4 Haziran 2007
Karayolu, havayolu, deniz yolculuklarını eziyete çevirir taşıt tutması. Doktorların hareket hastalığı dediği taşıt tutması seyahat eden her 100 kişiden 30’unda görülüyor. Sorunla başetmek için bazı önlemler almak mümkün. Taşıt tutmasına karşı ilaç alacaksanız yola çıkmadan 1 saat önce için. Amerikan Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nden Dr. Erkhan Genç, taşıt tutmasını önlemenin yollarını anlattı.
Sekiz altın kural
Öncelikle taşıtın hareketinin gözlerle rahatça algılanabileceği bir yerde oturulmalı. Otomobilin ön koltuğu gibi yolun ve manzaranın rahatça takip edilebileceği bir yer, "taşıt tutması" riskini azaltır.
Gemi veya teknelerde güvertede olmak, iç kısımlara göre kişiyi daha rahat ettirir.
Uçaklarda hemen kanat önündeki koltukta oturmak hareketin daha az hissedilmesine yardımcı olur.
Yola çıkarken, yolculukta mideyi rahatsız etmeyen yiyecekleri seçin, az yiyin.
Yolculuk sırasında başınızı sabit tutmaya çalışın.
Alkol almayın, sigara içmeyin.
Ufuk çizgisine bakın.
Yolculuk sırasında midenin yatışması için kraker benzeri yiyecekler ve karbonlu içecekler tüketilebilir.
İlacın emilmesine zaman tanıyın
Bazı ilaçlarla, yolculuk sırasındaki bulantı ve kusma hissinin önüne geçilebilir. Basit antihistaminikler veya anksiyolitik gibi ilaçlar bu amaçla kullanılabilir. İlaçların yolculuk başlamadan bir saat önce alınması gerekir. Eğer yolculuk başladıktan sonra alınırsa ilaçlar, mide-bağırsak sisteminden emilecek zaman bulamadan, bulantı ve kusmayla vücuttan atılabilir.
Bu durumda ilaç damar içerisine enjekte edilerek vücuda alınabilir. Ayrıca deriye yapıştırılarak kullanılabilen skopolamin bantları da taşıt tutmasında oldukça etkili. Bu bantlar kişiyi, ilaç almaya bağlı oluşabilecek olumsuzluklardan da koruyor.
Uzayda da taşıt tutuyor
Hareket hastalığı, hareketi algıladığımız duyu organları arasındaki ortak çalışmanın bozulmasıyla oluşuyor. Kimi zaman yaşlanmayla ortaya çıkan sorun, aslında duyu organlarının oynadığı bir oyun. Hastalığın temelinde merkezi sinir sistemine iletilen bilgilerin, her zamanki uyumunun bozulması yatıyor. Kişi, seyahat sırasında olmayan bir hareketi algılayarak, dengesizlikten yakınıyor.
Hastalık hafif bir bulantı yapabildiği gibi, kişiyi, çok şiddetli bulantı ve kusmadan bunaltacak kadar zorlayabilir.
Taşıt tutması sadece gemi, uçak veya otomobil yolculukları sırasında değil, yerçekimsiz veya yerçekimi az olan uzay seyahatleri sırasında da gözleniyor. Seyahat bittikten sonra da günlerce devam edebiliyor. Aslında taşıt tutmasının kesin nedeni bilinmiyor. Bu durumun oluşumunda önceden kestirilemeyen bazı düşük frekanslı hareketlerin, tetikleyici rol oynadığı tahmin ediliyor. İstem dışı hareketler, gözlerin sağladığı bilgilere uyum sağlamadığı için rahatsızlık duyuluyor.
Yazının Devamını Oku 28 Mayıs 2007
Kene ısırığı ve bağlı ölümlerle ilgili haberler arttıkça, panik de büyüyor. Kırda, çayırda yürümeyi sevenler, piknikçiler bir yandan keyiflerinden ödün vermek istemiyorlar, diğer yandan böylesi bir saldırıya uğramaktan endişe ediyorlar. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlere uzak görünüyor kene sorunu. Ancak yaz aylarında artan seyahat trafiğini de göz önüne alarak bazı
hatırlatmalar yapmak istiyoruz.
Kene ve ısırıyla bulaşan KKKA (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi) ile mücadelede en etkili yöntem "kişisel korunma". Korunmak için Sağlık Bakanlığı’nın önerileri:
Kırsal alan ziyaretlerinde mümkün olduğunca açık renkli ve kapalı giysiler giyin.
Kırsal alanlara gidildiğinde vücudun açıkta kalan kısımlarına böcek kovucu ilaçlar sürün.
Vücudunuzu sık sık kontrol edin. Kene görmeniz halinde kısa sürede cımbız veya pens yardımıyla deriye tutunduğu yerden tutarak (vida gibi çevirip) çıkarın.
Kenenin çıkarıldığı yere alkol veya tentürdiyot sürün.
Vücuda tutunmuş keneleri kesinlikle patlatmayın, öldürmeyin.
Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla eter, kolonya ve gaz yağı dökmek gibi yöntemlere başvurmayın.
Keneyle temastan sonra 10 gün süreylekendi kendinizi takip edin. Ani başlayanateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi belirtilerin olması halinde en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edin.
Hemen destek tedavisi hayat kurtarıyor
Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko’nun verdiği bilgiye göre, KKKA etkeni Bunyavirüs ailesinden Nairovirus’dür. Kene ısırmasıyla, hastalığın akut fazındaki hastadan, kan veya dokudan bulaşır. Kanama, kas ağrıları, ateş gibi belirtilerle gösterir. Hastalık sadece insanlarda görülür. Kuluçka yani kene ısırmasından sonra hastalığın belirtilerinin ortaya çıkma süresi 3-7 gündür. Daha sonra ilk 7 güne kadar kas ağrıları, ateş, bulantı, kusma ve ishal oluşabilir. Başağrısı, sersemlik ve 41 dereceye kadar varabilen ateş olur. Yüz, boyun ve gövdede kızarma, göz aklarında göllenme oluşabilir. Yedinci günden sonra kanamalar başlar. Kanama en sık dişetlerinden, burundan, mideden, makattan, mesaneden, vajinadan ve akciğerden kaynaklanır. Beyin kanamasına bile rastlanabilir. Hastalık 10-20 gün sürer. Ölüm oranı yüzde 3-30 arasında değişse de erken tanı konan hastalara hemen destek tedavisi verildiğinden yaşama şansları daha yüksek.
Koruyucu bir ilaç ve aşı yoktur. Etlerden bulaşmaz. Gebe kadından bebeğe geçiş de bildirilmedi.
GÖRÜLDÜĞÜ ÜLKELER
KKKA, Afrika, Asya, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da görülüyor. Kırım, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Bulgaristan, Kongo, Uganda, Çin, Güney Amerika, Tanzanya, Senegal, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Pakistan, İran, Türkiye, Yugoslavya, Kenya ve Yunanistan rastlandığı ülkeler. Çiftçiler, veterinerler, kırsal ve ormanlık alanda bulunan kişiler, sağlık çalışanları risk altındaki gruplar.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’de ilk kez resmi KKKA vakası Tokat’ta tespit edildi.
2002’den bugüne kadar 327 KKKA tanısı aldı. 58 kişi yaşamını kaybetti.
Tokat’ı 129 vakayla Sivas, 113 vakayla Yozgat, 107 vakayla Çorum, 65 vakayla Erzurum ve 62 vakayla Gümüşhane izledi. Amasya’da 36, Çankırı’da 31, Kastamonu’nda 22 ve Ankara’da da 23 kişide KKKA hastalığı belirlendi.
Türk Veteriner Hekimleri Birliği de KKKA hastalığıyla ilgili bilgi notunda, özellikle Kelkit Vadisi’nde fazla sayıda kene bulunduğunu anımsatarak, bu vadi civarındaki Tokat, Gümüşhane, Sivas ve Amasya’nın kırsalında tarım ve hayvancılıkla uğraşanları dikkatli davranmaya çağırdı.
Yazının Devamını Oku 21 Mayıs 2007
Kumsalda, piknikte, denizde güneşlenirken, dağ, tepe tırmanırken gözlerinizi güneşe karşı savunmasız bırakmayın. Bunun için en iyi araç güneş gözlüğü. Güneş gözlüklerinin aksesuvardan öte bir işlevi var. En önemlisi, gözleri, güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korumak. Görme kayıplarına yol açan kataraktı ve güneş alerjisini önlemek istiyorsanız kaliteli camı olan güneş gözlüklerini tercih edin diyor uzmanlar. Özellikle polarize camlar, zararlı ışınları süzerek, kalkan görevi görebiliyor.
Cildimiz gibi gözlerimiz de güneşin zararlı etkilerine karşı açık. Ancak bu istenmeyen etkinin önüne geçebilmek için güneş gözlükleri en iyi araçlardan biri. Kalitesiz camlardan yapılan gözlüklerse gözde onarılmaz zararlara yol açabiliyor.
Dünya Göz Hastanesi’nden Op.Dr. Ertan Sunay, çocuklara da güneş gözlüğü alışkanlığı kazandırılması gerektiğini belirtiyor. "Güneş ışığına alerjisi olanların korunmasının en iyi yolu güneş gözlüğü. Özellikle çocuklara güneş gözlüğü alışkanlığı kazandırmak ultraviyole ışınlarının yarattığı zararlı ışınların erken yaşta önlenmesi bakımından önemli" diyor.
Güneş gözlüğü alırken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de antirefle (yansıma veya parlama karşıtı) ve ultraviyole engelleyici kaplamalı olması. Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı gözlükleri kullanmayı tercih edin. Dr. Sunay, "İşportadan ucuza alınan gözlükler çoğu zaman bu özellikleri taşımıyor. Bu gözlükler göz sağlığına yarardan çok zarar veriyor" diyor.
KATARAKT RİSKİNE KARŞI
Güneş ışınlarına maruz kalmanın katarakt riskini artırdığı biliniyor. Bu etkinin önüne geçmek için de güneş gözlüğü öneriliyor. Normalde katarakt ileri yaş hastalığı. Ancak güneş ışığına fazla maruz kalma ve güneş gözlüğü kullanmama kataraktı 40’lı yaşlara çekiyor. Dr. Sunay, "Güneş gözlüklerini göz sağlığımızı koruyucu bir sağlık aracı olarak kullanmamız gerekiyor. Uygun özellikleri taşıdıktan sonra şık bir aksesuvar olarak da kullanılabilir" diyor.
Güneş gözlüklerinin kenarlarından giren ışınlar da göze zarar verebiliyor. Bu nedenle kenarları geniş olanları tercih etmenizde yarar var. Gözlüğün bir diğer yararlı etkisi de göz ve çevresindeki, kaz ayağı denilen kırışıklıkları geciktirmesi. Göz çevresindeki ince ve hassas deriyi güneşten koruyarak bunu başarıyor. Gözlük takılınca güneş altında gözlerin kısılmasının da önüne geçiliyor. Mimiklerin azalmasıyla kırışıklıklar da geç oluşuyor.
LENSLER UV KORUMALI OLSA DA ASLA GÖZLÜKSÜZ ÇIKMAYIN
Gözlüklerin yanı sıra bazı lenslerde de ultraviyole ışınları süzme özelliği bulunuyor. Ultraviyole korumalı kontakt lensler, güneş gözlükleriyle birlikte kullanıldığında katarakt riskini azaltıyor. Özellikle gözlük kullanmak zorunda olan hastalarda (örneğin miyop, astigmat gibi) eğer UV korumalı lens tercih edilse bile tek başına yetmiyor. Sonuçta, lens gözün tamamını örtemiyor.
Yazının Devamını Oku 14 Mayıs 2007
Kendi aracınızla seyahat etmeyi seviyorsunuz... İstediğiniz yer ve zamanda mola vermek, rotada gönlünüzce değişiklikler yapabilmek, bazen hiç konuşmadan sadece yolun, araba kullanmanın keyfini sürmek... Araba sürmek bir anlamda özgürlük. Ancak aynı yolları paylaştığınız diğer sürücülerin vahim hataları, olmadık yerde karşınıza çıkan yayalar ve hayvanlar, zaman zaman trafiğe maruz kalmak keyif kaçırıyor. Fazlasıyla geriyor ve sinirlendiriyor. Saatler süren yolculuğun yol açtığı yorgunluk da eklenince çileden çıkmak işten bile değil. Anadolu Sağlık Merkezi’nden uzman psikolog Aslıhan Kurt, trafik stresini aşmak için hoşunuza giden müzik kanalını açmanızı, sürüşü etkilemeyecek kuru gıdalar el alında tutmanızı, nefes egzersizleri yapmanızı öneriyor.
Trafikte dikkatsiz araba kullanan diğer sürücüler ciddi bir stres faktörü. Stresin neden olduğu saldırgan davranışlar pek çok kazanın sebebi. Ölüm veya yaralanmayla sonuçlanabilecek, araç içi veya araç dışı kazalar, dikkatsizlik ve trafik kurallarına uymamaktan kaynaklanıyor. Araştırmalara göre, trafik kazalarının yüzde 95’i sürücü kaynaklı. Uzman psikolog Kurt, "Sürücülerin trafiğe çıkmaya yeterli becerilerinin bulunmasının yanında, ruhsal durumlarının uygun olması da çok önemli. Trafik yoğunsa da karşılıklı anlayışla trafikte düzgün ilerlemek, gereksiz yere korna çalmamak, sürekli şerit değiştirmemek, trafikte yaşanılan stresi azaltabilir" diyor.
ARABANIN KONTROLÜ İÇİN ÖFKE KONTROLÜ ŞART
Bazı kişilik özellikleri tüm trafiğin kaderini etkileyebiliyor. Öfke kontrolü bozukluğu, saldırgan kişilik yapısı, panik bozukluğu olanlar güvenli araç trafiğini bozuyor. Kurt, "Araç kullandıkları zaman bu faktörler sürücünün davranışlarını ve araç hakimiyetini etkiliyorsa profesyonel yardım almaktan kaçınmamalılar. Güvenli araç kullanmak istiyorsak, öncelikle sürücülükte kendimiz için risk oluşturacak faktörlere bakmalıyız. Kişiliğimiz, kendimizi ve dünyayı algılama şeklimiz ve stresle baş etme becerilerimiz trafikteki davranışlarımızı etkiler" diyor.
Çocukla seyahat ediyorsanız
á Sürüşten önce, öncelikle çocuğun araçtaki güvenliği sağlanmalı.
á Su, yiyecek ve tuvalet ihtiyacı düşünülmeli.
á Çocukların araba içerisinde istekleri farklı olabilir. Bazıları arabaları severken, bazıları hoşlanmaz. Bu yüzden, yolculuk kısa ya da uzun da olsa araçta çocuğa ait oyuncaklardan birkaçı ya da bir eşyasının (battaniye, yastık vs.) bulundurulmasında yarar var.
á Araba tutuyorsa, yolculuktan önce ilaçla önlem alınabilir.
BUNU UNUTMAYIN
Birçok sürücü arabasına oyuncak vb. süsler asıyor. Arkasına yazılar yazıyor. Resimler yaptırıyor. Bu tür detaylar, sürücülerin dikkatini dağıtır. Güvenliği tehlikeye sokar. Araç kullanırken, el- göz ve refleks kontrolü önemli. Dikkati ve konsantrasyonu bozan her nesne bir tehdit unsuru.
Yazının Devamını Oku 7 Mayıs 2007
Havaların ısınmasıyla tatil planları yine gündemde. Tatil için deniz, kum, güneşin birarada olduğu sıcak beldeler revaçta. Uzmanlar havaların sıcaklığıyla vücudun su ihtiyacının da arttığını hatırlatıyor. Ve su ihtiyacının karşılanmaması halinde bazı ürolojik hastalıklarda artış bekleneceği uyarısı yapıyor.
Üroloji Uzmanı Dr. Mehmet Kırdar, ürolojik sorunların bir kısmının vücudun su dengesiyle ilgili olduğunu söylüyor. Özellikle de yazın sıcak havadan dolayı vücudun su ihtiyacının normale göre arttığını hatırlatıyor. "Vücudun ihtiyacı suyun karşılanmaması halinde böbrek taşı ve prostat hastalıklarıyla ilgili önemli sorunlar yaşanabilir" diyor.
İnsanın vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 55-60’ı su. Bu nedenle vücut ağırlığı, özellikle sıcak havalarda su kaybı ve terleme nedeniyle hızla azalabiliyor. Sistemlerin ve hücresel faaliyetlerin düzgün çalışması da suya bağlı. Oksijenin ve besinlerin hücrelere taşınmasını yine su sağlıyor. Hücresel düzeyde biyokimyasal reaksiyonlar suyla sağlanıyor.
HİÇBİR SIVI SUYUN YERİNİ TUTMAZ
Portakal, karpuz ve salatalık gibi bazı meyve sebzeler sudan da zengin. İhtiyaç duyulan sıvıyı bunlardan ve kafeinsiz içeceklerden sağlamak mümkün. Ama bunların hiçbiri suyun yerini tutmaz. Üstelik unutmamalı ki suyun kalorisi yok. Kan şekerini de yükseltmiyor...
Az su içenler, vücut dillerine kulak verdiklerinde ihtiyaçlarının sinyallerini alabilirler. Dr. Kırdar, "Hafif sıvı kaybı yaşanan durumlarda dudaklar kurur. Ağızda yapışkan bir his oluşur" diyor. Su kaybıyla, ağız kuruluğu ve susama hissine ek konsantre olmakta güçlük çekilir. Belirgin bir neden bulunmasa da kişi kendini yorgun hissedebilir. Nabzı yükselebilir. Baş ağrısı çekilebilir.
İdrarın koyu renkli ve ağır kokulu olması vücudun susuz kaldığını gösteren en güçlü bulgu. Bazı ilaçlar da idrar rengini değiştirebilir. Değişimin kaynağını anlamak için bir doktordan yardım alabilirsiniz. "Gün içerisindeki düşük idrar atımı genellikle vücudun su kaybıyla ilgili. Sıcak havalarda bu tip bulguların doğru değerlendirilip, su tüketiminin ihmal edilmemesi gerekiyor" diyor Dr. Kırdar.
Aşırı miktarda sıvı tüketiminin de bazı zararlı etkileri bulunuyor. Aşırı sodyum kaybına (hiponatremi) yol açabiliyor. Özellikle yaşlılarda başka sorunları da varsa zarar verebiliyor.
SU İHTİYACINIZI HESAPLAYIN
Günlük su ihtiyacını hesaplamak mümkün. En basit yöntem, vücut ağırlığının her bir kilosunu 30 ml. ile çarpmak. Yani ortalama 70 kilogram bir insan, normal şartlar altında günde 2-2.5 lt sıvı tüketmeli.
SU İHTİYACININ ARTTIĞI DURUMLAR
Bazı durumlarda su ihtiyacı artar. Egzersiz sonrası, sıcak hava, ateşli hastalıklar, mide bozulması ve ishal gibi sıvı kaybının yoğun olduğu durumlar... Kişisel özellikler de sıvı gereksinimini etkiler. Örneğin, prostat veya idrar tutamama problemi bulunmadığı halde kişinin can sıkıcı derecede sık tuvalete gitmesi gereğinden fazla sıvı aldığını düşündürür.
Yazının Devamını Oku 30 Nisan 2007
Araştırmalar diyabet sıklığının arttığını gösteriyor. Diyabet belki her istediğinizi yemekten alıkoyuyor ama aslında disipliniyle sağlıklı yaşamı da beraberinde getiriyor. Diyabetlilerin gerek yolculuk gerekse konakladıkları yerlerde bazı detaylara özen göstermesi şart. Özellikle kan değerleri sürekli değişen hastaların biraz daha dikkatli olmasında yarar var.
Kan değerleri inişli çıkışlı seyreden diyabetlilerin gelişebilecek koma durumlarını düşünerek tek başlarına tatile çıkmamaları gerekiyor. Şeker düşüklüğüne karşı yolculuk sırasında hekimlerinin önereceği yiyecekleri yanlarına almalarında yarar var. Uygun ve kolayca ulaşabilecekleri meyve, bisküvi vb. yiyecekler ani şeker düşmelerini toparlar. Ulaşım aracını diyabetli kullanacaksa, yemeklerini öğün aralarını çok açmadan yemeliler. Hatta mümkünse yola çıkmadan evvel durulacak yerler planlanmalı.
İnsülin kullanması gereken hastalar kan şekerini yükselten ilaçlarını yanlarına almalılar. Beraber yolculuk ettikleri insanlara ilacın uygulama prensibini öğretmeleri de yerinde olur. Çeşitli firmaların diyabetliler için özel ürettiği çantalardan, ilaçlarınızı, insülinizi, enjektörünüzü saklamakta yararlanabilirsiniz.
Ulaşım yolu tercihi hastaya kalmış. Doğrusu uzun yolculukların diyabet hastaları açısından sakıncalı olduğuna dair bilgi bulunmuyor. Yine de özellikle hızlı ulaşım araçlarının seçilmesi, bir an önce normal düzene dönmelerine yardımcı olur.
Uzun uçak yolculukları sonrasında beslenme düzeninde özellikle beslenme saatleri konusunda gerekli ayarlamaların yapılması ihmal edilmemeli.
ÖNCE TEDAVİ, SONRA SEYAHAT
Seyahate çıkmadan sorun olabilecek olayları düşünmenizde yarar var. Özellikle yurtdışına gidiyorsanız... Örneğin, dişte veya başka bir yerde iltihabi sorun, idrar yollarında enfeksiyon, ayakta küçük de olsa bir yara varsa önce bunları tedavi ettirin.
AÇIK BÜFE TAHRİKİNE KAPILMAYIN
Açık büfelerin önünde, şık sunumların yapıldığı restoranlarda açılan iştaha söz geçirmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyoruz. Ancak küçük kaçamakların bile kan değerlerinizde oynamaya yol açabileceğini göz ardı etmeyin. Çeşit çeşit yemeklerin, tatlıların tahriklerine kapılmayın! İnsülin ve yemek saatlerini aksatmayın. Kan şekerini sık sık ölçerek değişiklikleri kontrol altına alın. Kan şekeri ölçüm aleti ve striplerini yedekli olarak yanınıza alın.
Diyabetliler, sıvı ve elektrolit (su ve tuz) kayıplarına karşı daha hassaslar. Bu yüzden uzun süreli güneş altında kalmamanızda yarar var.
Diyabete bağlı sinir sistemi tutulumu nedeniyle, his kayıpları olabilir. Bunu göz önünde tutarak sık ayak kontrolü yaptırın. Asla çıplak ayak dolaşmayın. Rahat ayakkabı veya terlikleri tercih edin. Mümkünse denizde bile terliklerinizle yüzün.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2007
Seyahat öncesi kadar, sonrasında yapılacak kontroller de önemli. Özellikle tropikal, kolay bulaşan hastalıkların etkili olduğu coğrafyalardan geri dönenler için. Uzmanların önerisi, seyahat sona erip ilk yorgunluğunuzu attığınızda kontrol için hekiminize başvurmanız. Bu devam tedavileri ve kapılması olası enfeksiyonların yakalanması açısından önemli. Ulaşım araçlarının gelişmesi, ekonomik nedenler, tatil- seyahat bilinci ve arzusunun artması gibi birçok nedenle coğrafi sınırlar önemini kaybetti. Bölgelerdeki olumsuz koşullar bile seyahat severleri hedeflerinden alıkoymuyor. Ancak unutmayın ki seyahat sevdasına sağlığınızdan olmak zorunda değilsiniz. Pasaport, vize, bilet vs. ile ilgilenirken sağlığınızı korumak için de hazırlık yapın. Gideceğiniz bölgeye uygun önlemlerin planlanması için seyahat sağlığıyla ilgili hizmet veren birimlerden yararlanın.
4-6 HAFTA ÖNCE UZMANA GİDİN
Gitmeden 1-2 gün önce bir merkez ya da uzmana görünmek anlamsız. Seyahatten 4-6 hafta önce uğramakta yarar var. Aşı yapılması gerekiyorsa zamana ihtiyacınız olacaktır. Aşı yapılır yapılmaz koruyuculuğu başlamayabilir. Koruyucu özellik kazanabilmesi için belli bir zaman geçmesi gerekebilir.
Seyahatten önce böyle bir hizmet almanın temel nedeni, risk azaltmak. En güncel seyahat tıbbı verileri (bölgesel salgınlar ve ilaç dirençleri gibi) ışığında risk azaltıcı danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Bu hizmetle seyyah ishali, irtifa hastalığı, yaralanmalardan korunma, besin ve içeceklerde dikkat edilecekler, böcek ve haşerelerden, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan, sıtmadan korunmaya ilişkin bilgiler sunuluyor.
NEYE YARIYOR
Seyahat öncesi temel bir konsültasyonla:
Risk saptanır,
Risk azaltıcı danışmanlık verilir,
Aşılar ve koruyucu ilaçlar planlanır ve uygulanır,
Acil durumlara hazırlık yapılır.
NELER GEREKİYOR
Seyahat öncesi konsültasyon için başvuranlar yanında daha önce yapılmış aşı belgelerini (aşı karnesi) ve devamlı kullandıkları ilaçların listesini götürmeli. Ayrıca, planladıkları gezinin ayrıntılarını (nereye, ne zaman, ne amaçla, hangi süreyle); kronik bir hastalıkları olup olmadığını; geçirdikleri hastalıkları, alerjilere karşı hassasiyetlerini; yaptıkları diyet ve egzersiz programlarını; sigara-alkol kullanımıyla diğer alışkanlıklarını doktorlarıyla paylaşmalılar.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2007
Bahar aylarıyla birlikte büyük kentlerde yaşayan bazı kalp hastaları tatil yörelerine, yazlıklarına ya da memleketlerine gitmeye başlıyorlar. Çamlıca Medicana Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. İbrahim Duran, bu tatillerin özellikle kalp ve hipertansiyon hastaları açısından önemli ve önceden tedbir alınması gereken değişiklikler olduğunu hatırlatıyor.
Dr. Duran, genellikle tam teşekküllü sağlık hizmeti verilemeyen böyle küçük yerlerde sıkıntı çekmemek için yola çıkmadan önce detaylı tetkiklerden geçmeyi öneriyor. Bu çıkabilecek sorunları erken yakalamada önemli. Kullanılan ilaçların yanına gerekiyorsa yenileri de eklenebiliyor.
Dr. İbrahim Duran ani hava değişikliklerinin kalp damarlarında kasılmalara yol açabileceğini söylüyor. "Bu kasılmalar, kalp hastalıklarını tetikleyebilir. Hatta kalp krizini kolaylaştırır" diyor.
Baharda ve ani hava değişikliklerinde kalp hastalarının giydikleri kıyafetler de çok önemli. Hastalar dışarı çıktıklarında kıyafetlerine mutlaka dikkat etmeliler. Önlemlerin amacı vücudu ani hava değişikliklerden, fiziksel ve ruhsal yüklerden korumak. Kalp kapak hastalığı bulunanların da bu mevsimde daha özenli olmalarında yarar var. Üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmalılar. Ani hava değişiklikleri solunum sisteminin savunma mekanizmasını kötü yönde etkileyebilir. Bu durum solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanmayı da kolaylaştırır.
Enfeksiyonların üzerinde durulmasının nedeni, kalp yetmezliğini ilerletme etkisi. Dr. Duran, "Enfeksiyon vücuda fazladan yüktür ve bundan kalbimiz de etkilenir" diyor. Özellikle kalp kapak hastalarının bu tip enfeksiyonlarda doktora başvurması gerekiyor. Çünkü kalp kapak hastalarında kalpte de enfeksiyon görülme olasılığı yükseliyor. Doktor kontrolünde düzenli antibiyotik kullanımıyla bu riskten kurtulmak mümkün.
BUNLARI UNUTMAYIN
Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi tatile giderken:
á Kullandığınız ilaçları yanınıza almayı unutmayın,
á Acil durumlarda arayabileceğiniz yakınlarınızın telefonunu elinizin altında bulundurun,
á Kaldığınız çevreye en yakın sağlık kuruluşlarının telefonunu edinin.
Yazının Devamını Oku