BİR şey olacağı belliydi üç vakte kadar. İlk sinyaller, Ankaragücü maçında gelmişti, kafasını çevirdi herkes. Beşiktaş maçı ikinci ve son ihtardı, hem görmezlik hem de anlamazlıktan geldiler.
Ve Denizli faciası bağıra bağıra geldi başlarına. Bu kadar kaşınıp, bir şey olmaması da haksızlık olurdu doğrusu.
Trabzonspor takımı, bu maçı hak etmek için hiçbir şey yapmadı.
Umut ile Hüseyin yoktu. Son dönemin yorulmayı sevmeyen oyuncusu Yattara kenardaydı. Gineli, saha içi aktif dinlenmeden, yedek kulübesinde pasif istirahate alınmıştı.
Onun yerine Alanzinho, Avni Aker’de huzurdaydı. Elbette herkesin merakı, Alanzinho’nun ne yapacağı idi. Bir de Beşiktaş maçında tel tel dökülen Karadeniz Fırtınası’nın can derdindeki Denizli karşında ne oynayacağı.
Alanzinho da döküldü, Trabzonspor da.
Anlamsız inat
Haftalardır bir şey oynamayan Selçuk gibiydi tüm takım. Savunmanın göbeğindeki Song ile Egemen bile hata üstüne hata yaptı. Forvet kasmadı, orta saha basmadı, savunma da kulak asmadı ve rahat etti Denizlispor. Konuk ekip, iyi savundu, orta alanda iyi bastı ve hücuma iyi çıktı. Trabzon’un yapamadıklarını yapıp, 4 akıllı atağın ikisinde gol buldu ve maçı kazandı.
Trabzonspor’da hem Umut, hem de Hüseyin’in yokluğu hissedildi. Bir de Alanzinho’nun gereksizliği. Onu sahada 72 dakika boyunca ısrarla tutan Ersun Yanal’ın anlamsız inadı da anlaşılmazdı. Sol kanat derken, forvet arkası bir top cambazı alanların yanlışlığı. Hoş, o kadar çok yanlış vardı ki...
Dün bir kez daha ortaya çıktı ki, "Biz iyi takımız" demekle maç kazanılmıyor.
Zaferler inanç, ciddiyet ve istekle elde ediliyor. Bunlar yoksa, sadece maç değil çok şey kaybedersiniz.