Paylaş
Hobisini işi yaptı
CAHİDE İmre, 1987 Mardin doğumlu. Hobisini işe dönüştürenlerden. Yahşi’de yaklaşık 10 yıldır İso Babanın Çiftliği’nde tropikal meyveler yetiştiriyor. Toprağa ve yaşama duyduğu ilgi girişimci üretici olmasına ön ayak olmuş İmre’nin. “Yıllardır kendi hobimiz olan, kökenlerimizden aldığımız güçle çok severek çalışıp ürettiğimiz tropikal meyve-sebze çiftliğimizi huzurla çalıştığım bir işyerine çevirdim. Ortaya ‘İso Babanın Çiftliği’ markası çıktı. Kendimi geliştirmem çocukluğuma dayanıyor. Annemden öğrendiklerim kuşaktan kuşağa taşımaya çalıştığım işim haline geldi. Her ürettiğimiz üründe her şeyin doğallığının ön planda olması için kendimi her fırsatta çeşitli kurslar ile geliştiriyorum” diyor.
BODRUM’DA TROPİKAL MEYVE
Çiftliklerinde Bodrum’un iklimine uyum sağlamış tropikal ve yarı tropikal 100’e yakın ağaçlarının olduğunu, onların meyvelerini aldıklarını söyleyen Cahide İmre, şu anda ürünleri kendi çabasının yanı sıra arkadaşlarının desteğiyle işleyip satışa sunduğunu paylaşıyor. En büyük hedefi bir atölye kurmak olan İmre, “Bu atölyede ev hanımlarını istihdam etmek gibi hayalim var. Bu adımla birlikte gündemde deniz aşırı ülkelere ihracat da var. Yine market rafına girmek gibi planımız da bulunuyor” diyerek gelecek yol haritasını aktarıyor.
GELENEĞİ BAŞ TACI YAPALIM
Turizm kentinde olup da agroturizmden söz etmemek olmaz... Cahide İmre bu konudaki düşüncelerini de şöyle anlatıyor: “Bodrum’da agroturizmi daha iyi geliştirmek için bahçelerimize sahip çıkmalıyız. Toprağımıza atalarımızın verdiği önemi vererek, onların gösterdiği özeni göstererek sahip çıkmalıyız. Toprağın hak ettiği saygıyı ona sunarak agroturizm geliştirilebilir. Bodrum’un baharları agroturizm açısından değerlendirilebilir ve değerlendirilmeli de... Geleneklerimizden kopmadan, gelenekten utanmadan, aksine baş tacı yaparak ilerlemeliyiz. Büyüklerimizden öğrendiklerimizin arkasında durup üretmek için unutulan tarifleri lezzetleri gün yüzüne çıkarmak gerek.”
BU DÜNYADA SEVDİĞİN İŞİ YAPMALISIN
Hem okulunu okudu hem de çiftçi oldu
HASANCAN Açık, 1999 Bodrum doğumlu bir üretici. Ev kadını bir anne, dolmuşçu bir babanın oğlu olan Açık’ın tarımla bağı ise dedesine dayanıyormuş. “Dedemiz hayvancılığın yanında deveyle mandalina, incir, zeytin, inşat kumu, odun gibi yük çekerek geçimini sağlarmış. Zamanla turizmin popüler olmasıyla hayvancılıktan taşımacılığa yönelmiş. Benim küçüklüğüm hep mandalina bahçelerimizde geçti. Budama zamanı budamacılara yardım eder, yaz aylarında da mandalina ağaçlarını sulardım. Ancak Yalıkavak’ın popülerliği arttıkça bizim bahçelerimiz de ranta yenik düştü” diyor.
FARKLI HAYALLERİ VAR
“Herkes sevdiği işle uğraşmalı ki yaptığı işin karşılığını alabilsin” söyleminden hareketle Hasancan Açık, hep içinde var olan tarım sektörüne yakınlık hissetmiş. Bunu da ziraat mühendisliği okuyarak taçlandırmış. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden 2022’de mezun olan Açık, kariyerine en sevdiği işi yaparak devam etmiş. Hayvan yemi üretimiyle uğraşmaya başlayan Hasancan Açık, yonca ve silajlık mısır yetiştiriyor. Tabii Açık’ın tarımla ilgili hedefleri de var. Küçüklüğünden beri hep bir büyükbaş hayvan çiftliği kurma hayali olduğunu paylaşan Hasancan Açık, bu hedefini gerçekleştirmek adına da mesai harcadığını belirtiyor. Bu çiftlikle birlikte süt ve süt ürünlerini perakende satıp kazanç sağlamak gibi bir amacı olduğunu da dile getiriyor.
NE TALEP EDİLİYORSA ONU ÜRETELİM
“Ülkemizin çiftçileri kendilerini geliştirmeli. Türkiye’deki çiftçilerimiz hem çok yaşlı, hem çok bilgisiz. Atadan görme alışkanlıklarına devam ediyorlar. Bu kalıpları bir kenara bırakıp modern yöntemlerle üretim yapılmalı. Çiftçilik aslında çok kazançlı bir meslek. Yeter ki pazar araştırması yapılsın, neye ihtiyaç varsa o ürün üretilsin. Yoksa zarar kaçınılmaz. ‘Ne ekersem satarım veya satılır’ değil, ne talep ediliyorsa onu üretmeliyiz” diyen Açık, üreticilere de bir mesaj veriyor.
O piknikteki sözler işin fitilini ateşledi
HÜRAY Önal, 1993 Bodrum doğumlu. Dünyanın cennet köşesi olarak tanımladığı Bodrum’da köy hayatı yaşayan Önal, bu yaşantıyla birlikte topraktan kopmamış biri. İşte, hikaye de tam burada başlamış. Arkadaşlarıyla birlikte İrmene köyünde piknik yaparken, “Keşke bizim bu boş duran tarlalar da lavanta bahçesi olsaydı” sözü işin fitilini ateşlemiş. Bunun üzerine hemen araştırmalara başlamış Hüray Önal. Araştırmaların sonucunda lavanta çiçeğinin İrmene’nin toprak ve iklim şartlarına da uygun olduğunu görmüş. “Babamın boş duran atıl tarlasına lavanta dikeceğim, ne kaybedebilirim?” sorusuyla kolları sıvayan Önal, o süreci şöyle anlatıyor:
BABA TOPRAKLARINA LAVANTA DİKTİ
“2019’da Isparta’dan getirdiğim lavanta bitkilerini tarlaya diktik. O günün parasıyla 2 dönüm lavanta fidanına 800 TL, yani bir ayakkabı parası vermiştim. Tek kaybım o olacaktı. Ama çok şükür ki hem maddi, hem manevi olarak her sene kazanmaya devam ediyorum. Lavanta tarlası projesine başladığımda,‘Ben işletmeci olacağım, bu beyaz yakadan kurtulup çiftçi tulumlarını giyeceğim’ dedim. Ve profesyonel bir işletmeci olmak için Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde işletme okumaya karar verdim. Bölümüm ikinci öğretim olduğu için akşamları okula gidip derse giriyordum, gündüzleri de SMMM ofisinde resmi muhasebede çalışıyordum. Hafta sonları ise köyüme gelip tarlada lavantalarımla, sebzelerimle, meyve ağaçlarımla ilgileniyordum.”
“Her ne olursa olsun üretimden ve üretmekten vazgeçmeyelim” diyen Hüray Önal, ekliyor: “Üreten eller tüketen ellerden üstündür. İster tarım, ister sanat, ister bilim, ister teknoloji ve sanayi hangi dalga olursa olsun üretelim.”
KÖYLERİ ÇEKİM MERKEZİ YAPACAK
Bu yıl üniversiteyi bitiren ve gelecekte yapmayı planladığı işlerle ilgili sermaye biriktirmek adına muhasebecide çalışan Hüray Önal, bir yandan bahçeleriyle uğraşırken köyüne de değer katmak adına çalışıyor. Agroturizm anlamında çalışmalar da yürüten Önal, “Önümüzdeki aylarda lavanta bahçesinin yanı sıra Garaova bölgesinde gün geçtikçe artan bağcılık alanına girmeye başlayacağım. Böylelikle yazın sadece deniz-kum-güneş için değil, Bodrum’un asıl yüzü olan köylerine de ilgiyi çekmeyi planlıyorum. Geleceğe dair planlarımın arasında tarım ve üretim konusunda kendi markamı yaratarak önce ülke içine, sonra da ülke dışına yayılmak var” diye konuşuyor.
Mimarlık okudu, şimdi meyve-sebze yetiştirip pazarlarda satıyor
1996 doğumlu Fatih Sevmez’in de tarımla bağı küçük yaşlarda başlamış. Hem babası, hem de dedesinin onu pazarlara götürmesi Sevmez’in de kariyerine yön vermiş. Mimarlık mezunu olsa da yönünü toprağa dönmüş. Bugün ‘Karya Çiftlik’ markasıyla çilek başta olmak üzere birçok sebze-meyve üreten Fatih Sevmez, hikayesinin devamını şöyle aktarıyor:
“Üretici serüvenim daha okul hayatına başlamadan babam ve dedemin beni pazarlara götürmesiyle başladı. Hemen hemen yerel bölgede her pazara gitttim. Zaman içinde hesap yapmayı, ürünlerden para kazanmayı öğrendim. Tabii tecrübelerim artsın diye babam başka esnafların yanında da çalıştırırdı beni. Yaz sezonundan sonra okul hayatıma devam ederdim. Hiçbir zaman yaptığım işten pişmanlık duymadım, severek yaptım.”
İKİNCİ ÜNİVERSİTE ZİRAAT
İlkokul çağında Sevmez’in en sevdiği meyve çilekmiş. İşte, o çilek sevgisi bugün farklı bir boyuta taşınmış. Fatih Sevmez, “Babam üretim portföyüne çilek de eklemişti. Yıllar içinde yaptığımız ürünler geniş bir müşteri kitlesine ulaştı. Sonraki yıllarda dedemin de iştiraklarıyla üzüm bağlarındaki çeşitleri artırdık, daha geniş alanlara ulaştırdık. Bugün 12 ay çilek yetiştiriyoruz. Bunların fidanları bana ait. Mimarlık okudum ama o işi yapmıyorum. Şimdi ziraat da okuyorum” diyerek, toprakla olan bağını aktarıyor.
TURİZM SEZONUNUN UZAMASINA KATKI
Sevmez, ürettiği meyve-sebzeleri haftanın 5 günü pazarlar aracılığıyla tüketicinin beğenisine sunuyor. Ayrıca, turizm sezonunun olduğu dönemde yat ve otellere de ürün veriyor. Bahar aylarında ‘dalından topla’ konseptiyle müşterilerine hizmet veren Fatih Sevmez, “Bodrum’da 12 ay turizm sektörünün devamlılığı için agroturizm konseptiyle Çömlekçi köyüne yerli-yabancı müşteri çekmek istiyoruz” diyor.
‘Umutsuzluk yok’ dedi yeni bir hikaye yazdı
1978 Çiftlik doğumlu Huri Can, eğitim hayatında oldukça başarılı olmasına rağmen, ailesi kendisini o zamanki hayat şartlarından dolayı üniversiteye gönderememiş. Tarlalarda, zeytinliklerde türküler söylerken düşler kuran Can, görücü usulü evlenmiş. “Umutsuzluk yok” diyen Huri Can, eşinin ailesinin eski bir yağhanesi olduğunu paylaşarak, hikayesinin devamını şöyle anlatıyor:
AİLE GELENEĞİNİ DEVAM ETTİRDİ
“Eşimle bu işi devam ettirmemiz gerekiyordu. Bu süreçle birlikte kendimi geliştirmeye başladım. Bu alanda kitaplar okudum, eğitimler aldım. Benim dünyaya gelmemin bir nedeni vardı. İz bırakmadan gitmemeye yemin etmiştim. Zeytin benim için bir tutku oldu. Şu anda soğuk sıkım zeytinyağı üretim yapan yağhanemiz var. ‘Bekiroğlu’ ve ‘Bekircan’ adında iki tescili markamız bulunuyor. Sezonunda üretim yapıyoruz, turizm sezonunda da yağhanemizi ziyarete gelenlere hizmet veriyoruz. Burada küçük bir kafemiz var. Rezervasyonlu kahvaltı veriyoruz.”
SIFIR ATIK MANTIĞIYLA ÜRETİM
Bir yandan üreten Can, bir yandan da geleceğe karşı sorumluluktan hareketle sürdürülebilirlik temalı çalışmalar yapıyor. “Gençlere zeytinyağını, zeytini sevdirmek için okulları küçük turlarla yağhanemizde misafir ediyorum. Hiçbir şeyin çöp olmadığına dikkat çekiyor ve zeytinin önemini anlatıyorum. Bahçemdeki adaçaylarını, kekik ve lavantaları sabuna dönüştürüyorum. Hediyelikler yapıyorum. Sıfır atık mantığıyla çalışıyorum” diyen Huri Can, üreterek hayata nasıl küçük dokunuşlar yaptığını anlatıyor.
Paylaş