Paylaş
Kadınlar, bildiri dağıtan erkeklere “Bize nasıl giyineceğimizi, nasıl yaşayacağımız söyleyemezsiniz. Defolun” diye tepki gösterdi.
*
Kimileri bu erkeklerin düşüncelerini bildiri haline getirip dağıtmanın demokratik hak olduğunu, kadınların tepkisinin demokrasiye aykırı olduğunu dile getirdi.
Demokrasi gereği isteyen istediği düşünceyi yayabilir ve kimse de buna karışamaz. Ama bunu içinde bulunduğumuz gerçekliğe oturtunca, o kadar siyah-beyaz yaklaşmak mümkün olmuyor.
*
Bir kere, bu bildirinin dini saiklerle dağıtıldığını unutalım. Zira meseleyi sadece din penceresinden ele almak bizi büyük resimden uzaklaştırır. Kadınların giyimine karışmak, sadece bir kesim erkeklere özgü bir davranış değil. Bu, modern kesimde de flört şiddeti olarak kendini gösteriyor. Erkekler birlikte oldukları kadınları kıyafetlerine karışarak kontrol ediyorlar. Kıyafet, erkek buyurganlığının bir aracı.
*
Dolayısıyla, kadınlar kıyafetlerine karışıldığında bunu ifade özgürlüğü olarak görmekten uzaklar; bu buyurganlığa isyan ediyorlar.
Bunu iyice anlamak lazım.
İlaveten...
Bir yerde demokrasinin varlığından söz etmek için herkesin tüm demokratik haklarla donanmış olması gerekir.
Diyanet’in cinsiyetçi bir açıklamasını protesto eden kadınların gözaltına alındığı, kadına şiddete karşı yürüyen kadınların yerlerde sürüklendiği bir ülkede demokrasi yanlısı kadınların bile bu tek yanlı ‘demokrasiye’ isyan etmesi anlaşılmaz değil.
Yani burada mesele biraz da bildiri dağıtmanın demokratik hak olup olmadığından ziyade, demokrasinin sadece erkekler için işlemesi meselesi.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir yerde, kadınlar isyanlarını dile getirdiklerinde karşılarında kolluk kuvvetlerini bulurken, bu cinsiyet eşitsizliğini körükleyen hallerde erkeklerin demokrasinin tüm nimetlerinden faydalanması meselesi.
*
Siyasetin, yargının, bürokrasinin erkeği koruyup kolladığı, kadın cinayetlerinin cezasız kaldığı, tecavüzcülerin cezalarının kadının ‘kıyafeti’ bahanesiyle kuşa döndüğü, kadınların çocukluktan itibaren her alanda cinsiyetçi muameleye maruz kaldığı, ikinci sınıf ve değersiz hissettiği bir ülkede...
Oturup eril tahakkümü tartışacak yerde, kadınların özgürlüklerine müdahaleyi demokrasi gereği olgunlukla karşılamasını beklemek, eşitsizliğin psikolojik ve sosyolojik etkilerini bir tarafa itip kadınlara robot muamelesi yapmaktır.
*
Kadınları fazla öfkeli bulanlara gelince...
Kadınlar Batı’da haklarını nasıl elde ettiler sanıyorsunuz?
Hak mücadelesi radikal ve fanatik bir şekilde sürdürülmeseydi, erkekler kadınlara haklarını altın tepside sunarlar mıydı sizce?
İngiltere’de kadınların oy hakkı için mücadele eden Emmeline Pankhursts’ün sözleri fikir verecektir:
“50 yıl barışçıl yollarla kadınların oy hakkını kazanmasına çalıştık. Alaya alındık, dövüldük, görmezden gelindik. Bu dünyada doğan her kız çocuğunun erkek kardeşleriyle fırsat eşitliğine sahip olacağı günler için savaşıyoruz. Biz kadınların, kendi kaderimizi tayin edebilmek için, sahip olduğu gücü asla küçümsemeyin. Biz kanunları çiğnemek değil, kanunları yapmak istiyoruz. Eğer hakkımızı kazanmak için hapse girmemiz gerekiyorsa, kırılan kadınların bedenleri değil, meclisin camları olsun. Britanya’daki tüm kadınları isyana davet ediyorum. Köle olacağıma, isyancı olmayı yeğlerim!”
*
Demiyorum ki kadınlar gidip Meclis’in camlarını indirsinler...
Ama hak, hukuk ve adaletin olmadığı yerde demokrasi de olmaz.
Kaldı ki, insanların kendilerini ifade araçlarından olan giyim kuşamın da ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gerekir. Hal böyle olunca, bu bildiriyi kadınların ifade özgürlüğüne müdahale olarak değerlendirmek de hiç yanlış olmaz.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğüne müdahaleye tepki göstermek de demokratik bir haktır.
Paylaş