Paylaş
1.597 kişi tarafından izlenen Rıza filmi 7 dalda ödüllere aday gösterilirken, 2.696.850 kişinin izlediği Issız Adam’ın sadece bir adaylığı var. Tam bir polemik konusu değil mi?
Yok, merak etmeyin ben “Efendim, milyonlarca kişinin izlediği Issız Adam’a 1, entel-dantel bunalım film Rıza’ya nasıl 7 adaylık verilir” sayıklamalarına girmeyeceğim... SİYAD üyesi olduğum için değil, bu ülkede en adil ödül dağıtan kurumun SİYAD olduğuna canı gönülden inandığım için...
Aynı jürinin Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum filmini ödül yağmuruna tuttuğunu hatırlatıp asıl dert yakındığım konuya; Rıza gibi etkileyici bir filmin neden sadece 1.597 kişi tarafından izlendiğine geçelim. Aynı şekilde SİYAD Ödülleri’nde 9’ar adaylığı bulunan Sonbahar’ı da 60 bin, Cannes fatihi, Oscar’larda ilk dokuza kalan Üç Maymun’u da 125 bin kişi izledi.
Tamam, bu bahsettiklerim izlemesi emek isteyen, sanatsal yapımlar. Ancak böylesine düşük izlenme oranlarını da hak etmiyorlar. Hele hele Üç Maymun hiç hak etmiyor. Yurtdışında ödül yağmuruna tutulan Pandora’nın Kutusu’nu da unutmayalım. O da ikinci haftasında 6.689 kişide kaldı.
Bu izlenme oranları gerçekten trajikomik, izahı yok! Demek ki, bu ülkede sinema okullarında eğitim gören gençler de, sanatçı tayfası da bu filmleri merak etmiyor.
Bu örnekleri başka alanlarda da çoğaltmak mümkün. Hepimiz futbol manyağıyız ama futbol dergileri birer birer kapanıyor. Piyasada sinema dergisi de kalmadı.
Kriz bahane! Rolling Stone gibi bir velinimeti de okuyan çıkmaz mı bu memlekette?
Evet, canım Türkiyem biz sadece belgesel izliyoruz!
Cem Yılmaz röportaj verme rekoru kırdı
Hangi dergiyi, hangi TV kanalını, hangi gazeteyi açsam karşımda Cem Yılmaz’ı görüyorum. Röportaj verme hastalığı diye bir şey var mı acaba? İnsan hep aynı mevzulara girmekten sıkılmaz mı? Üstelik Cem Yılmaz, son dönemdeki röportajlarını PR amaçlı da vermiyor. A.R.O.G vizyondan çıktı çıkacak, salon sayısı çok azaldı.
Cem Yılmaz, muhtemelen Şahan Gökbakar’la girdiği polemikler ve “Hürmet et bana” açıklamasının yanlış anlaşılmalara yol açtığını düşünüyor ve durumu düzeltmeye çalışıyor ama bu kadar da röportaj verilmez ki! Ayrıca ortada yanlış anlaşılma da yok. Evet, Cem
Yılmaz’a hürmet etmeliyiz. Neyse bu başka bir yazı konusu.
Ben diyorum ki; Cem Yılmaz, son üç ay o kadar çok röportaj verdi ki, bu alanda Türkiye’ye bir dünya rekoru kazandırmış olabilir. Tabii Guinness Rekorlar Kitabı’nda böyle bir dal varsa. Guinness Türkiye Temsilcisi Prof. Dr. Orhan Kural araştırsa iyi olur.
Barack Obama, Çarşı’yı bara götür
Pascal Nouma, 34’lük Yusuf Şimşek transferinin ardından yönetime mesaj yollamış: “Yusuf’la beraber Beşiktaş’ı sırtlarız diye düşünüyorum.” 37’lik Pascal çok uzaklardan yaptığı bu naif açıklamayla yine bizi güldürdü. Sadece Beşiktaş taraftarı değil, çoğumuz Pascal’ı özlüyoruz. Özellikle de her gün haber bulmak zorunda olan spor muhabirleri. Futbolu güzelleştirenler hep arıza adamlar aslında. Hem saha içinde hem saha dışında... Sergen de arızaydı, Maradona da, Pascal da, Gascoigne de...
“Dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim fakat benden daha iyi teknik direktör de yok” diyebilecek Jose Mourinho gibi ukala, egosu şişkin teknik direktörler de lazım. Aslında vardı bir tane. John Benjamin Toshack... Milli takımın da golcüsü olan Ertuğrul Sağlam’ı sağ bek oynatmasına koca bir sezon gülmüştüm. Futbol bir oyun arkadaşlar, oyun! (Mahalle maçlarında kızdırdığınız arkadaşlarınızı düşünüyorsunuz bu noktada.) Bundan sonra arıza çıkaranların ipini çekmeden önce iyi düşünelim derim. Çünkü diğerleri fena halde sıkıcı.
Çarşı grubu da arıza... En yaratıcı tezahüratlar onlardan çıkıyor, en sıkıcı maçı bile renkli kılıyorlar. Antalyaspor maçında delicesine oynayan İbrahim Üzülmez için “İbo doğruyu söyle bugün ne içtin” diye tempo tuttular. Gündemi de yakından takip ediyorlar: “Haydi söyle Barack Obama gidiyor muyuz, yeminden sonra içmeye bara? Şampiyon kim söyle hadi bana, Kara kartal mı yoksa Obama?”... Yok arkadaşlar, böyle bir taraftar grubu bırakın Türkiye’yi evrende yok! VIP izleyicilerin artmasıyla nesli tükenmeye başlayan arıza taraftarları da koruma altına alalım derim.
Sanatçının da arızası makbul... Cate Blanchett, adına çıkartılan posta pulu için “Milyonlarca Avustralyalı tarafından yalanacağım ve bunun için sabırsızlanıyorum” demiş. Sanat için sevişmeyen, gay rolünü hakaret kabul eden benim canım Turkish oyuncularım, sizlerden de bu tür absürd açıklamalar bekliyoruz. Hayatımıza biraz renk katın, boğmayın bizi ‘bakkal’ polemiklerinizle.
Paylaş