Güncelleme Tarihi:
Çocukken oldukça fazla kovboy filmi izledim. Zaten o sıralar Manisa'da bir çocuk için yapılacak fazla bir şey yoktu. Televizyon, bilgisayar, video gibi şeyler hayal bile edilmediğinden, vaktimin büyük çoğunluğunu sessizce kitap okuyarak geçirirdim.
Akşamları babaannem Melek Hanım'la birlikte kocaman lambalı Philips radyomuzdan daha çok Rumca şarkılar dinler, erkenden yatardık.
Ama hafta sonları sinema günleriydi. Evimizin köşesindeki ‘‘Zevk Sineması’’na yaşıtlarımla gider, 30 kuruş vererek en ön bölmeden kovboy filmleri izlerdim. O zamanlar kovboy filmleri pek revaçtaydı. ‘‘Şehir Sineması’’nın sahibi rahmetli Enver Gediz'in de kovboy filmleri getirdiği olurdu. Onları da hiç kaçırmazdım.
Bu sinemalardan aklımda ve benliğimde kalan 3 ana şey var:
1. Ben kovboylardan çok Kızılderililer'i seviyordum.
2. En çok sevdiğim Kızılderili filmi ‘‘Mohikanların Sonuncusu’’ydu.
3. ‘‘Şehir Sineması’’nda seyrettiğim ‘‘Ve Allah Kadını Yarattı’’ filmini hiç unutamıyordum.
* * *
İlginç bir rastlantıdır ki, tek ferdine kadar kırılan Kızılderili Mohikan kabilesinin hayatta kalan son savaşçısını anlatan ‘‘Mohikanların Sonuncusu’’ ile Brigitte Bardot'un oynadığı ‘‘Ve Allah Kadını Yarattı’’ benim inisiyatifim dışında bir araya geldiler. Galatasaray'la birlikte Torino'ya giderken Serdar Turgut'u okudum. Sevimli kerata şöyle yazıyordu:
‘‘Al Gore'un başkan olmasının en güzel yanı, eşi Tipper'ın gazetelerde daha çok resminin çıkacak olmasıdır. Tipper tam anlamıyla bir sarışın güzeldir.
Eğer onun fotoğrafları sık yayınlanırsa, Yavuz Gökmen'in bu kez de kafayı ona takması ve böylece memlekette Tansu'ya destek vermekte ısrarlı olan son kayda değer kalemin de, dış politika yazarına dönüşmesi kesindir. Bu da memleket için hayırlı bir sonuçtur.’’
Bu satırları okuyunca sevgili Serdar'a bir kez daha hayran olarak önce kahkahayı bastım, sonra oturup düşünmeye başladım.
Doğru olan şuydu: Evet ben son Kızılderili'ydim. Yanlış olan da şuydu: Tansu'ya kafayı takan ben değildim. Tansu'ya kafayı takanlar, onu ‘‘hasletleri olmamakla’’ suçlayan Serdar ve onun güzel başını altın tabak içinde ulu orta ve ısrarla isteyen diğerleriydiler.
Benim kafama taktığım şey Allah'ın kadını yaratmış olmasından ibaretti.
* * *
Bir kez daha söylüyorum; Tansu Çiller'i aslında en çok eleştiren kalem benim kalemimdir. Ben onun siyaset, ekonomi, kısaca devlet yönetimindeki tüm hatalarını yüzüne vurdum. Ancak yıllar yılı ondan beşbeter işler yaptıkları halde, bunları ustalıkla gizlemeyi başaran diğerlerinin Tansu'nun kellesini almalarına karşı çıktım.
Tansu'yu bu yüzden savundum. Ama şu sıralar türban konusunda izlediği çizgiyi dikkatle inceliyor ve eleştiriyorum.
Ancak onda ‘‘kadının zaferi’’ni aramaktan henüz vazgeçmiyorum.
‘‘Mohikanların Sonuncusu’’na da bu yakışırdı.