Paylaş
En hayati eksenlerden bir tanesi okul-sanayi işbirliğidir. Mimar Sinan’daki “İplikten İlmeğe Tasarım Yolculuğu” defilesi de bu anlayışın eseridir, tekrarında ve yaygınlaşmasında büyük fayda vardır.
Türk modası diye bir şey var mı?
Henüz yok.
Bunu gerçekleştirmeye hayatını adamış insanlar var.
Sürekli bundan bahsedenler, bunun hayalini kuranlar var.
Ama bu yolda yapılması gereken tonla da şey var.
Zaman zaman yazıp çiziyorum.
Alın size bir tane daha:
Moda endüstrisi ile moda eğitimi veren okulların işbirliklerinin artması şart.
Hafta başında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nün okuldaki defilesine gittim. “İplikten İlmeğe Tasarım Yolculuğu” adlı defilede aslında el örgü iplikleri üreticisi Nako ile Mimar Sinan öğrencilerinin tasarım yolculuğunu, geleceğin tasarımcıları ile onlara daha okuldayken arka çıkanların işbirliğini izledik.
Endüstri ile üniversite işbirliklerinin herkese faydası var.
Bir kere öğrenciler okul bittiğinde tasarımcı olarak endüstriye gidiyorlar. Ama endüstrinin kullandığı bir dil var. En basitinden aynı malzemeye akademidekiler bir şey diyor, endüstridekiler ise başka bir şey. Bu tarz projeler sayesinde öğrenciler yarın öbür gün parçası olacakları sektörü daha okuldayken tanımış, bilmiş, çalışacakları yeri, girecekleri ortamı görmüş oluyor. Hele bir de projede kendilerini gösterirlerse mezun olunca o firmadaki yerleri hazır.
Mimar Sinan örneği üzerinden konuşacak olursak, bu işbirlikleri okula da yarıyor. Öğrenciler ve eğitmenler kendilerini Boğaz kıyısındaki akademinin dört duvarı içine hapsetseler, dışarıda ne olup bittiğinden, teknolojik yeniliklerden bihaber olacaklar. Okul bu projeler sayesinde endüstrideki tasarım problemlerini öğrenip kendini ona göre geliştiriyor.
Maddi anlamda da katkısı var; proje bazında çalıştıkları firmalar okulda atölyeler kuruyor, alet edevat alıyor. Mesela Mavi’nin sahipleri Erak firması akademideki giysi atölyesini kurdu. Önceden küçük bir atölye vardı ama şimdi büyüdü, yeni dikiş makineleri, overloklar geldi. Erak ayrıca çok sayıda bilgisayar, kamera ve fotoğraf makinesi aldı. Jival yeni bir derslik kurdu. Nako ise önceden kimya laboratuvarı gibi çalışan atıl odanın yerine adam gibi bir örgü atölyesi inşa etti.
Bu sayede okul hem teknolojik anlamda kendini yeniliyor hem de sektörle dirsek temasını sürdürüyor.
Devlet üniversitesi olan Mimar Sinan’ın sunumları, defileleri kendi imkanlarıyla yapması mümkün değil. Yeri geldiğinde fotokopi kağıdı bulamadıkları bile oluyor.
Bu işbirlikleri firmalara da yarıyor. Fuarda, orada burada bir firma kumaş parçalarını sergiliyor, öbürü ürününün yanı sıra bu tarz projeleri ortaya koyarak diğerine bir anda fark atıyor. Ayrıca, yarın kendisine gelecek tasarımcıyı şimdiden yetiştirmiş oluyor. Onu tanıyor, iyi olduğunu biliyor.
Sonuçta herkes kazançlı çıkıyor. Moda endüstrisi görmeli ki kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.
Dükkan koltuk altında
Öğrencilerin el örgüsü işleri podyumda ileri geri giderken düşündüm...
El örgüsü mucize gibi bir şey. Ortada bir ip var. Siz oturduğunuz yerde iki çubuk dışında başka hiçbir alete ihtiyaç duymadan tırtıklayıp duruyorsunuz. Ve bir anda o iplik zengin bir yüzeye dönüşüyor. Buna en yakın şey dikmek ama dikmek için kumaşa, dolayısıyla illa ki bir tezgaha ihtiyacınız var. Örgüde böyle değil. Dükkan koltuğunuzun altında, bir iplik var, cebinize ya da torbaya koyup yanınızda taşıyorsunuz. Sohbet ederken, otobüste, çocukla ilgilenirken, istediğiniz her yerde örebiliyorsunuz.
Tekstil zaten malzemelerin insana en sıcak geleni. Derler ya, ikinci bir deri gibi. Tekstilsiz olmaz. Bunun içinde de örme en sıcağı. Çünkü o ilmekleri üst üste koyanın o sırada yaşadıklarını ve hangi amaçla onu yaptığını çok iyi betimliyor.
Sevgilinize ördüğünüz atkı ya da bebeğinize yaptığınız patik artık atkı veya patik olmanın çok ötesinde. Baktığınızda size neler anlatıyor neler...
Paylaş