Paylaş
Ama hâlâ böyleleri var.
Hafta başında İstanbul’da şahit olduğumuz yağış ve onun yıkıcı etkileri, iklim değişikliğinin uzak bir tarihte değil, şu anda bizi etkilediğinin kanıtı.
Aşırı yağışların, sellerin, sıcaklık dalgalarının, kuraklığın giderek daha sık görüldüğü ve bunlarla iklim değişikliği arasındaki bağlantı bilimsel bir gerçek.
1950’lerden beri artan meteorolojik afetlerde iklim değişikliğinin önemli etkisi olduğunu düşünen Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunda, “Kentlerde, iklim değişikliği ile ilişkili riskler artıyor ve bu risklerin insanlar, yerel ve ulusal ekonomiler ile ekosistemler üzerinde büyük olumsuz etkileri var” denildi.
“2013 Yılının Aşırı Hava Olayları” adlı raporda ise Türkiye’nin de bulunduğu Güney Avrupa bölgesindeki yoğun yağışların iklim değişikliği ile ilgili olduğunu gösteren bulgular yer aldı.
Bilimsel araştırmalar, iklim değişikliğinin Akdeniz bölgesinde yaz aylarında aşırı yağışların şiddeti ve boyutunda artışa neden olacağını gösteriyor.
Biliniyor ki, havanın nem tutma kapasitesi yağışların daha şiddetli biçimde yaşanmasına neden oluyor ve Akdeniz havzası iklim değişikliğine karşı özellikle savunmasız.
Bu yıl İTÜ’den Ahmet Öztopal, iklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerini incelediği çalışmada yakın gelecekte iklim değişikliği yüzünden İstanbul’un da yer aldığı bölgede aşırı yağışların artacağını ortaya koymuştu.
İklim nedenli afetlerin İstanbul’un da aralarında bulunduğu 19 kentte önemli ekonomik kayıplara yol açacağını gösteren çalışmalar da var.
Mart 2017’de yayımlanan bir tanesine göre İstanbul ve İzmir iklim değişikliği yüzünden en çok mali kayba maruz kalacak ilk üç şehir arasında.
İstanbul, 2030’da yıllık ortalama 201 milyon dolar hasar ile yüz yüze kalacak.
Fosil yakıtlardan vazgeçilmez ve iklim değişikliği durdurulamazsa 2100’de bu rakam yıllık 10 milyar dolara kadar çıkıyor.
İklim Bilimci Arif Cem Gündoğan şöyle diyor: “Tehlike ve risklerin aksine afetler asla ‘doğal’ değildir; politikaların ve bu politikaların oluşmasına zemin sağlayan sosyo-ekonomik yapının bir sonucudur. İstanbul kaderden ziyade hâlihazırdaki kalkınma, kentleşme, şehirleşme, afet ve iklim politikalarının iflasını deneyimliyor. Kalkınma, şehirleşme, afet yönetimi ve iklim politikaları bilim temelli, sosyal adaleti gözeten ve kağıt üzerinde kalmayan politikalar olmalıdır.”
350 Türkiye’den Cansın Ilgaz ise otobüs duraklarında dizimize kadar suyun içinde beklemenin normal olamayacağını söylüyor ve ekliyor: “Bugün yaşadıklarımız bir fragman niteliğinde, biz filmi görmek istemiyoruz. Daha fazla geç kalmadan, adil, özgür, temiz, yenilenebilir enerji üretimine geçmemiz gerekiyor.”
Kentlerimizin altyapılarının bu hava olaylarına göre tasarlanmadığını, acil durumlarda önlem alma kapasitemizin yetersiz kaldığını söyleyen Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Sorumlusu Özgür Gürbüz ise bu durumdan kurtulmanın tek bir yolu olduğu kanısında: “İklim değişikliğine yol açan kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtları kullanmaktan vazgeçmek.”
Bindir uzmanlar da, biz de söylüyoruz, yazıyoruz ama dinleyen yok.
Paylaş