Yaz tatili, aradan uzun zaman geçmeden gelen bayram tatili de bitti. Sıra depresyonda! Psikiyatri uzmanları artık "tatil dönüşü depresyonu"ndan söz ediyor.
Tatili ister sürekli hareket halinde, ister şezlonga uzanarak, ister sabahlara kadar eğlenerek geçirin, dönüşte iş hayatına, normal hayata uyum sağlamak zor gelebiliyor. Kimimiz birkaç günde gerçeğimize alışıyor toparlıyoruz, kimimiz ise konsantrasyon güçlüğü, atalet hali, karamsarlık yaşıyor. Sabah yorgun kalkıyor. Hatta sosyal ilişkilerde bile zorlanmaya başlıyor. İşte buna psikiyatrlar, "tatil dönüşü depresyonu" diyor. Amerikan Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Dr. İsmet Bora, tatilin başımıza sardığı depresyonu işini veya okulunu sevmeyenlerin çok daha şiddetli yaşadığını anlatıyor.
Bireyler normalde yapamadıkları birçok aktiviteyi tatil zamanlarında gerçekleştirerek yaşamlarında bir değişim gerçekleştirir. İşiyle veya okuluyla ilgili birtakım problemler yaşayanlar, bu ortamdan uzaklaştıkları için sorunları kısa süreli de olsa unutuverir. Ama mutlu geçen uzun tatilden sonra, sıkıldığı aynı mekana geri dönmek işkence haline dönüşüyor.
Dr. Bora, "Bazı insanlar ise tatilde yakalamış oldukları tempoyu gündelik yaşamlarına aktarabileceklerine inanacak kadar saf yüreklilikle yaklaşırlar konuya. İddialı geri dönüş kararlarıyla işe girişirler. Tatil sonrası kadınların en sık aldığı yeni karar zayıflamak, erkeklerinse sigarayı bırakmak. Birkaç hafta içinde yaşanılan başarısızlıklar, bu iştahlı grubu da atalet grubunun bulunduğu noktaya, yani depresyonun kucağına sürükler" diyor.
SONBAHAR TEK BAŞINA BİLE DEPRESYON RİSKİNİ ARTIRIYOR
Bu sosyal ve psikolojik etkenlerin yanı sıra yaz tatili dönüşleri biyolojik ritmimiz açısından da risk altında olduğumuz mevsimsel bir döneme, sonbahara denk geliyor. Güneş ışınlarının insanların biyolojik ritmi üzerinde etkin olduğu biliniyor. Havaların serinlemeye başlamasıyla güneş ışınlarının giderek etkisinin azalması, anksiyete, depresyon gibi ruhsal problemlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Dr. Bora bu süreci şöyle anlatıyor:
"Beynimizdeki hipofiz bezi, melatonin hormonu üretmekle görevli. Karanlık ortamlarda hormon üretimini artırır. Melatonin hormonu insanın fiziki hareketlerini yavaşlatan, uykulu ve bitkin yapan, ruh halini dinginleştiren, yani ruhun nefes almasını sağlayan doğal bir sakinleştirici. Karanlıkta uykuya dalmamızın daha kolay oluşu bunun bir göstergesi. Karanlıkta üretimi artan melatoninin vücudumuz üzerindeki en önemli etkisi, canımızın sürekli tatlı yiyecekler istemesi ya da aşırı yeme isteğidir. Kış aylarında kilo almamızın nedenlerinden biri bu olabilir. Yazın ışığın artması, gözün ağ tabakasından hipofiz bezine iletilen ışığın çoğalması ise melatoninin üretilmesini azaltıyor. Kişi neşelenip, aktifleşiyor. Kış aylarında güneş ışığının azalması, gecelerin uzun, gündüzlerin kısa olması ve doğal olarak melatoninin çok üretilmesi mevsimsel duygulanım bozukluğuna yol açıyor. Güneş ışığının bu ruhsal rahatsızlıktaki önemi, mevsimsel özellikli depresyonun Kuzey İskandinavya ülkelerinde diğer toplumlara göre üç kat daha sık görülmesiyle de anlaşılabilmektedir. Depresyonun ana belirtileri, iki hafta boyunca hiçbir şeyden zevk alamamak ve isteksizlik, ruhsal çökkünlük hissetmek."
GENÇLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Depresyona girdiğimizi gösteren diğer belirtilerse uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları, suçluluk duygusu, iştah değişiklikleri, fiziksel aktivite değişiklikleri (aşırı durgunluk veya gerginlik) olarak sıralanabilir. Sonbahar ve kış aylarında başlayıp ilkbaharda düzelen duygusal rahatsızlıklara "mevsimsel depresyon" deniyor. Ancak en azından iki yıl boyunca aynı dönemlerde ortaya çıkması gerekiyor. Mevsimsel depresyon özellikle gençlerde görülüyor ve iklime bağlı olarak değişiklik gösteriyor.
Depresyonun hafif tipleri kendi kendine geçebilir. Bazı durumlardaysa bir profesyonel uzmanlardan destek almaktan kaçınmayın.