Restorasyon değil, inşaat yapıyoruz

BİNLERCE yıllık bir tarihle iç içe yaşıyoruz. Kazdıkça çıkıyor. Hem de öyle şeyler çıkıyor ki tarih kitapları yeniden yazılıyor.

Haberin Devamı

Ama yine gün geçmiyor ki bir restorasyon rezaletinin haberini almayalım.
Bir bakıyoruz, tarihi bir amfitiyatronun zeminine beton dökülmüş. Ya da kalıntılar beton bloklarla tamamlanmış.
Niyeyse mütemadiyen ‘yeni görünümlü eski’nin peşindeyiz.
Oysa bize düşen, olanı olduğu gibi muhafaza etmek.

*

Müteahhitlerin ve sadece rölöve restitüsyon projeleri üzerine eğitim alan mimarların elindeki bu işlerde restoratörlerin söz hakkı yok.
Baktığımızda anlamak zor değil. Tarihi ve estetik kaygı yok.
Restoratör A.E, restorasyonun sadece yapısal olarak görüldüğünü, dönemin sanatını yansıtan süslemelerin, ögelerin göz ardı edildiğini ve bunlara nasıl müdahale edileceği bilinmediğinden genellikle ya söküldüğünü ya da olduğu gibi bırakılma düşüncesiyle çalışmalar sırasında zarar gördüğünü anlatıyor. Herhangi bir koruma önlemi alınmadığını belirtiyor.

*

Haberin Devamı

A.E ücret sıkıntılarına da değiniyor:
“Bir restorasyon teknikeri olarak söyleyebilirim ki, bu işi yapan bir restoratör 2-3 yıllık deneyimden sonra hâlâ çalışıyorsa gerçekten sevdiği için bu işi yapmaktadır. Çünkü verilen emek alınan ücretin karşılığında bir hiç. Asgari ücretle çalışıyoruz. İlk maaşım 530 TL idi. Asgari ücret 630 lira olmasına rağmen 100 lira elden geri teslim ediyorduk. Meslek adına bir şeyler öğrenebilme arzusuyla tehlikeli yerlerde, kirli ortamlarda, zararlı kimyasallarla ve aşırı tozla beraber büyük bir dikkat ve titizlikle çalışmanın karşılığı asgari ücret. Okullarımızda aslında restorasyon eğitimi verilmiyor. Mezun olanlar okulda hiçbir şey öğrenmiyorlar. İş sahada, şantiyede öğreniliyor.”

*

2 yıllık okul mezunu oldukları için mimarlar tarafından hor görüldüklerini, önerilerine kulak asılmadığını söylüyor: “Projeye çok para harcanırken, sonrasında o yapıyı değerli kılan mimari ve sanatsal ögeler göz ardı ediliyor. Devletimizin ve yöneticilerimizin bunun farkına varması gerek.”

*

Haberin Devamı

Bir yapı 300 yıldır Horasan harcıyla, harman tuğlasıyla ayakta dururken, çimento katkılar veya betonarme güçlendirmeler niye?
Nefes almayan ve zararlı asitler içeren, nemi sabitleyen, aşırı tuz yüklü, erimeye ve tozumaya sebep olan çimento niye?
A.E, ‘Horasan harcı kullanıyorum’ diyenlerin Horasan harcının içine betonarme yapılarda kullanılan Portland çimentosu kattığının...
Veya sıva enjeksiyonlarında pahalı enjeksiyon harçları parası alınıp ucuz hidrolik kireç enjeksiyonu yapıldığının birçok yerde ispatlanabileceğini söylüyor.
“Bunların denetimlerinin iyi yapılması gerekir. Çünkü o 300, 500, 900 yıllık sıvalar bir daha asla yerine gelmeyecek” diyor.

*

Haberin Devamı

Bugün restorasyon geçiren yapıların 50 yıl sonra muhtemelen yarısı ayakta kalmayacak. Veya tanınmaz hale gelecek.
Orijinaline sadık kalınmayıp taklitleri veya benzerleri yapılıyor. Ancak benzer olmanın ölçüsü nedir? Sadece renk mi?
Kaldı ki renge bile sadık kalınmıyor.
A.E soruyor:
“Bunları kimse görmüyor mu? Yahut görüp de neden sesini çıkarmıyor?”

Yazarın Tüm Yazıları