Paylaş
Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (WWF), dünyanın durumunu belgelemek için iki yılda bir Yaşayan Gezegen Raporu yayınlıyor.
Bu raporda sözü geçen Yaşayan Gezegen Endeksi, farklı bölgelerden 2,688 türün 9,014’ünü inceleyerek dünyanın biyolojik çeşitliliğindeki değişimi ortaya koyuyor.
Yüksek gelirli ülkelerde Yaşayan Gezegen Endeksi’nin yüzde 7 arttığı görülüyor. Bunun nedeni, bu ülkelerin daha düşük gelirli ülkelerden kaynak ithal edebilmeleri.
Böylece kendi “arka bahçelerinde” geriye kalan biyolojik çeşitliliği ve eko sistemleri korurken, diğer ülkelerin gerilemesine neden oluyorlar.
Rapora göre, düşük gelirli ülkelerde endeks yüzde 60 düşüş gösterdi. Bu gidişatın hem biyolojik çeşitlilik hem de bu ülkelerde yaşayan insanlar için fena sonuçlar doğuracağı aşikar.
Nihayetinde hepimiz ekosisteme muhtacız. Ama çevresel bozulmanın etkisini doğrudan hissedenler en yoksul olanlarımız. Toprağı, temiz suyu, yeterli gıdası, yakıtı ve malzemesi olmayan onlar sonuçta.
Malum, dünyayı yaşanılmaz bir yer haline getireceği öngörülen iklim değişikliğinin en önemli nedeni, yüksek oranda karbon salınımı.
Bu noktada ormanlara muhtacız.
Ne var ki, 2000-2010 yılları arasında her yıl 13 milyon hektar orman yok oldu. Şu anda insan kaynaklı karbon salınımının yüzde 20’si ormansızlaşma ve ormanların bozulması nedeniyle oluşuyor.
Yani, ormanların korunması şart!
Gelelim sulara...
Barajlar, bentler, su setleri, derivasyon kanalları gibi su yönetimiyle ilgili altyapıların hızlı gelişimi nedeniyle serbest akan ırmak sayısı epey azaldı.
1000 kilometrenin üstünde uzunluğa sahip 177 ırmağın yalnızca üçte biri ana kanalları üzerinde herhangi bir baraj olmadan serbest akışını sürdürüyor.
Oysa tatlı su ekosistemlerinin taşıdığı tortular ve besinler, taşkın ovalarındaki ve deltalardaki çiftçiler için hayati öneme sahip.
Balıkçılık için yaşamsal olan göç bağlantısını da bunlar sağlıyor.
Dolayısıyla serbest akan nehirlerin öneminin anlaşılması ve altyapıların havza ölçeğinde ele alınması gerekiyor.
Okyanusların gıdadan inşaat sektörüne sağladığı hammaddelere, doğal felaketlere karşı tampon görevi görmesinden yenilenebilir enerjiye faydaları say say bitmez.
Ancak okyanuslar balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği, turizm, denizcilik, deniz dibi madenciliği gibi kullanım biçimleriyle tehdit altında.
Küresel balık ve su ürünlerinin av hacmi 1950’de 19 milyon ton iken, 2005’te 87 milyon tona çıktı.
Bu artış birçok balıkçılık sahasının aşırı kullanımına ve tahribatına neden oldu.
Anlayacağınız, şimdiki halimizle ve alışkanlıklarımızla taleplerimizin karşılanması için bir gezegene daha ihtiyacımız var.
Henüz Mars’a çıkarma yapamadığımıza göre...
Ya kurutana kadar dünyayı sömüreceğiz. Ya da birtakım önlemler alacağız.
Raporda bunlar sıralanıyor:
1. Doğal kaynakların tükenmemesi için biyolojik çeşitlilik korunmalı. Ekolojik süreçler onarılmalı.
2. Toprak, su, enerji ve diğer doğal kaynaklara yönelik talep düşürülmeli, ekolojik ayak izi azaltılmalı.
3. Zengin toplumlar beslenme alışkanlıklarını değiştirmeli, gıda israfını azaltmalı.
4. Kaynakların aşırı tüketimi ve ekosistemlerin bozulması belirli bir kesim için kısa vadede kâr demek. Gelecek nesillere sorumluluğunun farkında olanlar ise finansal akışlarını yeniden yönlendirerek sürdürülebilirliği desteklemenin daha bilinçli bir yol olduğunu görmeli.
5. Gıda, su ve enerji güvenliğine herkesin sahip olmasını sağlayacak sağlık ve eğitim standartları geliştirilmeli.
Bunlar, yasal ve siyasi çerçevede ele alınmalı.
Paylaş