Paylaş
Bu konuda kantarın topuzu kaçmışa benziyor. SGK, boşanarak anne yada babasından yetim aylığı (ölüm aylığı) alanları yakından izliyor. Bunların boşandıkları eşleriyle fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarını araştırıyor… Tespiti halinde de aylıkları kesiyor.
Ancak araştırma boşanılan eş ile birlikte yaşanıp yaşanmadığından çok boşanmanın muvazaalı olup olmadığı noktasına evriliyor…
Oysa, ilgili kanun maddesi Anayasa Mahkemesinin denetiminden geçti ve madde hükmünü yüksek mahkeme iptal etmedi. Orada çok önemli bir noktanın altı çizildi; mahkeme kararlarının herkesi bağlayacağı, karar altına alınmış bir boşanma işleminin idare tarafından muvazaalı mı değil mi diye sorgulanamayacağı belirtilmiştir.
Bu noktada SGK nın yapacağı, ilgili kişilerin “fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarını” tespitten ibarettir.
Boşanmış eşlerin fiilen birlikte yaşadıklarını tespit ise o kadar kolay değil… Zira mesele, bireylerin aynı eve girip çıkmaları yada aynı evi paylaşmaları değildir. Geçmişte karı koca ilişkisi içerisinde bulunan kişilerin boşandıktan sonra fiilen birlikte yaşamalarından anlaşılması gereken ise bir bütün olarak hayatın her alanını paylaşmaktır. Bir kamu kurumunun böyle bir iddiasının olması ise kamusal görevin çok ötesine geçmekte, adeta aile polisliği gibi bir rolü dayatmaktadır.
Kabul etmek gerek ki, böylesi bir tespit oldukça zordur. Tanık beyanları ise netice itibariyle ilgililerin aynı evi paylaştıklarının tespitinden öteye geçemez. Zira, ötesini birlikte yaşayanların dışında kimse de bilemez…
Ancak, ortada da bir gerçek var; özellikle ekonomik daralma dönemlerinde kişiler daha kolay gelir kaynaklarına ulaşmaya çalışırlar. Büyük ölçüde bundan olsa gerek, evli olmayan kız çocuklar anne yada babalarından ölüm aylığına hak kazandıklarından, boşanarak aylık bağlatma yoluna gidebilmektedirler.
Bunun engellenmesine idari tedbirler ile çalışmak oldukça zor görülüyor. Bu eğilim ancak ekonomik gelişme ve işsizliğin önlenmesi ile azalabilir… Aksi halde bu kör döğüş devam edeceğe benziyor…
Paylaş