Paylaş
Toplumsal gelir seviyesinin en altındakiler zamanla yukarı tırmandıkça, onların boşalttıkları ‘yoksulluk nöbetini’ başka gruplar devralır.
Mevsimlik gezici tarım işçiliği bu yoksulluk duraklarından biri. Farklı tarihsel zaman dilimlerinde farklı toplumsal grupların nöbet tuttuğu bir durak.
Bu durağın Güneydoğu ve Doğu illerinden gelen son sakinlerinin yanına Gürcü, Azeri ve Suriyeli yoksullar da eklendi ve şimdi hepsi aynı işi alabilmek için hem kendi aralarında hem de Türkiyeli işçilerle aynı zeminde mücadele ediyorlar. Bu da ücretlere ve iş koşullarına yansıyor.
Kalkınma Atölyesi’nin 13 ilde yaptığı saha araştırmasının sonuçlarını ortaya koyan Türkiye’de Mevsimlik Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler Mevcut Durum Raporu yoksulluk nöbetinin ‘yoksulların rekabetine’ dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Artık nöbetleşe yoksulluk yok; artık aynı iş için rekabet eden birden fazla grubun aynı anda tuttuğu nöbet var.
*
Farklı etnik kökene sahip işçilere farklı ülke vatandaşı yabancı göçmen işçilerin katılmasıyla yoksulların rekabeti körüklendi.
Raporda, Suriyelilerin tarımsal üretime dahil olmasıyla yerli işçilerin bir kısmının alan dışına itildiği ve işçilik ücretlerinin aşağı doğru kaydığı görülüyor.
Ücretleri belirleyen en önemli kriter, mevsimlik tarım işçileri arasında rekabet olup olmadığı.
En düşük ücretler Gaziantep ve Çukurova’da çünkü burada çok Suriyeli işçi var.
Malatya’da kayısı toplayan Suriyeli işçiler yerli işçilerin 3’te 2’si yevmiyeye çalışıyor.
Malatya yaylalarında yerli çobanların aldığı ücret ayda 3 bin TL iken, Suriyeli çobanlarınki 1000 TL. Mersin ve Adana’da bahçe sahipleri Suriyeli işçilerin ‘işçilik ücretlerini düşürerek üretimin artmasını sağladıklarını’ söylüyorlar.
Bazı sera sahipleri daha az paraya daha çok işçi çalıştırmak kolaylaşınca, önceden misal sadece iki plastik serada üretim yaparken, Suriyeliler gelince sera sayılarını beşe çıkarmışlar.
*
Rapor, çocuk işçiliğine de en çok Suriyeli göçmenler arasında rastlandığından bahsediyor. Suriyeli ailelerin yaşam mücadelesine devam edebilmelerinin en temel koşulu aile üyelerinin çoğunu üretime katarak aile gelirini artırmak. Bu da çocuk işçiliğini yaygın hale getiriyor.
Suriyeli göçmenler arasında okullaşma oranlarının çok düşük olması, okul hizmetlerine ulaşamama gibi sorunlar kırsaldaki çocuklara tek çıkar yol olarak tarlalarda, bahçelerde çalışmayı bırakıyor. Okul imkânlarında artış olsa bile, bu çocuklar okula gidemeyecek kadar ‘kazanç peşinde’ olacaklar.
*
Göçmen işçiler tüm zorlukların yanı sıra, ayrımcılık da görüyor. Irkçılık, etnik ayrımcılık, kötü muamele ve kötü çalışma koşullarına yerli işçilere göre daha sık maruz kalıyorlar. Örneğin, Kars, Ardahan, Ordu, Giresun ve Trabzon’da Suriyeliler yerli halk tarafından illerinde istenmiyor ve çeşitli yöntemlerle il dışına çıkartılıyor. Karadeniz’de fındık hasadında Gürcü işçilerin sayısının giderek artmasının bir nedeni de buradaki bahçe sahiplerinin Kürt işçi çalıştırmak istememesi.
*
Anlaşılan, Türkiye’de mevsimlik gezici tarım işçiliği, yabancı göçmen işçilerin de eklenmesiyle, işçilerin kendi aralarında yaşanacak çatışmalara gebe. Emek arzındaki artış, yevmiyelerin yükselmemesi ve aile başına düşen iş miktarının ve gelirin azalması emek sömürüsünü derinleştirdiği gibi, yerli işçiler ve özellikle Suriyeli göçmenler arasında bir sınıf içi çatışma yaratıyor ve bu çatışma tırmanacak gibi görünüyor.
Suriyeliler için hayat ayrıca zor. İnsan onuruna yakışmayan çalışma koşullarının varlığı Türkiye’yi onlar için bir kaçış noktası değil, yeni bir mücadele alanı kılıyor.
Bu araştırma net bir şekilde gösteriyor ki, sayıları milyonları bulan ve hemen hepsi kayıt dışı çalışan göçmen işçilerin korunması ve güvenceli statü kazanmaları için Türkiye’nin göç rejiminde önemli düzenlemelere ihtiyaç var.
Paylaş