Paylaş
Zorla konuşturuyorlar insanı ya, sanki ben katlettim hayvanı!” Hanımefendi, bunun parayla değil, duyarlılıkla ilgisi var, ah bir anlasanız, o zaman üstünüzdeki ile fark yaratırdınız.
18’inci yüzyıl Yngiltere’sinde desenli pamuklular düzlerinden daha pahalıydı. Üst sınıf mensubu kadınların tercih etmesi bundandı.
Ama dünya yerinde durmuyor...
19’uncu yüzyılın başlarında pamuk sanayisinin gelişmesiyle birlikte, desenli pamuklular ucuzladı ve işçi sınıfı kadınları da elbiselerinde kullanır oldu.
Londra’da desenli pamuklu elbiseleri hizmetçiler ve alt sınıf mensupları giyince, üst sınıfların desenli pamukluları derhal çöpü boyladı ve zengin hatunlar kendilerine yeni bir moda yarattılar: Bembeyaz elbiseler.
Giyim kuşam söz konusu olduğunda, tarih boyunca üst sınıfların derdi kendilerini alt sınıflardan ayrıştırmak oldu. Giyimleriyle dünyayı alt tabakadan nasıl daha farklı deneyimleyip algıladıklarını göstermeye çalıştılar. Alttakiler de üst sınıfların kendilerine biçtiği seçkinlik pozisyonunu altüst etmek için onların giyimini kullandılar.
Ve akabinde, üst sınıflar üstünlüklerinin altını çizmek ve pozisyonlarını yeniden inşa etmek için başka giyim tarzları arayışına girdiler.
Yani eski zamanlarda moda ve giyim kuşam, sınıflar arasında güç ve statü araçları olarak kullanıldı.
Feodal toplumlarda kanunlar farklı sınıfların ne giyip giyemeyeceğini düzenliyordu. Örneğin, 1300’lerde sadece geliri bin pound’un üzerinde olanların siyah benekli beyaz kürk giymesine ve inci takmasına izin vardı.
19’uncu yüzyıla ait birçok karikatürde şunu görürsünüz: Malikanenin kabarık etekli hanımı kendisiyle aynı giyinmiş hizmetçiye derhal gidip üstünü değiştirmesini emreder. Beyaz önlüklü siyah hizmetçi üniforması hizmetçinin, kabarık etek ise evin hanımının sınıfsal kimliğine işaret eder. Egemen konumdaki evin hanımı gücünü hizmetçisinin görsel kimliğini belirlemede kullanır.
Bunları neden anlattım?
Geçtiğimiz hafta kürk giydiği için eleştirdiğim bir zatı muhterem Twitter’da şöyle yazmış:
“Kısaca desene sen $una ‘Param yetmio alamiorum’ die... Zorla konu$turuolar insani ya sanki ben katlettim hayvani!”
(Türkçesine çalışması lazım, o ayrı...) Bakın hanımefendi...
Parayla hava atma, giysileri statü simgesi olarak kullanma alışkanlığı eski zamanlarda kaldı. Bu tutum artık fazlasıyla demode kaçıyor. Bugün buna “görgüsüzlük” deniyor. Zenginlerin zenginliklerini belli etmekten imtina ettiği bir çağda yaşıyoruz.
Siz yoksa vejetaryenlerin de paraları yetmediği için mi et yemediklerini sanıyorsunuz?
Kürk giymeyenlerin bir kısmı paraları yetmediği için değil, hayvanseverlikten bu tutumu sergiliyorlar.
Kısacası, param yetmediği için değil, çorbada tuzum olmasın diye kürk giymiyorum.
Çünkü...
Kendiniz söylemişsiniz, belki bu hayvanları giyenler katletmiyor. Ama katledenler, giyenler için bu insanlık suçunu işliyor.
Bol paranızı daha doğru yerlere harcasanız dünya için daha hayırlı olur.
Mudo’nun bir sözü vardı ama...
2009’da Kürke Hayır Platformu Mudo’ya mağazalarında kürk içerikli ürünlere yer verilmesini protesto eden bir çağrıda bulunmuş, kürk satışını durdurmalarını istemişti. Ben de yazılarımla bu çağrıya destek vermiştim.
Bunun üzerine Mudo birçok markanın göstermediği duyarlılığı sergileyip stoklarındaki kürk içerikli ürünleri tükettikten sonra mağazalarında artık bu tarz ürünlere yer vermeyeceğini açıklamıştı.
Ancak marka 2010-2011 kış sezonunda vitrinlerinde Çin’de üretilmiş kürk içerikli ürünler sergilemeye devam ediyor. Kürk konusuna duyarlı olanlar Çin’deki vahşi üretim koşullarından haberdardır. Çin’de kürk sektöründe yaşanan hak istismarı Londralı çağdaş sanatçı Banksy’nin “The Simpsons” dizisi için hazırladığı jeneriğe girecek kadar bilinen bir gerçek.
Birçok marka arasında sosyal sorumluluk çalışmalarıyla en fazla sempati duyduklarımdan biri olan Mudo’nun kürkle ilgili bu tutumu beni üzüyor.
Hani, ne oldu verilen söze?
Paylaş