Ne büyük aşkmış! Koskoca Akdeniz Üniversitesi’nin kampusunda II. Mohaç Meydan Muharebesi yaşandı.
’Kız meselesi’ deyip geçmeyin, Truva Savaşı da Helen yüzünden çıkmıştı.
PKK ve MHP sempatizanlarını karşı karşıya getiren çatışmanın baş provokatörü Ömer Ulusoy ise siyasi gündemin tam ortasına oturmakla kalmadı, ürkünç imaj çalışmasıyla da yankı uyandırdı.
Medya, keskin bakışlarından yola çıkarak Ulusoy’u "Kurtlar Vadisi"nin Memati’sine benzetti. Hatta Ulusoy’a ’Memati Ömer’ lakabı takanlar bile oldu.
Evet, kaba sakalı, devasa fiziği, alnındaki Zülfikar dövmesiyle Ulusoy, mafya filmlerinden, "Sin City"den fırlamış kötü adamlara benziyor.
İnternet sitelerindeki benzetmeler daha da eğlenceli.
Bazıları Ulusoy’u efsane bilgisayar oyunu Street Fighter 2’deki kırmızı donlu devasa Rus güreşçi Zangief’e benzetmiş. Ulusoy’u heavy / trash metal müziğin önemli isimlerinden ünlü gitarist Kerry King’e, Temel Reis’teki Kaba Sakal’a benzetenler de olmuş.
Hatta daha da ileri gidip Ulusoy’u ’Kara Papa’ olarak anılan ünlü satanist Anton Szandor LaVey’e benzetenler bile var.
Benim oyum ise Zangief’ten yana.
Ömer Ulusoy, Türk Sineması’ndaki ’kötü adam’ boşluğunu doldurabilir, benden söylemesi.
Ersoy, çanta almadığını, modacısı Nur Yerlitaş’tan duyduğu Miu Miu marka çantaya bakmak için Kapalıçarşı’ya gittiğini belirtip şu açıklamayı yaptı: "7 tane çantayı kendi taşıyor demişler. Ben pırlanta olsa taşımam. 200-300 YTL’lik o çantaları niye elimde taşıyayım ki!"
Havaalanında bile THY’nin şoförüne çantasını taşıtan, programında üç saat oturduğu koltuktan hiç kalkmayan Ersoy, eğer 7 çantayı birden taşıyorsa seneye Avrasya Maratonu’na da katılır.
Tamam, Ersoy çantaları taşımadı ama bu almadığı anlamına gelmez.
Diyelim ki, Ersoy çantaları almadı. Peki niye Miu Miu marka çantaya bakmak için oradaydı? O çanta da ’çakma’ değil miydi? Ayrıca Ersoy çantayı beğenseydi "Aferin çocuklara ne güzel taklit çanta yapmışsınız" deyip evine mi dönecekti?
Doğrusu Ersoy’un savunması bana hiç inandırıcı gelmedi.
Ayrıca, "Popstar Alaturka"da yere atıp parçaladığı swarovski taşlarla süslü 3 bin YTL’lik bardağın da ’çakma’ olma ihtamali yüksek!
Garip bir ülkede yaşıyoruz değil mi?
"Popstar Alaturka"dan bölüm başına 50-60 bin YTL alan Ersoy’un taklit çanta kullanıp, kullanmadığını tartışıyor olmamız bile Türkiye’deki beleşçi ruhun ulaştığı noktayı gösteriyor aslında.
Ne yazık ki, milyon dolarlar kazanmalarına rağmen ’açlık’ duygusunu yenememiş birçok sanatçımız var. Hep daha fazlasını istiyorlar, hep uyanık geçiniyorlar. Vergilerini ödemiyorlar, moda ikonu geçinip dünya devi tasarımcıların kıyafetlerini birebir taklit ediyorlar, ülkeye kaçak araba sokuyorlar, kaçak soktukları son model ciplere LPG taktırıyorlar vs vs... Bu örnekler saymakla bitmez. Ve en kötüsü de bu isimlerin ikon olarak lanse edilmesi.
Aynı konuşma
İstanbul Film Festivali’nin geçtiğimiz hafta düzenlenen açılışı çok iyiydi. Her zamanki gibi aksayan tek bir nokta vardı, o da İKSV Başkanı Şakir Eczacıbaşı’nın uzun konuşması...
Bilmem farkında mısınız Şakir Eczacıbaşı yıllardır hep aynı uzun açılış konuşmasını yapıyor. Bir tarih öğretmeni edasıyla 1965’te Sinematek’in kuruluşundan başlıyor, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından giriyor, Visconti’den çıkıyor...
Şakir Bey’in açılış konuşmalarında büyük bir ’deja vu’ yaşadığı kesin.
Şakir Bey’in aynı ’deja vu’yu festivalin onur konuğu seçimlerinde de yaşadığı konusunda şüphelerim artmaya başladı. Gina Lollobrigida, Michelangelo Antonioni, Sophia Loren, Gillo Pontecorvo derken son olarak Claudia Cardinale geldi ülkemize.
Şakir Bey galiba gençlik yıllarını özlemle anıyor, belki de İtalyan Yeni Gerçekçilik akımını tekrar diriltmek istiyor.
Espri bir yana... Şakir Bey’in sinemamıza yaptığı katkılar saymakla bitmez ancak festivale biraz gençlik aşısı lazım. Daha popüler isimleri konuk etsek fena mı olur?