Paylaş
KÜÇÜK partilere ve bağımsız adaylara uygulanan ciddi bir baskı var bu ülkede. “Oyları bölüyorsunuz” propagandası her daim işliyor.
Seçmen 50 yıldır “Oyunuz boşa gitmesin... Bu, köprüden önceki son çıkış” laflarını dinliyor. Bunun etkisiyle epey kimse istemediği, onu temsil ettiğini düşünmediği partilere oy verip duruyor.
Ezici bir çoğunluk hep partilere oy veriyor ama “Say” desek, İstanbul milletvekillerinden mesela kaçının ismini sayabilir seçmen?
Oysa sadece partileri değil, Meclis’te bizi gerçekten temsil edecek kişileri de seçiyor olmalıyız. Vekilimize “Oyumuz sana, karşılığında sen de beni duy, gör, temsil et ve hesap ver” diyebilmeliyiz.
Hele de bu siyasi iklimde bağımsız adayın demokrasi ruhuna çok daha uygun olduğunu bilirken.
*
Demokrasinin dört yılda bir sandığa gitmekten veya bir liderin koruması altında elini kaldırıp indirmekten ibaret olmaması gerekiyor.
Gerçek bir sivil siyaset için bunun çok daha ötesinde bir yurttaşlık ve vekillik anlayışına ihtiyaç var.
Meclis’e adım atmış bağımsız bir vekilin diğer milletvekilleri gibi parti içi dengeleri, güç oyunlarını düşünmesine, lafını söylerken “Acaba parti lideri ne der” diye düşünmesine gerek yok.
*
Bağımsız adayların önündeki tek engel ‘oyları böldüğü’ düşüncesi değil. Tek başına değişim yaratamayacağı algısı da aynı zamanda.
Oysa konusuna hâkim bağımsız vekillerle değişim gelebilir.
Bunlar, Meclis’te konularıyla ilgili çalışmalara liderlik etmek için en uygun kişiler. Bağımsız olunca hem her partiyle görüşmek daha kolay hem de bir parti adına konuşmayınca karşı taraf daha en baştan söylenenlere kulak tıkamıyor.
*
İstanbul ikinci bölgeden bağımsız aday Batuhan Aydagül mesela, dört kuşaktır eğitimci bir ailenin ferdi, yıllardır eğitim alanında çalışan bir sivil toplum emekçisi. 4+4+4 yasası sürecinde iyice farkına varıyor ki Türkiye’de siyaset bu şekilde yapılmaya devam ettikçe, eğitim siyasetçiler tarafından bir torna tezgâhı olarak görüldükçe ve her iktidar bu tezgâhın ayarlarıyla oynadıkça sivil toplumda kalıp yapabilecekleri sınırlı. O da eğitimle ilgili doğrudan yasama organının içinde yer almak için kolları sıvıyor.
Zengin ya da yoksul, etnik kimliği her ne olursa olsun, bu ülkede herkesin eğitimle ilgili bir sorunu var. Eğitim de eğitimdeki kalitesizlik de kimlik tanımıyor.
“2014’ün en çok konuşulan konusu imam hatip liselerinin çoğalması oldu. Peki neden kimse eğitimle ilgili tartışmalar başlatmadı? Ben doğru soruları sormak için Meclis’e gidiyorum” diyor Aydagül.
*
Seçilebilmek için 85 bin-100 bin oya ihtiyacı var. Bölgesindeki 2.5 milyon seçmenin yüzde 15’inin kararsız olduğu, bir o kadarlık bir başka grubun da mevcut partiler arasında gidip geldiği düşünülürse, yüzlerce gönüllüsüyle Aydagül’ün 85 bin oy alması imkânsız da değil.
Bir partiden aday olsaydı, şüphesiz işi çok daha kolay olurdu. Ama günümüz siyaset kültürünün parçası olan partilerin işlevsizliğinden sıkıldığı için bu yola baş koyduğunu söylüyor.
“Parti kapısında ceketimi ilikleyip adaylık beklemek ve bir parti liderinin gözüne girmeye çalışmak yerine halka gidip oy istemeyi tercih ettim” diyor ve ekliyor: “Eğitim konusunda her partinin üzerinde anlaşabileceği adımlar atılmasını sağlama ihtimalimin, Meclis’e bağımsız bir milletvekili olarak girdiğimde çok daha yüksek olacağına inanıyorum.”
İstanbul ikinci bölgedeki kararsız seçmenler için Batuhan Aydagül’ün iyi bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Paylaş