“China Blue” adlı belgeseli izlediğinizde Çin’de bir insanlık suçunun işlendiğini göreceksiniz. Ve bunun sorumlusu oradaki fabrika sahipleri olduğu kadar üzerinizde taşıdığımız markalar ve onları giyen bizleriz.
Jasmine 16 yaşında bir Çinli. Anne, babası ve onların anne ve babaları gibi son nefesini verene dek köyünde yaşayacağını düşünüyordu. Ama ablası liseye başlayınca gidip iş bulması gerektiğini anladı. Evden ayrıldığı günü unutamıyor. Tarlalar sis altında. Annesi kasabaya kadar ona eşlik etmek istiyor ama babası tarlada işin çok olduğunu söylüyor. Sırtında çantası Jasmine bir başına yola koyuluyor. Jasmine’in ailesi boyundan büyük işe kalkışıp ikinci bir çocuk sahibi olmuş. Çin’de nüfus artışının önüne geçebilmek için ailelerden tek çocuk sahibi olmaları bekleniyor. “Eminim ben kız doğunca ailem hayal kırıklığına uğradı. Ama şimdi çalışarak onlara yardım edebilirim” diyor Jasmine. Böyle düşünen milyonlarca Çinli genç kızdan biri o. şu an Çin’de insanlık tarihinin en büyük göçü yaşanıyor. 130 milyon Çinli kendilerini bekleyen “fırsatların” peşinde kırsaldan kentlere göç ediyor. Köpekler gibi çalışıp saatte sadece 10 kuruş kazanmak için. ıstanbul Film Festivali kapsamındaki NTV Belgesel Kuşağı filmlerinden “China Blue” Jasmine’in hikayesiyle açılıyor. Diğer birçokları gibi Jasmine de fason jean üreten bir fabrikada iş buluyor. Fabrikanın lojmanında, 4’üncü katta kalıyor. “Dünyayı hiç bu kadar yüksekten görmemiştim” diyor. 12 kişi bir odayı paylaşıyorlar. Annesinin yemeklerini özlüyor. Fabrika verdiği yemeklerin parasını maaşından kesiyor. Kafeterya olmadığı için her seferinde yemekleri odasına taşıyıp yiyor. Bazen ayda 60-70, bazense 25-35 dolar kazanıyor. Fabrikada çalışan çoğu genç kız ondan küçük. En yakın arkadaşı 14 yaşında. Bu kızların hiçbirinin yaşı tutmadığı için sahte kimlikleri var. Jasmine altı haftalık aralıksız çalışmanın sonunda enerji vermesi için çay almaya çıktığında ilk kez şehrin sokaklarını görüyor. Bu 15 dakikalık kaçamak sonucunda iki günlük maaşından oluyor. Avustralya’dan ABD’ye birçok ülkeye üretim yapan Shaxi kentindeki Lifeng adlı fabrikanın lobisinde asılı tabelada “Müşteri 1 numaradır” yazıyor. Ona ne şüphe, fabrikanın sloganı da “ışçilerimizin gündüz gece çalışması pahasına teslimatta gecikmeyiz”... Çin’deki bu ve benzeri fabrikalarda işçiler tek seferde aylarca haftanın yedi günü çalışıyor. Mesaileri veya kanunlarla düzenlenen asgari ücretleri ödenmiyor. Çin yapımı malları tüketen dünya kamuoyunun oradaki işçilerin standartlarına dair kaygıları artınca, uluslararası firmalar Çin’deki fabrikalara müfettişler gönderir oldu. Fakat bu müfettişler genelde pek sorun bulmuyor. Müfettişlerin geleceğinden fabrikaların haberi oluyor ve işçileri müfettişlere söyleyecekleri yalanlar konusunda eğitiyorlar. Tuvalete bile gitmelerine izin verilmezken düzenli şekilde mola aldıklarını veya gerçekte 36 dolar alırken maaşlarının 100 dolar olduğunu söylüyorlar mesela. Müfettiş yollayan uluslararası firmaların da derdi Çin’de mallarını üreten işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek değil, tüketicilerin içini rahatlatmak. ışçiler ortalama 4 saat uyuyorlar. Bazen bir-iki saat uyuyup işe dönüyorlar. Uyumamak için gözkapaklarını mandalla kaşlarına tutturuyorlar.