TTelefon, dünyanın en önemli aracı. Elektronik iletişimin mucize buluşunun, yer yüzüne getirdiklerini bugün yaşayıp görse, her gün bir başka şok yaşardı mucit Alexandr Graham Bell...
Devletler arası Kırmızı Telefon, Kurumlar arası Özel Hat, Devlet Dinlemesindeki Özel Vatandaş Hattı, gözlem altındaki genel haberleşme...
Biri Bizi Gözetliyor yarışması, resmi elden Biri Bizi Dinliyor’a dönüşmüş son zamanlarda.
Ve son telefon bombası, futbolda patlıyor.
"Ankaragücü’nün Mevcut Başkanı, Fenerbahçe maçının hakemi Halis Özkahya’yı önceden öğrenip, açıklandıktan sonra telefonla arıyor ve ortalık toz duman oluyor."
Bu olayda bazı soruların, cevabının aranması gerekiyor. Örneğin, neden her zamanki gibi perşembe öğle saatlerinde değil de çarşamba akşamı açıklandı Süper Lig hakemleri? Bir hafta önce Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek’in "Yunus Yıldırım’ın bu maça atanacağını ben iki gün önce Futbol Federasyonu yöneticilerine bildirdim?" iddiasını dile getirmesi, maça ilişkin kaygıların doğru çıkması hiç araştırıldı mı? Bir hafta sonra yaşanan malum olay, Futbol Federasyonu tarafından Ankaragücü Mevcut Başkanının PFDK’na sevkedilmesi dışında herhangi bir araştırma ve soruşturma konusu olacak mıdır?
Geçmişte hakemlere ilişkin çok dillendirilen iddialar unutulmaya yüz tutmuşken, Canavarın yeniden diriltilmesi çabası mıdır bu girişim?
Haluk Ulusoy döneminde güç kaynağı olanların, yitirmeye başladıkları bu özelliklerini, çıkacak yeni kavgalarla yeniden elde etme çabası mıdır?
"Seni bu maça Fenerbahçe’nin atadığını biliyormusun?" cümlesiyle başlayan bu iddialar, bir etkileme çabası, bir tepki mi yoksa; tribünleri elektrik yüklü bir kulüp başkanının, kendisine yönelik genel tepkiyi, eritme çabası mıdır?
Özellikle medyamızın İstanbul kanadı, olayı "İki Ankaralı, hakemleri nereden öğreniyor?" olayına getirmeye çalışmaktadır. Bu doğru bir bakış açısı, davranış biçimi midir?
Ve elbette, "Bildiklerini, kimden öğrendiklerini bize ihbar etsinler" yaklaşımı, "İhbarı yapanı bitir, olayın üstünü ört" şeklindeki geçmişte örneği çok olan bir yola girilmesine neden olmayacağı konusunda kim garanti verebilir? Hepsinin ötesinde, yaşanan bu olayların iki farklı Fenerbahçe maçı öncesine denk gelmesi, sadece ve öylesine bir tesadüf müdür?
Birileri araştırsın, herkes öğrensin...
Kocaman bir yalan
Yaşanan bu olaylar ortaya çıkarmıştır ki, "Futbolumuz, mental pislikten henüz arınamadı." Hem "Benim stadımda küfür yok, seninkinde var.." hem de "Benim holganım, seninkinden iyidir..." diyerek ortalıkta gönül rahatlığıyla gezenler, bu işin sahibidir. Daha doğru deyimiyle sorumlusudur. Ve tabi, Türkiye’de Ceza Yasalarına Şike’ye ilişkin cezaları koyamayanlar.
5149 sayılı Sporda Şiddeti Önleme Yasası’nı uygulamamakta ısrar edenler.
Özerk Spor Federasyonları’nın seçimlerine, dış müdahelelerle etki edenler.
Futbolun peşine takılıp günlük çabalarla yetinen, sorunları iyi bilmesine karşın yeterince tartışmaya açmayan, üzerine gidip kavgasını yapmayan biz medya mensupları. Hepimiz sorumluyuz bu yaşananlardan. Sorun, Ankaragücü-Fenerbahçe veya Bursaspor-Beşiktaş meselesi değildir aslında.
Sorun, ülkenin sportif olmayı başaramayan kurumlarının, sosyal sorumluluğu da reddetmesidir.
Meclisinden, hükümetine, adaletinden, emniyetine; spor yönetiminden medyasına kadar herkes sorumludur yaşananlardan.
Eğer bir kişi çıkıp, "Ben üzerime düşenleri sonuna kadar, eksiksiz olarak yaptım" diyorsa, yalan soylüyordur.
Hem de kocaman bir yalan...
Bu işler düzelir
Şimdi gelinen noktada bir köşeye çekilip, "Madem ben bir şey yapmıyorum; yapabilecek olanlar, elini taşın altına koysun" diyenler varsa, onlar çekip gitsin. Hem de sonsuza dek gelmemek üzere, uzaklara gitsinler.
Bu ülkede sorunları aşmak, yanlışları düzeltmek, sadece Siyasi Erk’in görevi değildir.
Elbette hükümet, ülkeyi yönetenlerin tümü doğru olmak, düzgün davranmak zorundadır.
Kurumlar da statükoyu sürdürmek değil, geliştirmek daha iyiye götürmek üzerine çalışmalıdır.
"Spordan Sorumlu Bakan ile Spor Genel Müdürü’nün dargın oldukları bir düzende ne yapılabilir ki?" sorusu da "Herkes üzerine düşeni, doğru ve eksiksiz biçimde yapmalıdır" şeklinde yanıtlanabilir.
Mesela, kent valileri 5149’u en acımasız, en sert ve istisnasız haliyle uygulayabilirler.
Spor kulüplerinin yöneticileri, sadece kulüplerinin geliştirilmesi, kaynakların arttırılması, üst yapıda şampiyonluğa yarışıp, alt yapıda nitelikli ve yetenekli gençler yetiştirmenin çabası içinde olabilir.
Devletin spor yönetimi, seçimlere karışmak yerine, spor branşlarına alt yapı tesisleri, kaynak ve sponsor bulma konusunda destekleyici, yol gösterici ve yapıcı kılınabilir. Spor kulüpleri, "Benim holiganım iyidir" felsefesinden vazgeçip, "Önemli olan Türk toplumu, Türk sporudur. Toplumun ruh ve beden sağlığına katkı için herşeyi yapacağız" diyebilir.
Spor medyamız, bol futbolun yanına az atletizm, biraz basketbol, voleybol, hentbol, atıcılık, okçuluk ve diğerlerini koyarak; bu arada insanları gaza getirmeyi bir yana bırakıp, gerçek spor ve gerçek fair play’i gösteren sayfalar yapabilir.