Bugün ektiğimiz şiddeti yarın biçeceğiz

CİNAYET sıralamasında Türkiye 41 ülke arasında 13’üncü sırada.

Haberin Devamı

Türkiye’de 2011-2014 yılları arasında suç oranları yüzde 58 arttı.

 

Suça sürüklenen çocuk sayısı 2013’ten 2014’e yüzde 6.2 arttı.

 

2004-2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı.

 

2005–2010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya uğradı.

 

Son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı.

 

Her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğruyor.

 

Daha çok 7-9 yaşları arasındaki her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Tacize uğrayan 5-10 yaşları arasındaki çocukların yüzde 55’i; 10-16 yaşları arasındaki çocukların yüzde 40’ı ensest mağduru.

 

*

 

Haberin Devamı

Durum vahim. Kadına şiddet artıyor, çocuğa şiddet artıyor, suça sürüklenen çocuk sayısı artıyor, cinayetler artıyor.

 

Yani, şiddet hangi formda olursa olsun, tırmanıyor.

 

*

 

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Çocuk ve Aile Çalışmaları Laboratuvarı’nın kurucusu ve direktörü Dr. Bilge Selçuk “Bireysel ve toplumsal düzeyde şiddeti açıklayan farklı yaklaşımlar var; sosyolojik, politik açıklamalar var; felsefenin şiddete bambaşka bir yaklaşımı var. Benim bakış açım esas olarak psikolojik temelli” diyor ve bu bakışı öncelikle adalet sistemine yöneltiyor.

 

Toplumu muhafazakârlaştırma politikalarının kadın kimliği ve rolleri üzerinden uygulandığına dikkat çeken Selçuk, kocasından şiddet gören ve boşanmak isteyen bir kadına hâkimin “Karının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerek” demesini örnek gösteriyor.

 

Haberin Devamı

“Bu cümle cinsiyet temelli şiddet ile erkek egemen kültürel üstyapı arasındaki nedensel ilişkiyi ortaya koyması bakımından tipik bir örnek” diyen Selçuk, bu türden ayrımcı bir cümlenin halk arasında söylenmesi ile bir hâkim tarafından söylenmesi arasında önemli bir fark olduğuna vurgu yapıyor: “Zaten yaygın olan ataerkil ve heteroseksist kamuoyu algısı, bu türden kurumların ve halkın değer yargılarını yönlendirme konumunda olan makam temsilcilerinin yönlendirmesine karşı son derece zayıftır.”

 

*

 

Selçuk, davaların beraatla veya düşük cezayla sonuçlanmasının da ‘şiddetin yapanın yanına kalacağı’ kanısını güçlendirdiğini ve bunun iki açıdan çok tehlikeli olduğunu söylüyor: “Birincisi, toplumun adalete inancı sarsılıyor ve şiddetin geçerli bir yöntem olduğuna ilişkin kanılar besleniyor. İkincisi, şiddeti gerçekleştirme niyetinde olanların daha da korkusuzca şiddete başvurmalarını ve yaratmak istedikleri terör ortamını yaratabilmelerini kolaylaştırıyor. Deneyimler insana şiddetin işlediğini ve şiddet dışı çözümlerin işlemediğini düşündürtüyor.”

 

*

 

Haberin Devamı

Şiddet artışında diğer bir etken de bireysel silahlanma. MKE’nin taksitle silah sattığını, Emniyet Müdürlüğü’nün ‘halk için’ atış günleri, yarışmalar düzenlediğini belirten Selçuk, toplumun silahlanmasının hem kaza sonucu ölümlere hem de silahla işlenen suçların artmasına neden olduğunu söylüyor: “Silah sahibi olmak bu kişilerin ‘kanunu eline alma’ isteğini güçlendirebiliyor. Silah her zaman girdiği toplumu ve demokrasiyi zayıflatır, hukuk dışı eğilimleri besler ve güçlendirir.”

 

Hemen hatırlatalım, Türkiye’de cinayetlerin yüzde 50’si ateşli silahla işleniyor.

 

*

 

İşin kötüsü, şiddet sadece mevcut milyonlarca mağduru vurmuyor. Bu şiddet, o mağdurlarla aynı evde veya ortamda doğan, büyüyen çocukları da vuruyor. Çok sayıda hamile kadının da şiddet gördüğüne dikkat çeken Selçuk, “Şiddetli stres anne karnındaki bebeğe zarar verir. Bebeğin beyninde yapısal problemler görülebilir.”

 

Haberin Devamı

Selçuk’un dediğine göre şiddet içeren ortamlarda büyüyen çocukların bilişsel işlevleri bozuluyor; çocuğun kendini kontrol becerisi olumsuz etkileniyor. Bu da şu anlama geliyor: Şiddet şiddeti doğuruyor.

 

Başka bir deyişle, ülkemizdeki şiddet çocukları da şiddet yanlısı yetiştiriyor.

 

İşte bu yüzden bugünkü şiddete gelip geçici diye bakamayız.

 

Bugün ektiğimiz şiddeti yarın yeni nesillerde biçeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları