Paylaş
Endüstriyle
çalışması pek mümkün değil, çünkü tasarımları makinelerde üretilmeye çok uygun değil.
Ama o yine de, desenlerini ve numunelerini hazırlayıp adetleri belirledi ve bir üreticinin kapısını çaldı.
Anlattı etti, sergiye yetişeceğini söyledi.
Ama desenler zordu, miktar azdı, üretici Cana ile uğraşmak istemedi ve onu yolladı.
O noktada Cana ya vazgeçecekti ya da başka bir yol bulacaktı.
Arabasına atladı, şehir şehir, köy köy gezerek önüne çıkan herkesle sohbet etti. En sonunda bir köyde dokuyucu kadınlardan bir ağ oluşturmayı başardı.
Çalıştığı kadınlar arasında okuma yazma bilmeyen de vardı, evinin içinde tuvaleti olmayan yoksul bir aileye gelin gitmiş, oraya uyum sağlamaya çalışan, kimsenin elinden tutmadığı, dört duvar içine hapsedilmiş kadınlar da.
Cana başta biraz endişeliydi. Desenler karmaşıktı, kadınların elinin alışık olduğu türde şeyler değildi.
Ama kadınlar tezgahın başına oturur oturmaz, Cana daha cümlenin sonunu getirmeden ne yapacaklarını anlamış, sistemi çözmüş, hatta uygulamaya başlamıştı.
Cana kadınlarla evlerinde çalışmaya başladı. O evlerde bir kadın olarak, kadının yanında duran bir figürü temsil ettiğini, bunun onları daha güvende hissettirdiğini fark etti.
Kadınlar çalışmaya ve eve para getirmeye başladılar.
Erkekler “İnek sağma işi bize kaldı” diyerek işi şakaya vursalar da, kadınlardan sadece çocuk bakmasının, yemek ve temizlik yapmasının beklendiği bir yerde, kadından yana olumlu bir değişim başladı.
Cana bir keresinde kadınlardan birinin evine biraz erken gitmişti. Kadın henüz gittiği Kuran kursundan dönmemişti.
Kocası evdeydi, eve misafir gelmişti ve adam da ne yapacağını bilememişti. “Sana da bir şey ikram etmek lazım” demişti Cana’ya, “Çay falan yapamam da, bir su içer misin? Sen bilir misin mutfakta bardakların yeri nerededir?”
Ama Cana gidip geldikçe, kadınlar çalıştıkça işler değişti. Bu sefer, evde bardakların yerini bilmeyen adam, karısı ve Cana evde çalışırken onlara çay getirmeye başladı.
Perşembe akşamı BluTV’de ilk bölümü yayınlanan “Bu Kızın Öyküsü” adlı belgeselde Cana, hikayesini şu sözlerle noktalıyor:
“Bu yola girene kadar bu toplum içinde ne şekilde var olmam gerektiğini bilmiyordum. Yepyeni insanlarla tanıştım, onların hikayelerine, evlerine girdim. Bu yolda hem kendimi yeniden keşfettim hem de kendime yeni bir aile yarattım.”
Kendi yolunu çizmeye çalışırken bir köyü dönüştüren gencecik bir kadın, insana gerçekten ilham veriyor.
Elidor’un desteğiyle hayata geçen “Bu Kızın Öyküsü” biyografik belgesel serisi, Türkiye’den dokuz genç kadının başka kadınlara ilham verecek etkileyici hayat hikayelerini 15 dakikalık bölümler halinde BluTV ekranına taşıyor.
Cana Özgür’ün yanı sıra fotoğrafçı Emel Ernalbant Bulgu, Kick Box-Muay Thai antrenörü Gözde Mimiko Türkkan, itfaiye ‘eri’ Hülya Doğan, müzisyen Karsu Dönmez, milli atlet Mizgin Ay, model Öykü Baştaş, balon pilotu Süreyya Karagöz ve milli paralimpik atlet Tuğçe Akgün’ün hikayelerinden oluşan “Bu Kızın Öyküsü” dört aylık bir çalışmayla ortaya çıktı.
Çekimler Bergama, İzmir, Beypazarı, Ankara, İstanbul, Ürgüp, Nevşehir, Lamia, Yunanistan, Amsterdam ve Mardin’de gerçekleştirildi.
Hikayelerin ortak noktası tüm kadınlara bir mesaj:
Hayatta kendi yolunu çizen, engellerin üstüne giden, başkalarının dediklerinden ziyade kendi iç sesini dinleyen, kendileri dönüşürken buna çevrelerini de dahil eden kadınlar olun.
Paylaş