Paylaş
Ugg’lar şu “ayı ayakları”nı anımsatan, en güzel bacağı bile kütük gibi gösteren, vaktiyle Avustralyalı sörfçülerin ayakları üşüdüğü için giydiği, sonradan moda dünyasına sızmayı başaran ve bir türlü başımızdan def edemediğimiz botlar.
Jimmy Choo ise vaktiyle Prenses Diana’nın favorisi olan, şimdilerde ABD’nin first lady’si Michelle Obama’dan Pixie Geldof’a birçok ünlü kadının tercih ettiği lüks ayakkabı markası. Madonna, Manolo Blahnik ayakkabılar için “Seksten daha iyi” demişse de kendi düğününde giydiği ayakkabılar Jimmy Choo etiketliydi.
Choo, Prenses Diana için o kadar çok ayakkabı hazırlamış ki sayısını hatırlayamıyor bile. Hatta tasarladığı son dore ayakkabıları ona yollayacağı gün Diana hayatını kaybetti.
UGG’lar neyse, küçük bir servet değerindeki Jimmy Choo’lar tam tersi: Seksi, zarif, feminen.
Ugg nere, Jimmy Choo nere?
Ve ben UGG’ların dünyanın yüzünden silinmesini beklerken bir de ne görelim?
Jimmy Choo ve Ugg işbirliğine gidiyor ve ortak ayakkabı tasarımlarına imza atıyor.
“Ugg & Jimmy Choo” adı verilen bu koleksiyonda söylendiği kadarıyla “koyun derisi Ugg botların siluetinin korunup Jimmy Choo markasının ruhunun yansıtıldığı detaylarla bezeli” beş model yer alacak. Ve bunlar 595-795 dolar arasında değişen fiyatlarda satışa sunulacak.
Bu da yetmezmiş gibi Jimmy Choo’nun başkanı Tamara Mellon şu açıklamayı yapmış: “Dolabımda kendi markam dışında sadece Ugg Australia var.”
Melez iyidir, melez güzeldir ama melezin de bir dozu olmalı, değil mi?
Bu işbirliği artık elmayla armutun birlikteliğini bile aşıyor, elmaya pepino aşısı yapıp yeni bir meyve yaratmaya benziyor. Elma nere, pepino nere?
Yani, Ugg nere, Jimmy Choo nere?
Ortaya nasıl bir şey çıkacağını hayal bile edemiyorum. Hangi ortak paydada buluşacaklar? Kürklü iğne topuklar? Altı zarif, üstü boru botlar?
Kim bilir? Bekleyip göreceğiz. Nerede göreceğimizi söylemeye gerek yok herhalde; tabii ki ıstinye Park’ta...
Bitsin şu hemşire kıyafeti mevzusu artık
Sağlık ve Sosyal Hizmetler Çalışanları Sendikası Tuğçe Kazaz hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Neden? Bir defilede seksi iç çamaşırının üzerine hemşire önlüğü giydiği için. şişli Cumhuriyet Savcılığı emniyetten Kazaz’ın adresinin tespit edilip ifade vermeye çağrılmasını istedi.
Hoppala...
Olay tümden saçma, bana sorarsanız ortada suç muç yok. Hadi var diyelim, bunun Tuğçe Kazaz’la ne ilgisi var?
Bence hepimiz kafayı üşüttük artık, neye saracağımızı şaşırdık.
Bunu daha önce de yazmıştım, hemşire kostümü tüm dünyada fantezilerin kadrolu elemanıdır, üniforma fetişinin hükümdarlarındandır. Uzun yıllardır bu böyle.
Dava açarak buna bir son vereceklerini düşünenler epey safça hareket ediyorlar.
Ayrıca, iyi model ne verilirse onu giyer, itiraz etmez. Tuğçe Kazaz da yapması gerekeni yapmış. Sokakta giymiyor ya, podyumda giyiyor. Saçma sapan bir tartışma bu.
Erkek dırdırı konusunda ne yapmalıyız peki?
Kadınlara yapıştırılan şu “dırdırcı” sıfatının beni nasıl hasta ettiğini anlatamam.
Böyle bir efsane var: Kadın dırdır yapar. Kadın çok konuşur, adamın kafasını şişirir.
Evet, tabii, çok konuşan kadın var. Çok ve boş konuşan...
Gelin görün ki bu tür çenesi düşük, dırdırı büyük insanlara sadece kadınlar arasında rastlanmıyor. Hele de erkeğin bu cinsi insanı hayattan soğutabilir. Ama bu etiket her fırsatta kadına yapıştırılıyor. Ohio’daki bir duvarda rastlanan şu afişe bakın. Bir tek taş yüzük reklamı ve üzerinde şöyle yazıyor: “Bir değişiklik yapın ve onu susturun”
Yani diyorlar ki, kadının dırdırı o kadar sinir bozucu ki ona bir tek taş alıp biraz huzura kavuşun.
Hadi ya? Peki biz erkek dırdırından kurtulmak için ona ne almalıyız? Fikri olan var mı?
Paylaş