Futbolla alakam yok. Olmasını hep çok istedim. O taraftar coşkusunu, bir gruba ait olma hissini hep deli gibi kıskandım.
Ama ne yapsam olmadı. Hiçbir türlü futbol beni sarmadı. Evde televizyonun önünden geçerken bile yeşil saha görmeye, hele de spikerin avaz avaza, motor gibi konuşmasını duymaya tahammülüm yok ama yılda bir, bilemediniz iki kere maça giderim. Ve her gittiğimde oradaki enerjiden, ışıklardan mıdır nedir içim kıpır kıpır olur. Ondan giderim işte. Belki daha sık gitmeliyim, kim bilir. Malum, taraftarların maç öncesi ve sonrası ritüelleri oluyor. Bir yerde buluşup yiyip içiyorlar. Fenerbahçe taraftarlarının bir bölümünün buluşma noktası Kalamış Marina’daki restoranlar. Ben de maçtan önce gazeteci arkadaşlarla buluşmak üzere buraya yol aldım. Buluşma yeri Divan. Gelin görün ki Divan diye yine marinanın içindeki Develi’ye girmiş bulundum. Benim gibi bu işlere uzak biri için ilginç bir manzaraydı. Bir nevi çubuk formalı erkekler koğuşu... Kız başınıza maç zamanları buraya gitmeyin derim. İçeri adımımı attığım an gözlerim tek bir hemcins arasa da bulmak ne mümkün. Testosteronun eğer bir kokusu varsa, işte onu alabiliyordum resmen. Allah’tan çok uzun sürmeden yanlış adreste olduğumu fark edip kendimi kapıdan dışarı fırlattım ve karşıdaki Divan’a daldım. Bizimkiler orada. Oradalar da, Fener maçına gelen grupta Fenerliyi arayın ki bulasınız. Çoğu Galatasaraylı, ben zaten çekimser, e birkaç tane de Fenerli var. Aynı anda Ali Sami Yen’de Galatasaray maçı oynanıyor ve Divan’daki bütün gözler de ekranlardaki maçta. Galatasaraylılara “Neden kendi maçınıza değil de Fener’inkine geldiniz peki?” diye soruyorum. “Biz Lille’e destek atmak için buradayız” diye yanıtlıyorlar. “Pes” diyorum.
KİMİ ARASANIZ ORADA
Divan’da pizzaları mideye indirdikten sonra yürüyerek stada varıyoruz. Bu kez maçı Murat Ülker’in locasında izleyeceğiz. Bu stadda birkaç locaya girmişliğim var ama bu konum olarak en iyisi. Tam ortasında, sahanın tamamına hakim. Sol yanında Dinçkök’lerin, sağ yanında Aziz Yıldırım’ın locası var. Aziz Yıldırım’ın locasında ön sırada Uğur Dündar oğluyla birlikte heyecan içinde maçı izliyor, gol olunca oğluna “Çak” yapıyor. Dinçkök’lerin locasında Metin Fadıllıoğlu skor gerginliğini damarlarında hissediyor gibi görünüyor. Arada bizim bulunduğumuz locaya Ali Koç ziyarete geliyor. Balkondan sarkıp millet birbiriyle selamlaşıyor. Ortam bildiğiniz piyasa. İş bağlamak isteyenler de buralara uğrasa yeridir. Hatta, diyorum, şu locaların önünde dar bir yürüme alanı olsa ve bir volta atsak. Hani Alaçatı’da deniz kıyısından yürüyüp bütün plajlarda kim var kim yok bakarsınız ya, o hesap. Açıkçası benim etrafı izlemekten maçla pek ilgilendiğim yoktu. Gruptaki Galatasaraylı gazeteciler benden beter, onlar Murat Ülker’i kıskaca almış, haber peşindeler. Allah’tan aramızdaki birkaç Fenerli epey fanatikti de oradan imajı bir nebze kurtardık. Fakat neticede stadın en havalı locasında en zayıf taraftar bizdik. Evet, evet, kesin.
“Star Wars” rüzgarı tribüne vurdu
Farkındasınızdır... Daha “Avatar”ın rüzgarı etkisini yitirmeden bir “Star Wars” fırtınasıdır başladı. CNBC-e uyanık davrandı, koca “Star Wars” serisini peşpeşe yayınlamaya başladı. Yetmedi, bir de üstüne “Star Wars” partileri düzenlendi. Yani bilim-kurgu alanında ülkemizde bir nostalji havası hakim oldu. Tamam, “Avatar” bizi de uçurdu ama ne varsa eskide vardı. Perşembe gecesi şükrü Saraçoğlu stadında sahayı izlerken tribünde açılan dev pankart “Hadi canım” dedirtti. Tribünde bir uçtan diğer uca uzanan pankartta “MAY THE FORCE BE WITH YOU” (Güç Seninle olsun) yazıyor ve stadda aynı anda “Star Wars”un müziği çalıyordu. Yani bu durumda taraftarlar Obi-Wan Kenobi, futbolcular da Jedi oluyor. Bu müzik de, slogan da her durum ve koşulda gaz veren cinstedir. Yani sahalara uygun. Kimi Fenerbahçe taraftarları olayı absürt bulsa da benim hoşuma gitti. Sokaktaki, ekrandaki “Star Wars” rüzgarının tribüne vurduğunun ve popüler kültürün gücünün bir göstergesiydi aslında. Fenerbahçe taraftarının film esintili sloganı bakalım diğer tribünleri nasıl etkileyecek. Benzerlerini görmek isteriz.