Paylaş
Erzurum’da doğdu. Çocukluğu, yazları zorla Kuran kursuna, kışları hiç sevmediği okula gönderilerek, her hatasında abisinden dayak yiyerek geçti.
Okul bahçesinde arkadaşının ona uzattığı poşeti yüzüne götürüp iki-üç nefes çekince hoşuna gitti. Bali kullanmaya böyle başladı.
Daha 14 yaşında bir cinayette sanık olarak ifade verdi. Kendini okuldan attırdı. Dayısının yanında boyacı olarak çalışmaya başladı. Her gece kazağının kolunu tiner tenekesine batırıyor, tiner çeke çeke eve yollanıyordu.
17 yaşında kavgada vuruldu. Ailesi onu Bursa’ya gönderdi. Bir hastanenin kantininde garsonluk yapmaya başladı. Hastanede personelin yarısı uyuşturucu kullanıyordu. Doktoruyla da oturdu içti, hemşiresiyle de.
Bekâr evlerinde kalmaya başladı. Evde kira için kasaya 3-5 kuruş atılıyor, geri kalan esrara yatırılıyordu. Her gün içer oldu; sonra gün saatlere bölündü. Kantinde çalışan herkes kullanıyordu. İçmeyenleri işten attırdılar, içen tanıdıklarını işe aldırdılar. Hırsızlık, yalan, satıcılık başladı.
Askere gitti; orada da her akşam içti. Askerden döndüğü gün Show TV’de bir haber gördü. “Aileler dikkat, esrardan 100 kat daha fazla bağımlılık yapan bir madde var, bonzai” diyordu. Merak etti. Gitti buldu. Başta 3 parça içerken sonraları günde 3 paket içer oldu.
O dönem Yalova’ya taşındı. Bir eskort kadınla yaşamaya başladı. Kokainden eroine her şeyi içti. Her perşembe Bursa’ya gidip 8-10 paket bonzai, esrar, ekstazi alıp dönüyorlardı. Bir süre sonra sevgilisinin her gece çıkıp başkasının yanına gitmesi ona dokunur oldu. O dönem kendine jilet atmaya başladı. Kadının çalıştığı yere gitti, onu dövüp kadını işten attılar. Bursa’ya döndüler, bir otoparkta iş buldu, alttan alta da torbacılık yapmaya başladı. Kadını da uyuşturucuya alıştırdı. Sigara içmeyen kadın onunla beraber hap atmaya, esrar, bonzai içmeye başladı. Kadın onu terk edince Bursa’ya taşınan ailesinin yanına döndü. Kollarını paramparça görünce onu devlet hastanesine götürdüler, doktor yüzüne bile bakmadı, bir torba ilaç verip yolladı. İlaçları kontrolsüz kullanmaya başladı. Bu sefer AMATEM’e götürdüler. Doktor “Ayakta tedavi olacaksın, ilaç yazacağız” dedi. Evdekilere “Benden ümidi kesin. Ben bundan kurtulamayacağım artık” dedi. Ve intihara teşebbüs etti.
Şans eseri kurtuldu.
Bu işin AMATEM’lerle, hastanelerle olmayacağını anlayan ailesi eski bağımlıların kurduğu AYBUDER’i (Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği) buldu. (Geçtiğimiz günlerde AYBUDER’in haberini yapmıştık, hatırlayanlarınız olur.)
Burada yeniden doğdu Uğur.
Şimdi dışarıdan okulu bitiriyor. Eskiden iki kişiyle konuşamazken, şimdi elinde mikrofon 400-500 kişinin onu dinlediği seminerlerde konuşuyor ve hepsinden önemlisi bağımlıları tedavi ediyor.
Eroine kadar kullanmadığı uyuşturucu kalmayan, her türlü karanlık yola girip çıkmış, ismi cinayetle dolaylı olarak anılmış biri bile doğru tedavi ve yaklaşımla yeniden topluma kazandırılabiliyor.
Bu ülkedeki sayısını bilemediğimiz (yüz)binlerce bağımlı için de bu gerçek olabilir.
Yeter ki hükümet, Sağlık Bakanlığı ve Aile Bakanlığı elini taşın altına koysun; kaynaklarını doğru yerlere, doğru politikalara, doğru tedavi süreçlerine aktarsın.
Ve yeter ki bu işin hastanelerde ilaç vererek çözülemeyeceğini, bir bağımlıyı hayata döndürmek için sürece eski bağımlıları ve aileleri katmak gerektiğini görsün.
Bunu bu toplumun bireylerinin de görmesi gerekiyor. Bu insanlar yokmuş gibi davranmak fayda etmiyor. Bu hepimizin meselesi.
‘Niye’sini söyleyeyim...
AYBUDER’e başvuran eroinman dolmuş ve taksi şoförleri var. O dolmuşta, takside veya o trafikte biz de olabiliriz. O şoför bir an için kayıp gitse biz de canımızdan olabiliriz.
Bağımlılık sorunu bize hiç de uzak değil, sandığımızdan da yakın ve yaygın.
Onu sahiplenmekten başka şansımız yok.
Hiçbir şey yapmasak bile, her ayın son pazar günü saat 13.00’te bağımlı ailelerinin Galatasaray Meydanı’ndaki nöbetine katılıp onlara destek olabiliriz.
Paylaş