Paylaş
İş cinayetlerinde kaybettikleri yakınları adına yıllardır hukuk mücadelesi veren Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin dava süreçlerinde yaşadıkları zorlukları epeydir yakından takip etmeye çalışıyorum.
Soma faciası patlak verdiğinde onlarla ve gönüllü avukatlarıyla bir araya geldim. Üzerine basa basa söyledikleri şey “Lütfen kimse şu an için para yardımı yapmasın. Mahkemeler daha sonra bu paraları ailelerin hakkı olan tazminatlardan kesmeye çalışıyor” oldu. Bunun üzerine onlardan aldığım bilgileri Sosyal Hürriyet’te ve diğer sosyal ağlarda paylaştım.
Gelin görün ki medyanın “kötü niyetlisi” kimi gazete ve internet siteleri anlattıklarım arasından “Soma’ya yardım yapmayın” kısmını cımbızlayıp servis etti. Bu nedenle yazının bütününü koymaya gerek duyuyorum. Şöyle…
“Alp Gürkan'ın malvarlığına savcılık tedbir kararı koymalı. Tedbir kararı konmaz, bilirkişi raporları da sadece işveren merkezli devam ederse, açılacak tazminat davaları bittiği zaman tahsil kabiliyeti kalmayan bir durum ortaya çıkacak. Diyelim 300 işçinin ailesi 250'şer milyon tazminat kazandı... Alp Gürkan da diyelim tuttu şirketin içini boşalttı. Adamın malvarlığı yoksa ne alacaksın? Tedbir kararı bu yüzden önemli.
Hükümet tüm bunları ve ötesini gördüğü için yeni paketler hazırlıyor. Öncelikle idareyi işin dışında, suçsuzmuş gibi göstermeye çalışıyor, Sivil Şehitlik Kanunu diyor, yardım kampanyası düzenliyor. Belli ki bu paraları devletin ödemek zorunda olduğu tazminattan kesecekler. Sizin anlayacağınız, ortada bir taşla kuş katliamı var.
Bu yardım kampanyalarına destek olmayın şimdilik. Deprem gibi değil, insanların evi barkı var. Yapacağınız yardımlar sadece hükümetin ekmeğine yağ sürüyor. Ve uzun vadede mağdurlara zararı dokunacak.
Maden şehitliği diye bir laf var. Bu aslında işçi ailesini teskin etmek için “Benim eşim kardeşim vatan için öldü” hamaseti için icat edilmiş bir laf. Hiçbir madencinin şehitlik kategorisinden yararlanarak TOKİ’den ön sıradan ev aldığı, kredi yurtlar kurumunda çocuğunun kredi aldığı vs gibi bir statü veya yararlanım yoktur. Devlet onlara verdiği her türlü nakdi vs onların hukuktan doğan tazminatından düşecek. İster bunu kaymakamlık versin, ister valilik, ister AFAD, bu toplanan yardımların ailelerin hak edeceği tazminattan düşürülmesin diye bir duyarlılık oluşmazsa işin gidişatı bu.
Deprem davalarında bile oldu bu. Yeni bir hikaye değil. Devlet ne verdiyse, sen ona dava açtığında tıkır tıkır geri alır. Ostim İvedik’te Gökçek ilk günden çıktı, “Ben onlara kol kanat gereceğim” diye bir hikaye yazdı. “Ben onları evsiz bile bırakmayacağım” dedi. Sonra unuttu, aileler dilekçe yazdı. Gökçek utana sıkıla Mamak’ta içine girebilmek için 15 milyon harcanması gereken 1974 tarihinde yapılmış evleri 25 milyona sattı ailelere. Bunun adı da ‘Gökçek’in ev vermesi’ oldu.
Devlet böyle işte... Bu yardımlar meselesinde Başbakan yaygın bir kampanya sürdürdüğü için bir hatırlatma daha... Deprem döneminde yapılan kalıcı konutlarda o yardımların hepsi devlet bütçesi tarafından kullanılmıştır, hiç kimseye orada parasız ev verilmemiştir. Devlet o parayı kendi kullanarak 20 yıl vadesiyle –aynı bu TOKİ’deki gibi- iki yıl sonra ödemek kaydıyla teslimden sonra onlara satmıştır.
Bu hadisede yardımların toplanması, yardımların ailelerin hukuken hak edeceği tazminatlardan mahsup edilmemesi hususunda bir sayfayı açmakta fayda var.
Önümüzdeki süreçte devlet Soma'da hayatını kaybeden insanların yakınlarına neredeyse şu duyguyu tattırma boyutunda yardım yapacak. Tövbe estağfurullah ama ölenin yakınına "Öldü de hayatımız kurtuldu"yu düşündürecek kuvvette yapacak bunu. Dolayısıyla bu süreç işlerken ibraname, ceza davasında şikayetten vazgeçme vazgeçmeme meselesini tazminattan yararlanın ferasetine mi bırakacak, yoksa buna dair bir düzenleme mi yapacak, yoksa buna dair goygoycular eliyle laf mı yayacak, henüz bilmiyoruz.”
Paylaş