Vitrinler genç tasarımcılara emanet

Gençler demek, gelecek demek. Bunun bilincinde olan markaların da avantajlı duruma geçeceğine şüphe yok.
Bu anlamda onların daha okuldayken dahlini sağlamak gerekiyor. Yarışmalar da biraz bunun için var.
Bu yarışmalar sayesinde hem markalar taze fikirlerle vizyonlarını açık tutuyor hem de gençler deneyim kazanıp sektörü tanımaya başlıyor. Yani bir “kazan kazan” durumu söz konusu. İki tarafa da yarıyor.
Önümüzdeki günlerde yine bu tarz bir yarışma gerçekleşecek.
Pierre Cardin’in 2010-2011 sonbahar-kış sezonu vitrinini üniversite öğrencileri tasarlayacak. MSGSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü ile Sahne Dekorları ve Kostümü işbirliğiyle düzenlenen Vitrin Tasarımı Yarışması, Türkiye genelindeki üniversitelerin güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerinde okuyan öğrencilere yönelik.
İlk 3’e giren tasarımlar markanın belirlenen üç mağazasının vitrinlerine birer ay süreyle uygulanacak ve tasarımcılara toplam 14 bin TL para ödülü verilecek.
Başvurular 28 Nisan’a kadar devam ediyor.
Nasıl başvuracağınızı öğrenmek için www.vitrinedepierrecardin.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.

İstanbul Mutfakta

Ben bir tarif insanıyım. Aynı yemeği 100’üncü kez de yapıyor olsam tariften yaparım. Çünkü unutkanım, çünkü garanticiyim. Mazallah, tariften yapmasam en temel malzemeyi eklemeyi unutabilirim, o kadar.
Hal böyle olunca, yemek kitapları vazgeçilmezim. Evde bir sürüsü var. Ama bunlar ya çok sofistike, malzemelerin çoğunu arayın ki bulasınız... Ya da çok basit, sıkıcı, klasik.
Ülker şimdi harika bir iş yapmış ve Hande Bozdoğan ile Lale Apa’nın hazırladığı “ıstanbul Mutfakta” kitabına sponsor olmuş. Kitapta 30 ünlü şef ve yemek yazarının tarifleri yer alıyor. Borsa’nın Patlıcan Salatası’ndan tutun da Changa’nın Mürdüm Erikli Zeytinyağlı Taze Fasulye’sine, Gönül Paksoy’un Fırında Pirzolalı Börek’inden Hülya Ekşigil’in Etli-Otlu Pilav’ına... Muhteşem yemeklerini test edip fazlasıyla onayladığım eski şefim Deniz Alphan’ın da (Hayır kendisiyle kan bağım yok, hâlâ soranlara duyurulur) birkaç tarifi var kitapta. ızninizle onlardan başlayacağım denemelere.
Mutlaka bu kitaptan edinin derim.

Goa’ya mı taşınsak?

Bazı fotoğraflar konuşur zaten. Altını doldurmaya gerek yoktur.
Orhan Pamuk ve sevgilisi Kiran Desai’nin fotoğrafı da tam bu cinsteydi.
Onu koyarsın sayfaya, milletin gözü gönlü açılır.
Ama değil altını doldurmak, irdelenmedik yanı kalmadı be kardeşim.
Vücut dili uzmanları girdi işin içine, yok hafif göbek bilmem neymiş, yok kadının kollarının sallanması şu demekmiş. Miş de miş... Ben de severim fotoğraf okumayı ama bazen de cılkını çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum.
Bu meseleye duyduğumuz aşırı ilgi biraz az gelişmişlikten kaynaklanıyor bence. Alt tarafı ünlü bir yazar, tatilde sevgilisiyle sahilde yürüyor.
Fotoğrafın kendisi dışında benim tüm bu haberler içinde en çok ilgimi çeken, fotoğrafların sahibi Sinan Göksel’in Kutlu Esendemir’e anlattıklarıydı. Günde 20 TL Goa’da yaşamaya yetiyormuş, 750 TL’lik emekli maaşını bir ayda zor bitiriyormuş.
Vay be. Burada faturaları bile karşılamayan bir miktar.
Şeytan diyor ki topla tası tarağı, fırla git Goa’ya, krallar gibi yaşa.

Hafta sonu kaçıp Akyaka’ya gidin

Bu mevsimde bir hafta sonu kaçamağı için en iyi adresi size veriyorum: Akyaka.
Buraya daha önce de gittim ama hep yaz aylarında.
Oysa en güzel zamanı şimdiymiş, geçtiğimiz hafta sonu bunu anladım.
Sevgilinizi takın kolunuza, Dalaman’a uçun, Akyaka bir saat mesafede.
Hava yumuşacık, etraf yemyeşil, sivrisinekler henüz yumurtadan çıkmamış.
Ottoman Konak adlı sempatik butik otele yerleşin, sabah nehir kenarında açık havada kahvaltınızı yapın, otelin köpeği Duman’ı sevin.
Azmak kenarında yürüyüşe çıkın, oradaki balıkçılardan birine oturup öğlen rakısı için, ördekleri besleyin.
Limanda güneşi batırın, deniz kenarında biranızı yudumlayın.
Hepi topu bir buçuk günde tazelenip keşmekeşe geri dönün.
Ben öyle yaptım ve çok iyi geldi. Siz de yapın.