Carla’nın göğüs uçları

Hadi bu kez bir intihal yapacağım. Ama kendi yazımdan çalacağım.

Haberin Devamı

Geçtiğimiz yaz başında “sutyensiz çıkmak yeniden moda” diye bir yazı yazmıştım.
Bu yazıyı da o yazıdaki bilgilerle donatacağım.
Neden?
Çünkü şimdi sutyensiz çıkma modası sıradan kadını, ünlüleri aştı ve bir first lady’ye sıçradı da ondan.
Aslında mesele göğüs ucu göstermekten çok sutyen giyip giymemek.
Bu, feminist temelleri olan bir mevzu. 60’lardaki “bra burning” (sutyen yakma) hareketini duymuşsunuzdur. Feministler bu eylemle modern güzellik kültürünü, kadınları kişilikleri yerine görünümleriyle değerlendirmeyi eleştiriyorlardı. Bir nevi toplumsal beklentiye baş kaldırıyorlar, bu anlamda devrimcilik yapıyorlardı.
Ne var ki feministler bile bu konuda tutarlı davranamadılar ve 70’lerde sutyensiz gezmeyi ve cinsel devrimi eleştirme yoluna gittiler. Bu dönemin feministlerine göre göğüs uçlarını belli etmenin de bir sembolü olduğu cinsel özgürlük, kadınların erkeklere “Gel beni cinsel anlamda kullan, sömür” mesajı vermek demekti. Hatta bu dönemde ABD’li bir parlamenter feministleri “sutyensiz, beyinsiz kadınlar” olarak tanımlamıştı.
O gün bugündür feministler sutyensiz pek çıkmıyor.
Ve göğüs ucu göstermek, dikkatleri cinselliğine çeken kadın tipiyle özdeşleşiyor.
Bu arada göğüs ucu gördük mü gördük ama hep bu çerçevede. Örneğin 90’larda “Friends” dizisinde bol miktarda... Erkeklerin diziyi bu yüzden izlediği bile söyleniyordu.
Geçtiğimiz yaz hem podyumlarda hem sokakta rastladık sutyensiz kadınlara.
Ama bu başka.
Carla Bruni’nin sutyensiz çıkması başka.
Göğüs ucu gösterme eğiliminin siyaset dünyasına sızdığının habercisi. Hem de tam kalbine. Fransa’nın first lady’si özel hayatında bile değil, Rusya Devlet Başkanı’nı karşılamaya sutyensiz çıkıyor.
Peki feminist bir mesaj mı veriyor?
Keşke öyle olsa ama sanmıyorum.

Koş Yonca koş

Haberin Devamı

Komşu köşeci Yonca yarın yine koşuyor.
Antalya’daki RUNANTALYA 2010’da Midyatlı Çocukların Eğitimine Destek projesi için 10 kilometre koşacak. “Siz kampanyaya destek olun, ben 100 kilometre de koşarım icabında” diyor.
Yonca çocuklar için ter atıyor, peki ya biz ne yapıyoruz?
Bir şey yapmak peşindeyseniz bu projeye destek verin. Her 60 TL’lik bağışınız karşılığında bir çocuk bir yıl boyunca TEGV Mardin Midyat Öğrenim Birimi’ndeki faaliyetlerden faydalanabilecek.
Hadi bakalım, hem Yonca’ya hem de çocuklara destek için pamuk eller cebe. Hesap numaralarını öğrenmek için arzuo@tegv.org adresine mail atabilirsiniz.

ınsan da olsa malımdır!

Haberin Devamı

Naomi’nin seceresini çıkaracak olursak:
1998: Asistanı Aide Galanis’in kafasına indirdi.
2000: Asistanı Vanessa Frisbee’ye tabak fırlattı.
2001: Asistanı Simone Craig’i rehin tuttu.
2004: Hizmetçisi Millicent Burton’a tokat attı.
2005: Asistanı Amanda Brack’i Blackberry’siyle dövdü.
2006: Evini çekip çeviren Ana Scolavino’ya telefonunu fırlattı.
2010: şoförünü dövdü.
Arada birkaç olay daha oldu. British Airways uçağında hosteslere ırkçı küfürler ettiği için uçaktan atıldı. Roma’daki bir otel odasında ıtalyan bir oyuncuyu kan revan içinde bıraktı.
Ve daha kim bilir basına yansımayan ne vukuatları oldu...
Belli ki tüm insanlıkla problemi var ama özellikle yanında çalışanlara karşı özel bir kini olduğu ortada.
Belki şiddet içermiyor ama etrafınıza bir bakın, yanında çalışanlara sözleri veya tavırlarıyla zulmedenlerin sayısının hiç de az olmadığını görürsünüz. Hatta ille çalışan olmak zorunda da değil, insanların onlara geçici hizmet veren kişilere karşı bile benzer tutumu söz konusu. Dikkat edin, Türkler garsonlara karşı genellikle hoyrattır mesela...
Naomi’nin özel bir durumu olduğu, ağır psikolojik sorunların altında ezildiği çok belli ama genelde insanların benzer tutumlarının altında ne yatıyor peki?
Parayı veriyorum, düdüğü çalarım anlayışı mı? Çalıştırdıkları insanları malları gibi görmeleri mi?

Yazarın Tüm Yazıları