Paylaş
1. SAVUNMA sanayisinde ardı ardına açıklanan projeler toplumun bir kesiminde büyük bir sevinç yaratıyor. Diğer bir kesim ise konunun fazla abartıldığından tutun da, sözü geçen birçok ürünün gerçekte var olmadığına kadar farklı yorumlarda bulunuyor. Peki Z kuşağı bu tartışmalara nasıl bakıyor? Z kuşağı olarak adlandırılan genç kuşakla uzun yıllardır zaman geçiren biri olarak ben de konuya istinaden yorumlarımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Subay olmanın en büyük özelliklerinden biri, emir komuta zincirinde, emriniz altında bulunan binlerce genci bir arada göreve sevk edecek gözlem yeteneğine sahip olmaktır. Bunu yapmazsanız, kişi ve görevlerde kırılmalara yol açar ve başarıya asla ulaşamazsanız. Bu gözlem yeteneğini yıllardan beri kullanıyorum. Nitekim bugüne kadar karşılaştığım yüzlerce gence dair yaptığım gözlemden elde ettiğim bilgiyi şimdi sizlere aktarmak istiyorum.
EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ
Geçen gün Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge programında Z kuşağının kendini nasıl tanımladığına dair Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma konuşuldu. Kimileri için şok yaratan bazı sonuçlar benim için hiç de şaşırtıcı değildi.
Bu kuşakla ilgili söyleyebileceğim en önemli özellik ne biliyor musunuz? İletişim becerileri azmış gibi görünseler de aslında bu konuda kendilerine has bir model geliştirmişler. İletişimi genellikle dijital dünya üzerinden kurmaya çalışıyorlar. Siz herhangi bir konudan bahsederken, onlar o konunun gerçekliğini test ederek aslında kendilerine göre iletişime geçmiş oluyorlar. Eğer onların gözünde bir merak uyandırmışsanız, bu kez de sizinle iletişime geçmek yerine yine internetten yedi sülalenize dair bilgiye sahip olabiliyorlar.
OYUNLARDAKİ GERÇEKLİK
Konuşmacı olarak katıldığım konferanslara 7’den 70’e geniş yelpazede dinleyici ve katılımcılar geliyor. Salonda konuşmalara katılan çocukların savunma sanayisi hakkındaki bilgileri hepinizi şaşırtacak derecede. Diyebilirsiniz ki, küçücük çocuklar bu muazzam bilgilere nasıl ulaşıyorlar? Öncelikle oyunlardaki gerçeklik ve aktarılan bilgi, geleneksel medya kanallarından alınan bilgiden çok daha rafine ve doğru. Orada, ülkelerin savunma sanayisi ürünlerini birebir görüyor ve verileri kullanabiliyorlar. Sanırım bu söylemime inanmayan arkadaşlar olacaktır. İmkân bulursanız savunma sanayi şirketlerindeki yetkililere, çocukların ve gençlerin fuarlarda ve konferanslarda kendilerine yönelttikleri soruların kalitesini kendiniz sorun. Dijital dünyada oynadıkları oyunların içerisine Türk savunma sanayisinin ürünleri girdiğinde bu kuşağın yüzlerindeki mutluluğu görmelisiniz. Onlar ürünlerimizin dünya tarafından nasıl kabul gördüğüne şahit oluyor ve bazı forumlarda bunların detaylarını tartışabiliyorlar.
2. OYUNA DAHİL OLUYORLAR
HADİ yaşı biraz daha yukarı çekelim, isterseniz ‘10 yaş ve üzeri ne yapıyor?’ diye bakalım. Onlar elde ettikleri ilk bilgilerin üzerine YouTube kanallarında konunun ve ürünlerin ayrıntılarını araştırıyorlar. TEKNOFEST’le tanışmışlarsa biraz daha öteye geçiyor ve oyunun içine dahil olmaya başlıyorlar. O andan itibaren ise savunma sanayisi ürünlerinin yalnızca birer savaş aracı olmadıklarını, aynı zamanda içlerinde akıllı bir teknolojiyi barındırdıklarının farkına varıyorlar.
Kendi girdiği yarışmalarda tanıştıkları gözetmen mühendislerle aslında bilim insanları ile zaman geçirdiklerini biliyor ve bundan çok keyif alıyorlar. Birçoğu teknoloji şirketlerinde çalışan bu mühendisler aslında yüksek teknolojinin kapılarını bu gençler için aralamış oluyorlar. Bu alanda ilgi o kadar yüksek ki, bu sene yarışmalara katılacak takım sayısı 320 bine ve 1 milyon yarışmacıya ulaştı. Takımlar çalışmalarını geliştirerek, her sene daha hazırlıklı bir şekilde yeniden festivale geliyorlar. Çabaları hem onların hem de bizim kazanmamızı sağlıyor.
Nihai ürün olarak ortaya çıkan bir teknolojinin geliştirilmesinde yaşanan zorlukları bu gençler çok küçük yaşlardan itibaren öğreniyor, çalışma prensiplerini kavrıyor, alanda çalışan ve yatırım yapanlara saygı duymaya başlıyorlar. Onlarca deneme sonunda bir şeyi mükemmel olarak yapmanın kıymetini öğreniyorlar.
3. GENÇLERİN BAŞARILARI
TEKNOFEST’e katılan gençler sohbet sırasında bana bir soru yönelttiler. Merak ettikleri konu yaşamımda bir başarısızlık tecrübem olup olmadığıydı. Bir başarısızlık yaşamadığıma dair cevap verdiğimde şaşırdıklarını hissettim. Sonra cümlemin devamını getirdim: Bende başarısızlık demek denemekten vazgeçmektir, ben asla pes edenlerden olmadım. Ancak isterseniz size hatalarımdan ve pişmanlıklarımdan bahsedebilirim. Başarısızlık ise bu kapsamda değil, çünkü bu devlet beni böyle yetiştirdi.
Evet gençler bizlerden çok daha önce bilgi elde ederek, araştırarak, deneyerek, uğraşarak bir şeyleri yapmayı başarıyorlar. Bunun örneğini TEKNOFEST’e katılan takımların senelik performanslarından ve sonuçlarından görebiliyoruz. Yarışmalarda son sıralarda yer bulabilen takımların daha sonraki yıllarda mikro uyduları NASA tarafından uzaya gönderiliyor, Türk Uzay Projesi’nde yer alabiliyor. Bu takımlardaki gençler üst düzey programlarda işe başlayabiliyor.
Lise çağındaki gençler projelerini teknoparklarla nasıl hayata geçeceğini ve şirketleşeceklerini öğrenebiliyorlar. Birçok genç üniversite döneminde şirket sahibi olabiliyor veya projelerin içinde şirketlerde çalışabiliyor.
MÜTHİŞ BİR NESİL
Bunlar gençlerin kazanımı. Bizim kazandığımız ise sorgulayan, kendine ve ülkesine güvenen, iyi ve kötüyü ayırabilen, teknolojiyi genç yaşta kullanan ve sonuçlarını gören müthiş bir nesil. Tavsiyem, bu gençleri yalnızca siyasal olarak analiz etmeden önce, onlarla biraz zaman geçirip onların tutum ve davranışlarının neler olduğunun iyi anlaşılmasıdır. Şaka ile karışık bir uyarı olarak diyebilirim ki, gerçekte olanlara bir de bu pencereden bakabilirsek, belki biz de olgun yaşlarda kendimize biraz daha çekidüzen verebiliriz.
GÖKBEY YERLİ MOTORLA UÇTU
YILLAR önce TEİ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mahmut F. Akşit Hoca ile bir konferansta tanışmıştım. Daha sonra çok uzun bir röportaj yapma şansım oldu. Şimdi o konuşmalarımızı hatırlayınca da, ‘Nereden nereye geldik’ diyerek gururlanıyorum. Aslında Akşit Hoca tersine beyin göçü ile Türkiye’ye geri dönen çok kıymetli bir insanımız. Bunda da Sayın Cumhurbaşkanı’nın çabası büyük. Hoca General Electric’teki üst düzey mevkisini bırakarak, büyük hayallerini de bavuluna koyarak ülkesine dönen bir kişi. Röportaj sırasında ardı ardına sıraladığı hedeflerini dinlerken kaynakları zorlayabilecek bu hayallerinin büyüklüğünü çok iddialı bulmuştum. Geçmiş kariyeri ve samimiyeti ise ona güvenmemi sağlamıştı. Yapabileceklerine dair inancı o kadar yüksekti ki, dinlerken siz de onun hikâyesinin bir parçası oluyordunuz.
RAKİPLERİNİ GEÇTİ
Hedeflerinden birisi helikopter motoru yapmak ve Türk üretimi bir helikoptere takabilmekti. Konuştuğumuz günlerde bu hayali henüz önçalışma aşamasındaydı. Kendisi de, daha sonra konuştuğum farklı kişiler de özellikle askeri bir helikopter motoru yapmanın uçak motoru yapmaktan çok daha zor olduğunu ifade ediyorlardı. Olayın sadece helikopter motoru yapmakla sınırlı olmadığını, onu yaparken güç aktarım sistemlerinin yapılmasının da şart olduğunu söylüyorlardı. Ayrıca bu tip motorlarda tersine mühendislikle bile aşamayacağınız karadelikler vardı. Evet Akşit Hoca bir yerli ve milli motor yapmayı başardı, başarmayı bırakın güç olarak rakiplerini geçti ve onlarda olmayan bir teknoloji geliştirerek işin son damgasını da vurdu. O ve arkadaşları sayesinde bütün testlerden ve sertifikasyon süreçlerinden geçen motoru Gökbey’e monte edildi ve uçuş başarılı oldu. Aslında uçan yalnızca bir motor değil, Türk havacılığının kendisiydi. O helikopterle ve motorla beraber sektörde şampiyonlar ligine çıkabildi.
Hayallerini gerçekleştirdiğini görmek hocam adına bana büyük gurur veriyor ancak siyasal çekişmeler sebebi ile bazı kesimler tarafından yapılanların yok sayılmasına da isyan ediyorum. Hocam, sen ve arkadaşların ‘Motor motor’ diye sayıklayanlara en zor motoru teslim ettiniz ama onlar yine de görmemezlikten geldiler. Sizler yine de unutmayın ki, bu yaptıklarınız sizi Nuri Demirağ’ın yanına taşıdı. Yolunuz açık olsun.
ÖZEL SAVUNMA ŞİRKETLERİ TEHLİKELİ Mİ
SAYIN Kılıçdaroğlu, “Herkes bilmeli ki Türkiye savunma sanayisinde önemli bir aşamayı kat etmiş vaziyette. Onların tamamı büyütülecek. Sadece özel sektöre verirseniz bu da Türkiye için büyük bir risk. Neden? Yarın fabrikayı Amerikalılara sattı. Ya da bizim tank paleti verdiğimiz gibi Katarlılara verdi. Olmaz! Dünyanın bütün demokrasilerinde, rejimlerinde savunma sanayisi mutlaka devletle beraber yürümek zorundadır. Çünkü silahı kullanacak olan kim? Ordu kullanacak” şeklinde bir açıklama yaptı. Açıkçası el bombasını pimini çekip sektörün ortasına doğru fırlattı. Bu açıklamaya özel savunma sanayi şirketlerinden cevabi bir açıklama geldi. Şirketler bütün süreçlerin devlet kontrolünde olduğunu söylediler. Peki bu açıklamanın neresi gerçekten durumu yansıtıyor? Devletin kontrolü dışında bir süreç gerçekten mümkün mü?
SÜREÇ NASIL İŞLİYOR
Sektöre girebilmeniz için öncelikle ya projenizin olması ya da bir projenin parçası olmanız gerekir. Hangisi olursanız olun, normal şirketten çok daha ağır bir bürokratik ve istihbari süreçten geçmeniz gerekmektedir. Bunları başardığınızda ise, üretim yapacağınız yere tesis güvenlik belgesi çıkartmak ve onun getirdiği ağır güvenlik tedbirlerine uymak zorundasınız. Projeyi hayata geçirdiniz ve artık Türkiye ile uluslararası pazarda satmak isteyeceksiniz. O aşamada da ağır test süreçlerinden geçmeniz ve yurtdışından gelen teklifleri devletin ilgili birimlerine bildirmeniz zorunludur. Eğer uygun görülür ise yurtdışına satış yapabilir veya tesis açabilirsiniz. Bu arada tesise girecekler için önceden izin ve görüştüğünüz yabancı kişilerle ne konuştuğunuzu bildirmeniz gerekir. Devlet hep ensenizde olduğunu size hissettirir.
SATMAK MÜMKÜN MÜ
Hadi bunları da başardınız ve fabrikanızı satmak istiyorsunuz, böyle bir şey mümkün mü? Burada da savunma sanayisi için geçerli olan bazı farklılıklar devreye girmekte. Türkiye’de çoğunluk hissesi yabancıda olan bir şirketin satışı veya kurulması mümkün değildir. Azınlık hissesine razı olan yabancı şirket için bile güvenlik ve diplomatik sebeplerle bu satış işlemi onaylanmayabilir.
Devletin savunma sanayisinin her hücresine girdiği bir ortamda sarf edilen bu sözler doğru mudur ve bu farklı yoruma neden olacak sözler neden Sayın Genel Başkan’a söyletilmiştir? Katarlılara satılan bir Tank Palet Fabrikası olmadığı gibi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği gibi bir durumun da olmadığını söyleyebilirim. Savunma sanayisi konularında Sayın Genel Başkan’ın yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum.
Bu sektör özel, vakıf ve devlet şirketleri ile gözbebeğimizdir ve yanlış beyanlardan korunması için her birimizin elbirliğine ihtiyacı vardır.
Paylaş