Paylaş
Oyuncu yeterince özveri göstermemiş, üzerindeki Galatasaray formasını ciddiye almamış, zaten takım zor durumdaymış, koçunkisi uyarma mahiyetinde hafif bir tokatmış, bu olay dışarıda ne hakla anlatılırmış...
“Kol kırılır, yen içinde kalır” dersek kol hep kırılır...
Geçelim bunları.
Tokadın hafifi, ağırı olmaz. Tokat tokattır. Tokat insan onurunu zedeler. Tokat şiddettir. Şiddet şiddettir.
Bunun gerekçesi, mazereti, ‘ama’sı maması olmaz.
Koçu kulüp başkanı korusun, genel sekreter korusun, federasyon korusun, kim korursa korusun fark etmez; olay ortada.
Bir oyuncu soyunma odasında tokat yiyor, biz kamuoyu olarak bundan haberdar oluyoruz ve karşısında duruyoruz.
Aynen şiddetin yer, zaman ve kime karşı olduğunu ayırmaksızın her türlüsünün karşısında durduğumuz gibi.
*
Bunun ilk olmadığını da biliyoruz. Gidin hangi basketbolcuyla konuşursanız konuşun, özellikle genç oyuncuların oynadığı altyapılarda tokadın, hakaretin, fiziksel ve psikolojik şiddetin vakayı adiyeden olduğunu size anlatacaktır.
Kamuoyuna yansıyan geçmişteki olayları hatırlayın...
Kemal Erdenay İTÜ’nün antrenörüyken oğlu Harun Erdenay’ı mola alanında tokatlamasını hatırlayın...
Koç Obradovic’in Bjelica’yı kolundan çeke çeke soyunma odasına götürmesini...
Ivkovic’in Doğuş Balbay’ı tekmelemesini...
Yılmaz Vural’ın Nikaloy Todorov’u tokatlayıp kovalamasını, maçta kırmızı kart gören iki oyuncuyu saha içinde yumruklamasını hatırlayın.
*
“Olayların yaşandığı şartları da değerlendirmek gerek” veya “Genç oyuncular oldum havasına giriyorlar” gibi sözlerle şiddetin hiçbir türlüsüne bahane bulunamaz.
“Bizim toplumda” diye de cümleye başlanamaz.
“Bizim toplumda dayak cennetten çıkmıştır”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Köpeği dövmeli ama sahibinden utanmalı”, “Testi kırılmadan tokadı atacaksın”, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”, “Hocanın vurduğu yerde gül biter” diyerek dayak meşrulaştırılıyor.
Bunların hepsi geçtiğimiz yüzyılda kaldı. O zaman da doğru değildi, şimdi de değil.
Ural’ın ailesi verdiği dilekçede şöyle demiş:
“Bizim kaba söz söylemeye kıyamadığımız evladımıza şartlar ve gerekçe ne olursa olsun, üstelik arkadaşlarının arasında tokat atılmasını kabul edemeyiz.”
Baştan sona haklılar.
Her yerdeki cehaletten şikâyet ederken eğitimci seviyesindeki cehaleti görmezden mi geleceğiz?
Soyunma odasının yatak odası gibi mahrem olduğu savıyla, kendi kabahatleri yetmez gibi, aile içi şiddeti de haklı göstermelerine sessiz mi kalacağız?
Eğitimcilerin şiddeti meşrulaştırdığı bir ülkede polisin, jandarmanın, yöneticinin şiddetten bağımsız olmasını mı bekleyeceğiz?
Her konuda ‘İnsan hakları’ diye bas bas bağırırken, ruh ve beden bütünlüğünün timsali sahalarda tokat ve hakarete gözlerimizi mi kapayacağız?
“Tribünde şiddete hayır” derken soyunma odasındaki şiddete “Evet” mi diyeceğiz?
Koçların ve hocaların sinirinin bir sınırı varsa eğer...
Riyanın da bir sınırı var.
Paylaş