Paylaş
Urla geçmiş yıllara oranla farklı bir değişim ve dönüşüm içinde. Çevresinde yeni yeni yaşam alanları inşa ediliyor. Umarım kapasitesini aşan bir büyüme ve bölgeye uyumsuz yapılaşma olmaz.
İyisiyle kötüsüyle Alaçatı örneğinden çıkaracağı çok ders var Urla’nın. Belki gereksiz bir yapılaşma ile karşı karşıya kaldı Alaçatı ama geçmişine saygılı mimari dil birliğinin korunması onu hep farklı bir yere koydu.
Ancak maalesef hâlâ sokakları haddini aşarak işgal eden, müziği saygısızca günün her saati sonuna dek açan restoranlar, barlar yok değil. Sivil toplum, yerel yönetim iş birliğiyle bu sorunun da üstesinden gelineceğine inanıyorum.
Yine de ara sokaklarında hâlâ pencerelerinden rengarenk çiçekler sarkan evlere, zevkli butik otellere hayranlıkla bakarak yürüyebiliyor, her köşe başında yorgunluk kahvenizi içecek tahta sandalyeli bir durak bulabiliyorsunuz.
Her ikisi de mayıs ve haziran aylarında çok daha yaşanılır oluyor. Keşke daha çok tesis ve restoran tüm yıl açık olsa, turizm mevsimi tüm yıla yayılsa...
Herkese iyi bayramlar dileğimle...
Seray-Ozan Kumbasar
Urla Vino Locale
Yıl 2017, İstanbul’da yaşayan iki beyaz yakalı Seray ve Ozan Kumbasar kentin kaosundan kaçıp Urla’ya taşınma ve bir restoran açma kararı alarak tam bir öncü oldular.
İkilinin ardından bölgede ‘Urla Gastronomi Rotası’na büyük katkı sağlayan birçok restoran daha açıldı. Onlarsa yollarına her geçen yıl doğaya daha da özenle yaklaşarak, kendi bahçelerini kurarak bilinçle ve kararlı bir biçimde devam ediyorlar.
Yola İtalyan ağırlıklı Akdeniz mutfağı olarak koyulan Ozan Şef, yavaş yavaş bölge mutfağına ve ürünlerine daha çok yaklaşıyor. Bu kez de yaratıcı dokunuşlarla ve tabii her zamanki gibi mevsimin sunduklarıyla bir bahar menüsü hazırlamıştı. Tam sevdiğim gibi sadece altı çeşit başlangıç, ikişer salata, ana yemek ve tatlı.
Dört kişi olduğumuz için birçok tabağı deneme şansımız oldu. Ayran köpüğü eşliğinde sakız enginar, bölgenin ünlü çamur peyniriyle Ege otlu makarna, şişte kuzu göbeği, limon turşusuyla Çeşme orkinos, tonnato, kabak ve yeşil elmalı Yedikule salatası gibi başlangıçların her biri küçük sürprizler, çok lezzetli tabaklardı.
Ana yemek olarak paylaştığımız gnocchi’ye de Niğde mavisi çok yakışmıştı. Tatlıya yer kalmadı desek de portakal muhallebi dolgulu çikolatalı choux’nun tadı hâlâ damağımda. Ozan’ın bir özelliği de limonu çok sevmesi ve kullandığı her tabakta özgün bir şekliyle ortaya çıkarması...
Alavya Mitu
Alaçatı’da yıllar içinde birçok yerde konakladım, çoğundan mutlu ayrıldım ama içlerinde 10 yılı geride bırakan Alavya’nın yeri bambaşka. Bahçesinden odalarına, kahvaltısından yemeklerine insana “Alaçatı’dayız” duygusu yaşatıyor.
Otel müdürü Özlem Gülses ve tüm ekip sanki bu iş için yaratılmış. Mitu Restoran’ın şefi doğma büyüme Alaçatılı Hüseyin Pancar ise malzemeden yemeklere bölgeye çok saygılı. Geleneksel Ege mutfağının özüne sadık kalarak birbirinden lezzetli yemekler sunuyor.
Kahvaltıları şiir gibi. Otelden bir geleneğe dönüştürdükleri minik ayıcığınız kucağınızda arkanızdan su dökülerek uğurlanmak da öyle...
Od Urla - Ma Urla
28 Nisan’da Kanal D’de yayına girecek “Beşinci Tat” adlı programımızın bir bölümünün çekimlerini Urla’da, daha doğrusu Od Urla’da yaptık.
Şef Osman Sezener 5 yıl önce kendine has mimarisi, camdan duvarları ve açık mutfağıyla tam anlamıyla şeffaf bir restorana imza attı. Od Urla kısa sürede kulaktan kulağa yayılarak cazibe merkezine dönüştü.
Osman Sezener
İster içinde ister bahçesinde oturun her zaman zeytin ve meyve ağaçlarının, çiçeklerinin kokusunu hissedersiniz. Aromatik bitkiler ekilen bahçe bu yıl yüzlerce çeşit taze baharatın kokusuyla daha da büyüleyici olmuş. Sezener’in ilginç bir kişiliği var; çok disiplinli ve yarışı tamamen kendiyle. Çizdiği rotada kararlı bir biçimde ilerliyor. Hem Od hem de 1 yıl önce yine bahçesinin bir köşesinde açtığı küçük deniz ürünleri restoranı Ma’da kullandığı ana malzemenin karakteristiğini bozmadan, zorlamadan eşlikçileriyle mükemmel uyumu yakalıyor. Yeni denemesi ‘pirinçsiz suşi’ buna iyi bir örnekti. Karamelize soğanlı dana kuyruk pidesinde de, Urla Özbek karidesiyle yaptığı tempuralarında da, çiğ balıklarında da, deniz kabuklularıyla yaptığı yahnilerinde de, mevsim mantarlarında da denizin ve toprağın kokusunu alıyorsunuz.
Osman Şef, 1-2 yıl içinde Od ve Ma’nın yanı sıra aile çiftliklerinin ortasında 25-30 kişilik bir restoran daha açıp artık sadece Urla’da faaliyetlerini sürdürecek.
Amavi
Alaçatı her zaman yeme-içme konusunda da Urla’dan farklı bir yapıya sahipti. Çünkü İstanbul ağırlıklı kentli müdavimlerinin de tüm yazını Alaçatı’da geçiren İzmirlilerin de talepleri ve beklentileri farklıydı.
Bu nedenle bir yandan geleneksel Ege mutfağı sunan restoranlar, bir yandan balıkçı meyhaneler, diğer yandan da yaratıcı şef mutfaklarının olduğu bir yapı kuruldu. Bu şef restoranlarından biri de 2 yıl önce kapılarını açan deniz ürünleri ağırlıklı Amavi.
Mutfağının başında şef Can Aras var. Yardımcı şef Müge Çalışkan başta olmak üzere mutfakta güçlü ve işini seven bir ekip mevcut.
Aras’ın menüsünde klasik salatalar, tarama, paella, mevsimin balıklarıyla yaptığı tartar, karidesli mantı gibi Akdeniz klasikleri de bulunuyor. Ama malzemeyi dönüştürmeyi, geçen yılki yazımda uzun uzun anlattığım ‘plastik ada’ gibi sürdürülebilirliğe, çevre kirliliğine dikkati çeken yeni bir şeyler yaratmayı önemsiyor.
Amavi’de anlamı gibi ne yeseniz seviyorsunuz. Artısı sadece yemekleri değil. İşletmecisi Mert Bey, ağırlama sorumlusu Çağrı Bey ve tüm servis ekibi konuklarını rahat ettirmek için ellerinden geleni yapıyor. İyi bir yemeğin üstüne müzik ve dans da iyi geliyor.
Geçen yılki gibi yine Can Şef’le birlikte pazara çıktık, alışveriş yaptık. O aldıklarını akşam bize hazırladı, ben de eve dönünce anneme yaptım.
Paylaş