Paylaş
Kimsenin risk falan taktığı yok.
“Bizimkisi son teknoloji olacak. Hayatta patlamaz. Evdeki tüp gazın da patlama riski var” kıvamında bilimsellikten uzak laflar dönüyor.
İş güvenliğinin fantastik bir kavram muamelesi gördüğü memlekette, nükleer santralın nasıl sıfır hatayla çalışacağını sorguladığınızda, yurdum insanının tesellisi:
“Aman canım, zaten Ruslar yapıyor, Ruslar işletecek, bir şeycik olmaz.”
Lakin esas, bir atık meselesi var ki evlere şenlik.
*
Nükleer yakıt atıkları konusunda yetkili ağızlardan, “Ruslar gelip alacak. Ama istersek bize satacaklar, bunlar uluslararası arenada yok satıyor, depolamamız bile gerekmez” minvalinde laflar çıkmıştı.
Bir kere...
Dünyada nükleer yakıt atığı ticareti diye bir şey yok.
İkincisi...
Bu atıkları Akkuyu’dan başka yere taşımadan evvel soğuması için en az 15 yıl havuzda bekletmek gerekiyor. Sonrası için geçici atık deposu lazım. Uzun vadede ise bu atıkların ne yapılacağı konusunda kimsenin net bir fikri yok.
Bir ara “Uzaya göndersek...” gibi laflar bile gevelendi. Dünyayı sömürdüğümüz yetmedi, bir de uzaya el atacağız...
Neyse ki fikirden vazgeçip, “Buna hakkımız yok” falan dediler de...
Saf değiliz, esas neden bunun epey tuzluya mal olacağını düşünmeleriydi.
*
Yurt sınırları içindeki ilk nükleer santral için Akkuyu adres gösterildi.
Niye Akkuyu seçildi? Yerel halkın onayı alındı mı?
Böylesine hayati bir karar alınırken toplumun geneline soruldu mu, toplumsal uzlaşının peşine düşüldü mü?
Yok.
Sahi, demokrasilerde nasıl oluyordu bu işler?
*
Nükleer santralların atıkları doğada yok olmuyor. Radyoaktif etkisi en iyi ihtimalle 300 bin yılda(!) geçiyor.
Biz Akkuyu’daki santralın atıklarını Ruslara göndersek bile mecburen bir havuza, bir de geçici atık deposuna ihtiyacımız olacak. Ve “geçici”den kasıt 40 yıl.
Söylendiğine göre Akkuyu’daki geçici atık deposu santralın yanında olacak.
Sadece Akkuyu halkı değil, milletçe saatli bombanın üzerinde oturacağız.
*
Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin zar zor aldığı izinlerle Almanya’nın Gorleben kasabasındaki atık depolarına girebildik.
Nükleer atıkların tanesi 2.2 milyon dolara satılan variller içinde bekletildiği “geçici depo”yu gezdik.
Ardından yerin 840 metre altındaki “olası nihai atık deposu”na indik.
Nükleerciler bu atıkları yerin dibine gömüp üzerini örtmek ve unutmak istiyorlar.
Öyle demiyorlar tabii.
“Böylesi daha güvenli” diyorlar.
Ama ikna edemiyorlar, çünkü söyledikleri yalana kendileri bile inanmıyorlar.
*
Alman devleti atıkların nihai depoda 1 milyon yıl güvenliğinin garanti edilmesini şart koşuyor. Nükleerciler daha yarını göremezken 1 milyon yıl sonrasını nasıl garanti edecekler, orası muamma.
Misal size, Asse’de daha düşük yoğunluklu radyasyon içeren atıkları tuzda depolamanın mümkün olup olmadığını araştırmak üzere bir maden açıldı. 126 bin varil dolusu nükleer atık buraya gömüldü.
Ardından burayı su bastı, günde 12 bin litre. Şimdi bu radyoaktif suyu ne yapacaklarını bilmiyorlar.
1 Temmuz 2012’de de gömdükleri varilleri çıkarmak üzere aramaya başladıklarında “6 haftada buluruz” dediler.
7 ay geçti, hâlâ arıyorlar.
*
Nükleer santral sahibi ülkeler bir kez çamura bulaştı, şimdi bu atıklar başlarına bela.
Almanya 50 yıldır soruna çözüm arıyor.
Bizimkiler ise “Üzmeyin tatlı canınızı, hallederiz” kafasında.
Nihai atık deposu ne menem bir şey diye merak edip Türkiye’den resmi bir heyet bile gitmemiş Gorleben’e.
Türkiye’den ilk giden biz olduk.
Gidince de emin olduk...
Nükleer santral bize gitmez.
Paylaş