Paylaş
“Tek bir kuralım var; ‘Yeni her zaman daha iyidir’. Bu benim en eski kuralım olduğu için en iyi kuralımdır.”
İki cümlede insanın kendiyle nasıl çelişebileceğinin göstergesi.
“Yeni her zaman daha iyidir” fazla iddialı bir argüman.
Etkili mi? Evet.
Doğru mu? Emin değilim.
O ‘yeni’nin ne olduğuyla ve nasıl inşa edildiğiyle çok ilgili.
*
Günümüzde kurumlar, kuruluşlar, şirketler boğazına kadar ‘yeni’ye batmış durumda.
Ama bu ‘yeni’ sıklıkla yeni sistemlerin, politikaların ve teknolojilerin çalışanlara dayatıldığı yeni kötü alışkanlıklar, yeni kötü davranışlar, yeni kötü müşteri hizmetleri şeklinde tezahür edebiliyor.
Bir fikir, öneri veya projenin yeterince olgunlaşmadan sadece yeni olduğu için doğru veya eskisinden üstün olduğunu iddia etmek yanlış.
Öte yandan, sadece gelenekçiliğe dayanarak eski yöntemlerin yeni fikirlerden üstün olduğunu düşünmek de yanlış.
‘Yeni her zaman daha iyidir’ demenin tehlikesi şurada...
Yeni ve modern olanı çok abartıyorsunuzdur, ‘en iyi’ olduğunu yeterince ölçüp biçmeden, fikri olgunlaştırmadan, mevcut düzeni fazla hafife alarak yapıyorsunuzdur.
*
‘Yeni her zaman iyidir’ argümanını şurada ben bile birkaç örnekle çürütebilirim.
Mesela...
Ses teknolojisinde uzayı yaşıyoruz ama plaktaki ses kalitesine hâlâ erişilemedi. Koştur koştur gidip pikap satın alıyoruz.
Yeninin o afili altyapıları falan hak getire, hâlâ 90’lar Türkçe popunu dinliyoruz.
Hayatımıza giren yeni insanlar eski dostların mertebesine kolay kolay erişemiyor.
Eski beyaz eşyalar gibisi var mı? Şimdi alacağınız hangi buzdolabı 20 yıl sizi üzmez?
Prodüksiyon kalitesi tavan yapsa da, yeni dizilere takılsak da hâlâ hiçbiri Seinfeld’in tadını vermiyorsa...
Muhteşem Gatsby’yi bin bir oyuncaklı sahneyle beyazperdeye sil baştan uyarlasalar da, eskisinin eline su dökemiyorsa...
Eski deyip geçmemek gerek.
Yüzlerce yıllık mimarisine gözü gibi bakan İtalya mı daha güzel, yoksa önümüze geleni yıkıp beton kuleler diktiğimiz bizim kentlerimiz mi?
Zamane bilgelerini günümüz yaşam koçlarına tercih etmez misiniz?
Tolstoy’un tadını veren bir yazar bulabiliyor musunuz?
Şokella’yı Nutella’ya tercih etmez misiniz?
Sokakta oynayan çocuk, AVM oyun alanı çocuğu olmaktan daha âlâ değil miydi?
Geniş balkonlu apartmanlarımızı şu Fransız balkon saçmalığına yeğlemez miydiniz?
Dünyanın en konforlusu da olsa, 60’ların Mercedes’ini yenisine değişir miydiniz?
Herhangi bir dijital makine pelikülün keskinlik ve ton skalasına erişebildi mi?
Eski domateslerin yerini yeniler tutabilir mi?
*
Cumhurbaşkanı seçimiyle beraber iktidarın tasarladığı ‘Yeni Türkiye’ye adımımızı atıyoruz.
Bir şey iyi olduktan sonra kimin tasarladığının önemi yok.
Ama hakaretlerle, aşağılamalarla, kinle, nefretle, yok etme arzusuyla girişilen bir tasarım sürecinin sonunda ortaya ‘herkes için iyi’ olan bir şey çıkacağı konusunda kaygılarım var.
‘Eski Türkiye’ ve ‘Yeni Türkiye’ kavramlarından kastın ne olduğu bile muallakken, kişiden kişiye algı değişirken, yeterince hazırlık yapıldığından, toplumsal mutabakat sağlandığından emin değilim.
Tasarım benim olsa şu an düşünürdüm:
“Tasarımımla birçoklarını etkiledim. Ama acaba temelleri zamanın sınavından geçebilecek kadar sağlam mı?”
Paylaş