Paylaş
Suudi Arabistan’da bir blogger İslam’ı aşağıladığı gerekçesiyle 50 kez kırbaçlanmıştı.
İngiliz hükümeti Guardian gazetesinin çalışanlarını ellerindeki belgeleri yok etmeye zorlamıştı.
Polonya polisi, iktidar partisi için utanç kaynağı olacak kayıtlara el koymak üzere bir derginin ofisini basmıştı.
İrlanda’da kutsal değerlere hakaret etmeyi suç sayan yasa çıkmıştı.
Filistin’de, Tunus’ta, Bahreyn’de, Cezayir’de, Mısır’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Rusya’da, Slovenya’da gazeteciler gözaltına alınmış, hapis cezasına çarptırılmış veya hapse atılmıştı.
Katar’da bir şair 15 yıl hapse mahkûm edilmişti.
Mali’de insan hakları konularını işleyen gazeteciler sınır dışı edilmişti.
ABD’de muhabirler gözaltına alınmıştı.
Ürdün, Bulgaristan ve Yunanistan’da gazeteciler dövülmüştü.
İsrail’in Gazze saldırılarında gazeteciler ölmüştü.
Bize gelirsek, durum malumunuz.
Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesiyiz. Muhalif görüşlerini dile getirenler ya terörist ya darbeci ya da ajan diye yaftalanıyor.
*
Benim aklımda ise tek bir soru var:
Her ülke ifade özgürlüğünün sınırlarını kendi hassasiyetlerine göre çizerse evrensel bir ifade özgürlüğünden söz edebilir miyiz?
Kafamda yanıtı bulamayınca ifade özgürlüğü alanında yoğun çalışmaları olan hukukçu Av. Gönenç Gürkaynak’a başvurdum.
Cevabı şöyle oldu:
“ ‘Toplumsal hassasiyetlerden arta kalan neyse bunun adı özgürlük olsun’ tavrı insanın salt insan olduğu için sahip olduğu evrensel temel özgürlük alanlarını işgal eder.
Bir ülkede ifade özgürlüğü bir hassasiyetle (iç güvenlik, dini değerler vs.) aynı anda çatıştırılıyorsa... Bu çatışmayı yaratan ‘ifade özgürlüğü’ kavramı değil, ondan ısırık almaya doyamayan hassasiyetlerdir.
İfade özgürlüğü, özgürlüğün ta kendisidir. İnsan varoluşunu özgürlükle idrak edebilmek için ifade aracını kullanır. İfade ettikçe özgürleşir. Kabul görmüş hassasiyetler özgürlükten daha öncelikli olduğu sürece özgürlük aslında yoktur. İfade özgürlüğü alanında ‘Senin hakkının bittiği yerde benim hakkım başlar’ yaklaşımı işlemez. Bu yaklaşımla ifade özgürlüğüne sıra gelmez.”
Gürkaynak’a göre ifade özgürlüğü zaten bir düşünce rahatsız edici olduğunda işlev görür. Birisi rahatsız olana kadar ifade özgürlüğüne ihtiyaç yok ve ifade özgürlüğünün var olup olmadığı ancak bir rahatsızlık hissedildiğinde ölçülebilir.
Aynen Cumhuriyet gazetesi olayında olduğu gibi.
Temel kural şu: Kişi salt ifade ile zarar veremez. İfade fikirleri çarpıştırarak genişletip kuvvetlendirir, bundan da tüm özgürlükler yararlanır.
“İşte bu yüzden ifade özgürlüğü başka özgürlüklerle kolayca çarpışmaya müsait değildir. Eğer kolayca bu çarpışma var zannediliyorsa, zannedenin ifade özgürlüğü ile ilişkisini gözden geçirmesi gerekir” diyor Gürkaynak.
Önemli bir noktaya daha vurgu yapıyor:
“İfade özgürlüğü daralırsa inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm diğer özgürlük alanlarında gerileme yaşanır. Zira bir özgürlük talep edilip korunduğu ve coşkuyla sahip çıkıldığı ölçüde vardır. Sahip çıkma davranışına elveren de yine ifade özgürlüğüdür.”
Yani ülkemizde Cumhuriyet gazetesinin karikatürü basma hakkına sahip çıkanlar olduğuna göre kısmen ifade özgürlüğüne sahibiz denebilir. Ama kısmen.
Esas mesele ifade özgürlüğünün hepimizin en üste koyduğu ortak değer olmaması. Ve büyük bir mesele de ifade özgürlüğünü kullanmak isteyenlerin kimilerince durmadan saldırıya uğramaları.
Eğer güce sahip olduğu için hassasiyetini daha ön plana koyabilenler bu ortak değeri ehlileştirmeye çalışırlarsa hem toplumumuz hem de bu toplumdaki tüm özgürlükler kaybeder.
Paylaş