Ben bu başlığın doğruluğuna pek inanmadım ama Facebook’ta bayağı bir destekçisi var.
Nüfus yoğunluğu açısından insanlardan fazla olan sineklerin bir bildiği olduğuna inanan arkadaşlar bir araya gelip benim başlığa çıkardığım tavsiye etrafında bir grup kurup, konuyu tartışmışlar. Tamam, hemen paniklemeyin. Bu insanlar kafayı yemedi, sadece eğleniyorlar. Çoğunuz biliyorsunuz Facebook’ta bunun gibi milyonlarca grup var. Bazıları harbiden çok komik. Benim ikinci favorim ise: “Durduk yere 1 milyon kişi olalım” başlıklı grup. Evet, durduk yere, hiçbir amaç, gaye yok. İşte şefin diğer önerileri, afiyetle tıklayıp, cumartesi gününe neşeli başlayın:
Göbek deliğinde biriken tüylerin nerden geldiğini araştırma platformu. 80’lerde çocuk olan, Şebnem Ferah hayranı, bıyıklı idare müdürleri. Mevlana Melih Gökçeği görse sen gelme derdi. Haldun Üstünel ile kız istemeye gitsek Adriana Lima’yı alırız. Google’ın “Bunu mu demek istediniz?” aşağılamasına sinir olanlar. Serdar Ortaç’ı yoran hayat, takdir edersiniz ki bizim ağzımıza s?çar. Bisküvisini çaya bandırırken içine düşürmekten korkarak yaşayanlar. Uzun otobüs yolculuklarında çay ve kahvesine şekeri az gelenler.
Dudaktan değil alından öpeceksin
Vay be RTÜK sen nelere kadirsin... Bu nasıl bir psikolojik baskıdır. Bir kınama cezası verdin, geçtiğimiz sezon evin bahçesinde sevişmeyi bile göze alan çılgın aşıklarımız Behlül ile Bihter, yeni sezonun ilk bölümünde teknede yapayalnızken bırakın sevişmeyi öpüşmeyi bile göze alamadılar. Behlül, sadece Bihter’i alnından öpmekle yetindi. “Aşk-ı Memnu” dizisini takip eden biri değilim ama önceki akşam biraz göz attım ve ilgimi çeken bir ayrıntıyı daha paylaşmak istiyorum. Yazın diziye oyuncular ara verir karakterler değil! Yani yeni sezonu dün bıraktığımız gibi başlamak gerekir. Dizinin ilk sezon finalinde bembeyaz tende bıraktığımız Bihter bir gecede bronzlaşmış. Behlül ise bırakın bronzlaşmayı, sırtına yoğurt sürülecek kıvama gelmiş. Keza Firvdes Hanım da öyle. Hatta ona bronzlaşmak hiç yaramamış, yüzündeki kırışıklıklar birden ön plana çıkmış. Zavallı kadıncağız bir gecede 10 yaş birden yaşlandı. Evin hizmetçi tayfası ise ya tatili Alaska’da geçirdi ya da Alaçatı, Türkbükü’ne gitmek pahalı geldi. Hepsinin tenleri bıraktığımız gibi bembeyazdı. Her neyse bunlar biraz neşemiz yerine gelsin diye yazılmış satırlar. Nebahat Çehre’nin dediği gibi “Aşk-ı Memnu”, “Dallas”ı bile geçti. Görünen o ki, bu sezon da “Aşk-ı Memnu”, zirveyi kimseye kaptırmayacak.
Emeğe saygı lütfen
Zülfü Livaneli’nin “Özgürlük” şarkısının bir GSM operatörünün reklamlarında fon müziği olarak kullanıldığını ilk ben yazmıştım (Vay be ne büyük gurur!). Amacım “Zülfü Abi bunu nasıl yaparsın!” falan demek değildi. Che’nin fotoğraflarının iç çamaşırlara basıldığı bir çağda “Özgürlük” şarkısının reklamda kullanılması doğal sürecin bir parçasıydı ve çok da önemli bir hadise değildi. Ama hadise oldu! Herkes Livaneli’ye yüklendi. Livaneli, asıl hatayı ise şarkının kullanılmasını engelleyerek yaptı. Taviz vermiş oldu. İkincisi; şarkı, bir buçuk ay boyunca gece-gündüz ekranda çaldıktan sonra geri çekilmesi pek de bir anlam ifade etmedi. Zaten bir reklamın ömrü ne kadar ki? En fazla iki bilemedin üç ay. Bu arada para kazanmak suç mu? Zülfü Abi’nin yıllarca korsan kasetleri satıldı bu ülkede. Eğer o efsane şarkıları ABD’de milyonlara hitap etseydi, çok klişe bir benzetme olacak ama bugün Zülfü Abi’nin Pasifik’te adası olurdu. Yani demem o ki, Zülfü Abi’ye yüklenmenin bir anlamı yok. Üstelik yıllarca hakkı yenen, korsancılar tarafından sömürülen emeğe de saygısızlık oluyor.