlarda çalışan İris Hatem, Canan Köksal ve Gülin Özalp bir araya gelerek evlerde buluşmanın arttığı son döneme uygun yeni bir oluşuma imza atmışlar.
Local Catering adı altında yola koyulmuşlar. Ev davetlerinde sadece yemekleri hazırlayıp yollamak yerine kullanılacak servis takımlarından süsleme objelerine dek tüm masa ve servis düzenini yapıyorlar.
Bir davet verdiğinizde telaşa, alışveriş yapmaya gerek kalmıyor.
Bu arada isterseniz kullandığınız ürünleri satın da alabiliyorsunuz.
Yemeklerin hazırlığı ise isteğe göre Gülin Özalp ve Yücel Özalp çiftine ait Topaz, Ringa ya da Firuze’nin mutfaklarından yapılacakmış. Bu arada bir güzel haber daha, iki yıl önce Rana olan Topaz, yeniden Topaz olarak açılıyor...
Göktürk’ün en yenisi
Son yılların popüler yaşam alanlarından birine dönüşen Göktürk, yeme-içme mekanları konusunda ilginç bir grafik izler. Ardı ardına birbirine benzer tarzda yerler açılır, sonra bir bakarsınız birçoğu kapanmış.
Ancak kebapçılar ve et restoranları bu durumun istisnası. Onur Kasap ve Steakhouse, Kemal Koç’un Mazi’si, Başköşe, Erdal Şef, Shatto Steakhouse gibi kendini kanıtlayarak yoluna devam eden mekanlar da var.
Bunlara bir yeni kebapçı daha eklendi. İstanbul’un farklı semtlerinde de şubeleri olan Birecikli Kebap, Lahmacun ve Tava.
Evime beş dakika mesafedeki bu kebapçıyı, özellikle mevsimi bitmeden Birecik patlıcanlı kebabını denemek için gittim. Ramazan Bingöl kadar iyi yapabiliyor mu merak ettim.
Gidince öğrendim ki, Birecikli’nin yanı sıra Ziya Şark Sofrası’nın da sahibi olan Ahmet Bingöl, Ramazan Bey’in abisiymiş. Kendisi de oradaydı, sohbet ettik.
Lahmacun ve Urfa kebapları da başarılı. Kısacası köyümüz fiyat-kalite-lezzet dengesini tutturan iyi bir mekân daha kazandı...
Paylaş