Paylaş
Bülent Ersoy’un babası Fikret Erkoç’un “Popstar Alaturka”nın çekimlerinde yaşadığı üzücü durumda olduğu gibi.
Tamam, bugüne kadar Ersoy’un babasını çok az gördük ya da hiç görmedik. Haber bomba da keşke daha saygılı olunsaydı, 90 yaşındaki adam ezilme tehlikesi yaşamasaydı.
Kimse babasının bu duruma düşmesini istemez ama itiraf etmeliyim ki, muhabirler, Fikret Amca ve Ersoy arasında geçen diyaloglar stand-up tadındaydı.
Muhabirler, Fikret Amca’dan önce bir evlat olarak Bülent Ersoy portresi çizmesini istediler ve aynen şu soruları yönelttiler: “Efendim, Bülent Ersoy’un babası olduğunuz doğru mu?”, “Bülent Hanım hakkında ne düşünüyorsunuz?”, “Efendim şimdiye kadar görünmüyordunuz doğru mu?”
Fikret Amca’nın verdiği tek yanıt ise “Doğru diyoruz” oldu.
Korumalar baktılar olacak gibi değil, Fikret Amca’yı tekrar kulise soktular. Bu noktadan sonra da film koptu zaten. Ersoy muhabirlerden hesap sormak için hışımla dışarı çıktı ama öyle bir absürd soruyla karşılaştı ki, donup kaldı, öfkesi eriyip kayboldu.
ışte o soru: “Efendim babanızla beraber mi yaşıyorsunuz?” ve Ersoy’un yanıtı: “Ne abuk sabuk sorular bunlar. Babamla niye beraber yaşayım. Koskoca 60 yaşında insanım, babamla niye yaşayım? Sen ananla mı yaşıyorsun? Haaa... Nerenin nesi bu? (soruyu yönelten muhabiri gösteriyor) Kim bu? Nerenin çocuğu bu? Hangi kanal?”
ışte hayatın absürd cilvesi bu. Üzücü bir durumda bile gülecek bir şeyler çıkıyor ortaya.
Ersoy’un futbolcu olmasını istemiş
“Hey Canlı” programına yansıyan görüntüleri izleyince ister istemez Fikret Erkoç’un hayatını merak ettim. Google’da biraz sörf yaptım ama şenay Düdek’in 2001 yılında Ersoy’un annesi Necla Poyraz’la yaptığı röportaj dışında pek bir şey çıkmadı. Necla Hanım o röportajda Fikret Amca’dan biraz bahsetmiş.
ışte o bölümler: “Evliliğimiz büyük bir aşk sonunda oldu. Fikret hemen çocuk istedi... Fikret o zamanın ünlü bir futbolcusuydu. Galatasaray takımında oynayan, 1950’lerin fırtına isimlerinden olan arkadaşı Bülent Eken nedeniyle oğlumuza onun adını verdi. Bülent’in de futbolcu olmasını istiyordu... Fikret’in işleri bozulunca eski işime, bankaya girdim. Bülent bu yüzden babasına küstü. Bülent, kardeşi olmasını çok isterdi.”
Yine aynı röportajda Fikret Amca’nın yaşantısına ikinci eşiyle devam ettiğinden bahsediliyordu. Ne diyelim: Magazin dünyasına hoş geldin Fikret Amca. Aman kendine dikkat et!
Cezaevi yaramış
Cezaevi ortamı Deniz Seki’ye yaramış. O eski kilolu, yıpranmış, salaş Deniz’den şimdi eser yok. Bayağı zayıflamış, adeta dört-beş yaş gençleşmiş.
Deniz’in gençleşme formülünü merak etmiyorum, cezaevindeki düzenli hayatın etkisi bu. Benim asıl merak ettiğim, tutsaklık günlerinin Deniz’in üzerinde devrimci bir etki yaratıp yaratmadığı... Malumunuz Tuğba Özay cezaevinden devrimci olup çıkmıştı, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali şiirleri okuyordu da...
Okan’ın televizyona ‘bok’ demesi
“Biz televizyon denen boku evde istemiyoruz. Çocuk doğduğundan beri bizim evde TV açık değil. Ama çocuğum okula gittiğinde, televizyon seyreden ya da play station aptallığına alıştırılmış çocuklara karşı acz içine düşmesi söz konusu olabilir mi? Kendini çağ dışı kalmış hisseder mi? Bunun çözümünü nasıl bulacağız?... Yoksa evde televizyon olmaması demek, çocuğun bir an önce kitap okumaya başlaması demek.”
Okan Bayülgen’in Sema Eren’e verdiği röportajdan bu sözler... Okan’ın da yaptığı işten nefret etme ve çocuğuna TV izletmeme hakkı var. Ama televizyonu ‘bok’ olarak değerlendirmesi hem onu izleyen izleyicilere hem de profesyonel olarak yaptığı işe saygısızlık.
Ne yani Okan’ı izlerken boka bulaşmış mı oluyoruz?
Aslında Okan’ın söylediklerini hiç şaşırmıyorum, kendisi uzun zamandır bir çelişkiler yumağı olarak hayatını sürdürmekte.
Evet, işinde bir numara ama samimi değildir, söylemleriyle icraatları birbirini tutmaz. Magazinden beslenir, magazini yerin dibine sokar, celebirty dünyasının tam ortasında yaşar, sorsan onlar için de “Tu kaka’ der vs vs...
Paylaş