Paylaş
Bunlar hep tartışılan konular.
Hemen hepsi aynı sözleri veriyor, ürünleriyle kadını güzelleştirdikleri, gençleştirdikleri iddiasında bulunuyor.
Reklamlarında modelleri ya da modelleri aratmayan yıldızları oynatıyor, size “Onlar gibi olabilirsiniz” yalanını söylüyor.
Dünyadaki kadınların sadece yüzde 2’sinin kendini güzel bulduğunu düşünürsek, markaların tüketicinin yumuşak karnına dokunarak fırsatçı bir tutum sergilediğini söylemek abartılı olmaz.
Tam da markaların reklamlarıyla çıtayı yükselttiği, kadınların o çıtaya ulaşamadıkça hüsrana uğrayıp markanın ürünlerine sarıldığı bir ortamda, bundan birkaç yıl önce Unilever, Dove markasıyla ters köşeden çaktı ve “Güzellik herkes için olmalı” dedi. Reklamlarında, güzellik endüstrisinin dayattığı, bilgisayarda rötuşladığı, bir tıkla inceltip uzattığı, pürüzsüz bir cilde kavuşturduğu “ilan kızlarını” değil, sokaktaki “kusurlu” ama doğal kadını, genç kızları, kız çocuklarını kullandı.
Dove, “Tüm kadınlardaki güzellik potansiyelini görüyoruz” dedi ve bu kampanyayı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürdü.
Genç kızların yüzde 70’inin görünümlerinden ötürü çok sevdikleri aktivitelere katılmadığı tespit edilerek “Dove Kendine Saygı Fonu” kuruldu. Bu fon aracılığıyla dünya çapında kızların daha özgüvenli yetişmesine yardımcı olmaya başlandı. Onlara workshop’lar düzenlendi, eğitimler verildi.
BİZ GÜZELLİK ALGIMIZI DEĞİTİRELİM
Dün New York’taki Unilever Laboratuvarı’nda bu küçük kızların oynadığı reklam filmini izlerken, onların o mutsuzluğu o kadar tanıdık geldi ki.
Biri çillerinden nefret ediyor, diğeri sarışın olmadığı için üzülüyor, bir diğeri kendini şişman buluyor.
Bu duygulardan en az birini veya benzerini hepimiz yaşamışızdır ve o yaşta bunun ne kadar travmatik olabileceğini biliyoruz.
Ve tabii bu travmaların toplumsal sistemin dayattığı güzellik anlayışının ilk sancıları olduğunu...
Dün öğrendim ki 5 yılda Dove bu kampanyayla dünya çapında 4.8 milyon kadın ve genç kıza ulaşmış, öyle ya da böyle onların hayatına dokunmuş.
Sürekli oturduğumuz yerden şikayet ediyor, sıfır bedenden, gerçekliği yansıtmayan reklamlardan, güzellik endüstrisinin sahtekârlığından dem vuruyoruz.
Artık sizce bizim de yerleşik güzellik anlayışıyla ilgili algımızı değiştirme, diğer markalardan da benzer tutumlar bekleme zamanımız gelmedi mi?
Biz bakışımızı değiştirelim, onlar da değiştirmek zorunda kalsın.
Bir laboratuvar gezisi
Bakın Unilever’in New York’taki dev laboratuvarında neler dikkatimi çekti:
Evet, New York dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri. Unilever’in laboratuvarı da bundan payını alıyor; United Colors of Benetton gibi. 20 farklı milletten insan çalışıyor, 20 farklı aksanla ıngilizce konuşuluyor.
Bilim adamları için hayat bir şeye odaklı olarak ne kadar ağır ilerliyor... Saç laboratuarında bize sağlıklı saçın suyu nasıl emmediğini gösteren bilim adamının bir tutam saçın üzerine bir damla suyu temas ettirmesi 5 dakika falan sürdü.
Temas ettiği an bilim adamı ampulu bulmuş gibi “Hah” diye bağırdı. Damlanın düşüşünden böylesine haz alan ancak bir bilim adamı olabilirdi, gülme tuttu.
Bir laboratuvar gözlüğünden en fazla ne beklersiniz? Koruyucu bir plastikten büyük bir şey olmasını, değil mi? O kadar emin olmayın. Bu laboratuvarda bilim adamlarının, mühendislerin, kimyagerlerin gözlükleri çeşit çeşit. Gençlerde Oakley tarzında havalı plastik gözlükler dikkat çekiyor, kimi bunlara metal çerçeveler yaptırmış. Yaşlılar ise daha muhafazakâr tarzlarda takılıyor. Bir laboratuvarda bile moda varlığını hissettiriyor.
Laboratuvarın içinde tüketici testlerinin yapıldığı bölümler var. Bir tanesinde grup halinde cildimizdeki nem oranını ölçtürdük. Tesadüf mü bilmem ama grubumuzdaki erkeklerin ciltlerinin nem oranı kadın gazetecilerin beş katı dolaylarında çıktı. Ya bu cinsiyetle ilgili ya da bizim gruptaki erkekler ciddi metroseksüel, sabah akşam kremleniyor.
Tüketiciye saçıyla ilgili testlerin yapıldığı kuaför salonunda farklı markaların saç ürünleri etiketsiz şırıngalara dolduruluyor. Kuaför de, tüketici de saçının iki tarafına uygulanan farklı ürünlerin markalarından habersiz. Saça bunlar uygulanırken tüketicinin burnuna mandal gibi bir şey takılıyor ki kokusundan da tanımasın. Diğer odada ayna karşısında saçına şekil vermeye çalışan tüketiciyi aynanın diğer tarafındaki bilim adamları gözlemliyor. Nerede zorlandığını, 5 dakikada saçını kurutmaya, 20 dakikada kıvırmaya mı çalıştığını izliyor.
Paylaş