Bir başkadır Alaçatı

Günün ilk saatlerinde Arnavut kaldırımı ara sokaklarında yaptığımız yürüyüşlerimizi, pazarını, kahvelerini, taş ev pansiyonlarını ve küçük butik otellerini, tasarım dükkanlarını, avlulu restoranlarda akşam buluşmalarını, kısacası Alaçatı ruhunu özleyip bir şekilde geri döneriz.
Neden diye kendi kendime sorduğumda, cevabım; avluya bakan geleneksel cumbalı evlerin yaşatılması, tüm kaçaklarına karşın mimari dil birliğinin bir şekilde sağlanması, tarihi yapıların az da olsa koruma altında olması, geçmişten bugüne taşıdığı kültürünü hissetmemizi sağlaması...

TAM BİR EKİP PROJESİ

Her geçen yıl bir Alaçatı klasiğine dönüşen Alavya’nın bu anlayışın yaşatılmasında, sürdürülmesinde payı büyük.
Bir zamanların meyve bahçeleri, ardından yazlık sineması, sonra Alaçatı’nın bir tatil destinasyonu olma serüvenini başlatan isim Leyla Figen’in Agrilia restoranı.
Alavya’nın bulunduğu alan tam anlamıyla geçmişten bugüne yolculuk gibi...
11 yıl önce Rana Erkan Tabanca ve Erol Tabanca bölgenin bu özel geçmişinden etkilenerek turizme de katkısı olacak, merkezine sürdürülebilirliği alan Alavya projesini hayata geçirmeye karar verirler. Onlara bu yolculukta pazarlama, iletişim ve marka temsilciliği alanlarında haklı bir üne sahip, otel yönetimi konusunda uzman Zeynep Çiftçioğlu destek olur.
Dokuz yıldır da Alavya’nın Pazarlama ve İletişim Direktörü.
Geçmişte İstanbul’daki uluslararası lüks otel zincirlerinde halkla ilişkiler, pazarlama direktörlüğü yapan, Türkiye’nin önde gelen butik tesis projelerinin iletişim ve markalaşma süreçlerine destek olan Çiftçioğlu, son üç yıldır çalışmalarını ABD ve Türkiye arasında gidip gelerek sürdürüyor.
Deneyimli otel müdürü Özlem Gülses ve ekibi ise alanlarının en iyisi.
Mutfaktan servise tüm çalışanların mutluluğu yaptıkları işe yansıyor.
Alaçatı’da kendimi en rahat hissettiğim yerlerden olan Alavya tam anlamıyla sade lüksün hâkim olduğu bir tasarım oteli. Her detayın objenin bir anlamı var. Dekorasyonda kullanılan tüm kumaşlar keten ya da pamuk...

MİTU LOKANTA

Alavya’nın kahvaltıdan yemeklere menüsünü ‘az çoktur’ felsefesiyle oluşturan ana restoranı Mitu, kısa bir süre önce kendini yenileyerek sabah ve öğle yemekleri yanı sıra akşamları da Mitu Lokanta olarak yemek servisi vermeye başlamış.
Mutfağın başında ekşi maya ekmeklerine, poğaçalarına hayran olduğum şef Hüseyin Pancar var.
Doğma büyüme Alaçatılı olan, Anadolu Üniversitesi’nde aşçılık eğitimi alan Hüseyin şef bölge malzemelerine ve yemeklerine çok hâkim.
Farklı turistik tesislerde çalıştıktan sonra 2013 yılında Alavya otelin açılışında mutfak ekibine kahvaltı sorumlusu olarak katılmış. Bugün baş aşçı olarak görev yapıyor.
Cumartesi sabahı yürüyüş yaparken ilk karşılaştığım oydu, aldığı Girit kabaklarını, taze otları, yerli kuşkonmazları kahvaltıya yetiştirmek için aceleyle alışverişini tamamlamaya çalışıyordu.
Mitu Lokanta’nın Ege mutfağı ağırlıklı yeni menüsü de otelin tümü gibi yalın ve özgün.
Başlangıç Sofrası bölümünde denizden ve karadan sadece yerel ve mevsiminde malzemelerle yapılmış, Havra sokağından söğüş, kokoreç, çiçeği üstünde Alaçatı kabağı, mavi kuyruk karides gibi atıştırmalıklar yer alıyor.
‘Aradayız’ bölümüne ise anneanne tarifiyle kesme makarna, enginarlı pilav, dolgulu makarna gibi sıcaklar, ‘Doyuyoruz’ bölümünde ise mezattan alınan günün balıkları, köfte, serbest gezen tavuk, dana pirzola gibi ana yemeklere yer verilmiş. Menüde vegan ve vejetaryenler de unutulmamış.
Tüm yemeklerin ortak özelliği kullanılan malzemelerin özünü kaybetmeden sunulması, soslara boğulmadan lezzeti yakalaması...

AMAVİ 1 yaşında

Bu arada Alavya’nın bahçesinde yer alan Amavi geçen hafta sonu birinci yılını açıldığı günden bu yana müdavimi olan konuklarıyla birlikte kutladı. Restoranın şefi Can Aras, işletmeci ortağı Mert Mert müşteri ilişkileri sorumlusu Çağrı Doğuş başta olmak üzere tüm ekip uyumla çalışıyor. Alaçatı’nın kalıcı mekanları arasına gireceklerinden hiç kuşkum yok...

Şehirde kaçış

İstanbul gibi bir megapolde yaşıyorsanız koşuşturmalı geçen bir günün ardından stresi atmak için dostlarla arkadaşlarla buluşmak, bir şeyler yiyip içmek, hatta müzik dinlemek iyi geliyor.

Zorlu’nun içinde gastronomik bir durak olan Eataly de şehirde yazı yaşayanlara böyle bir hoşluk sunmak üzere yeni bir projeye imza atmış. İtalyanların hayatın keyfini çıkarma felsefesini yansıtan Dolce Far Niente Aperitivo etkinliği Şef Claudio Chinali’nin hazırladığı birbirinden lezzetli atıştırmalıklar, kokteyller ve canlı müzik eşliğinde yaz boyunca her çarşamba yapılacakmış.
İlkine arkadaşlarla uğradık çok keyifliydi ama dans eden olmadı, bence birileri başlatmalı...

Tasarımdan sanata

75 yılı geride bırakan, mutfak ve sofra ürünlerinde tasarımı üretiminin merkezine alan Jumbo markası, sanatın farklı alanlarını ve genç sanatçıları destekliyor. Genel Müdür Sami Hotak’ın da vurguladığı gibi yaratıcılığı ve sanatı önemsiyorlar. BASE ile yaptıkları iş birliği kapsamında markanın simgesi olan fil sembolünün bir yorumu olan 75’inci yıl logosunu genç sanatçılar tasarlaması, ‘Zamansız Yolculuk’ sergisi bu projeler arasında.
Yapı Kredi Bomontiada Gallery’de sergilenen yapıtların hepsi birbirinden yaratıcıydı ama beni en çok etkisine alan ve önünden ayrılamadığım Aslı Aydemir’in ‘The LastDinnerParty’ adlı enstalasyonu oldu. Sanatçı bu çalışmayı Judy Chicago’nun 1979 yılında gerçekleştirdiği ilk epik feminist sanat işi olarak kabul gören “the dinnerparty”yi referans alarak tasarlamış. Amacı artan kadın cinayetlerine vurgu yapmak ve sadece bir yıl içinde katledilen kadınların çokluğuna dikkat çekmek.
Sergi ne yazık ki sona erdi, umarım yakında Göktürk’te açılacak içinde kafesi olan yeni mağazada da kendine bir yer bulur ve daha çok kişiye ulaşır.
Bu yıl yaza gerçek bir giriş gibi olan Kurban Bayramı hepimize mutluluk getirsin, iyi bayramlar dileğimle...