Paylaş
İlk heyecanlarımızın tam da onu karşılayacak bir kültürün geliştiği yıllara denk gelmesi büyük şanstı.
90’lardan, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) film ve müzik festivaliyle yetinmeyip caz festivalini başlatacağı günlerden söz ediyoruz.
Karışık kasetleri eskide bırakmamışız, CD hayatımıza girmemiş.
25 yıldır İKSV’nin getirdiği sanatçılar The Marmara Taksim’de konaklıyor.
İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ata Eremsoy o günlerde otelin resepsiyonunda çalışıyor.
İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ise müzik festivalinde koordinatör.
Su gibi geçen 25 yılın anılarını, otelin dört başı mamur bir İstanbul manzarası eşliğinde bu ikiliden dinliyoruz.
Hep merak edilen sanatçı isteklerinden giriyor söze Taner...
25 yıl önce, İstanbul’da herhalde bulunabilecek en egzotik meyve muz iken,
“Adam mango istemiş odasına. ‘Nereden bulacağız mangoyu’ diye dertleniyoruz” diyor Taner, “Şans eseri otele yakın zamanda bir prens gelmiş, neyse ki otel idmanlıymış, buluyorlar.”
Eremsoy, Boy George’un ‘imkansız’ listesini unutamadığını söylüyor: “Bilmem neyin sütünü istemiş adam. Bir liste ki hiçbir şeyi bulman mümkün değil. Meğer o bunların bulunamayacağını bilirmiş, öylesine istermiş.”
Tabii o yıllarda cep telefonu falan da yok.
‘Jeton avansı’ndan bahsediyor Taner. Birkaç kişi havalimanında sanatçıyı beklermiş.
Sanatçı gelince telefon kuyruğuna girip resepsiyonu arar, sanatçının yola çıktığını haber verirlermiş. O günlerde bu iş de aynen yediğimiz meyveler gibi daha lezzetliymiş galiba.
Taner ve Eremsoy, internetin olmadığı günlerde sanatçıların kendilerini onlara teslim ettiğini anlatıyorlar, Otelin kafesinde sabaha kadar oturmalar, konserler sonrası Taksim gecelerine akmalar...
Kim bilir ne skandallar oldu da -otelde olan otelde kalacağından- bunları bizimle paylaşmıyorlar.
Erdemli sanatçıları konuşuyoruz daha çok.
İstiklal Caddesi’ne dalıp tanınmamanın keyfini çıkaran John Malkovich’i...
Kendisine ayrılan devasa odayı geri çevirip, standart odada kalan Leonard Cohen’i.
Onları boşuna sevmemişiz.
Ayvalık’tan haberler
Sakin tatil destinasyonlarım arasında tekrar ve tekrar gittiğim yer Ayvalık.
Kaçtır Cunda’ya gidip geliyorum, Ayvalık’ta bir yayla olduğundan yeni haberim oldu.
Atlas dergisinin Renault sponsorluğunda Ayvalık’a düzenlediği gezide Kozak Yaylası’nın yolunu tuttuk.
Bir köy kahvesinde çay içip diğerinde fıstık helvası yiyerek Kozak Yaylası’na öyle pek de uzun olmayan bir yolculuk sonrasında varıyorsunuz.
Yolunuz düşerse, dönüş yolunda Bergama’ya gidip sahil yolundan Ayvalık’a dönerken Küçükköy’e uğramanızı tavsiye ederim.
Bir dönem Rumların yaşadığı köye 1893’te Boşnaklar, Midilli ve Serez göçmenleri yerleştirilmiş.
Köyde bir sürü Rum evi var. Kalabalığı benzemesin ama burası yeni Alaçatı olacabilir. Alaçatı esnafı buradan epey ev almış.
İki yıl evvel 30 bin liraya satılan evlerin fiyatı bugün milyonları görüyor.
Bir grup sanatçı buraya taşınmış ve köyde 12 sanat galerisi açılmış.
Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer Ayvalık’ın doğal ve kültürel değerlerinin Unesco Kültür Mirası’na alınması için büyük bir çaba içerisinde.
Umalım ki başarsın.
Ayvalık bunu fazlasıyla hak ediyor.
Paylaş