Paylaş
Saat takmayı hiçbir zaman sevmedim. Kolumdaki saate her baktığımda borç aldığım bir yaşamın yükünü hissederim omuzlarımda. Bir akordeonundan borç alınmış bir yaşam...
Günün birinde yolda yürürken kaldırımda oturmuş yaşlı bir adam gördüm. Üzerinde eski püskü kıyafetler, yanında eski bir akordeon... Öne kapaklanmış hüngür hüngür ağlıyordu. Sessizce yanına oturdum. Kafasını öteki yöne çevirip ağlamaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldım. “Aslında güzel bir akşam” dedim. Bir anda şaşkınlıkla bana döndü. Sessiz bir şekilde bana bakıyordu. “Adın ne“ diye sorduğumda “Recep” diye cevap verdi. “Neden ağlıyorsun” diye sordum. “Kendimi çok değersiz hissediyorum. Baksana şuraya nasıl bir hayat yaşıyorum ki ben? Bütün gün akordeonumla dolaşıp müzik yapıyorum. Ne için? İnsanlar kafasını çevirip yanımdan geçsin diye mi? Beni görmüyorlar bile!” diye veryansın ederek ağlamaya başladı. “Ama ben gördüm” dedim sessizce... Elimdeki simidin yarısını ona uzattım. “Aç mısın” diye sordum. Ürkek bir şekilde aldı ve yemeye başladı. “Sana kolumdaki saati hediye etmek isterim” dedim. “Böyle bir şeyi kabul edemem. Neden böyle bir şey yapasın ki” dedi. Anlatmaya başladım:
“Bundan yıllar evvel en kötü zamanlarımdı. Kalbim o kadar kırıktı ki nefes almak kalbime yük gibi geliyordu. Çok büyük bir aşk acısı çekiyordum. Babam hâlâ iyileşmemişti. Annem kanserle boğuşuyordu. Geleceğim karanlıktı. Yaşamak için bir neden daha bulmakta zorlanıyordum. Öyle bir noktaya gelmiştim ki çıkış noktam yoktu. Yavaşça pencereye doğru yürüdüm ve pervaza oturdum. Ayaklarımı aşağıya sarkıttım. İntihar etmeye kararlıydım. Yere doğru baktığımda sert beton yüzey gözümü korkutmuştu. Orada durmuş ağlıyordum. Zihnim bir anda biraz daha olumsuzluğa bürünse kendimi bırakmam anlık bir karardı. Tam cesaretimi toplayıp intihar etmek için ellerimi pervaza yerleştirdiğimde bir anda bir akordeon sesi duydum. O kadar güzeldi ki... Sanki baharın gelişinin habercisiydi. Bir anda kendime geldim ve kendimi evin içine doğru attım. Yavaşça ayağa kalktım. Nasıl bir çıkmaza girmiştim böyle! Ne kadar da körleşmiştim... Kalbim kapanmış umutlarım körelmişti. Ta ki akordeon sesi kulaklarıma ulaşıp kalbime dokunana kadar... Bir anda evden hızla çıktım ve apartman merdivenlerinden aşağıya doğru koşmaya başladım. Akordeoncunun yanına koştum ve cebimdeki son parayı ona verdim. “İsminiz ne öğrenebilir miyim” dediğimde “Recep” diye cevap verdi.
Sevgili Recep Amca, o günden itibaren kendimi karanlığa düşen insanlara aslında daha aydınlık bir yolun da var olduğunu hatırlatmaya adadım. Saat takmayı hiçbir zaman sevmedim. Kolumdaki saate her baktığımda borç aldığım bir yaşamın yükünü hissederim omuzlarımda. Recep isimli bir adam ve akordeonundan borç alınmış bir yaşam...
Yavaşça kolumdaki saati çıkardım ve onun avucunun içine koydum. “Bundan sonra her değersiz hissettiğinde, her pes etmeyi düşündüğünde bu saate bak. Yaşamını kurtardığın kişiyi hatırla...”
O günün üzerinden seneler geçti. Şimdi ne zaman kalbim yorulsa, umutlarım tükense, karanlığa düşsem bir akordeonun ezgisi üflenir kulağıma...
Bir gün yolda yürürken rastlarsın belki Recep Amca’ya... Biraz yaşlanmıştır artık. Akordeonu taşımaktan yorulan kollarını dinlendirirken lacivert bir saate bakıp gülümsüyorsa eğer, lütfen gidip benden selam söyleyin ona. Deyin ki : “Metin’in selamı var. Aptalca bir hayale inanmış. Senin yorgun kollarının çaldığı bir akordeon ezgisi dünyayı değiştirecekmiş...”
Paylaş