Paylaş
Tek o sefer değil, ABD’de sürekli gündemde olan bir konu bu. Yıllarca silahsızlanma mücadelesi veren Obama’nın silahsızlanmaya karşı tedbir paketini açıklarken ağlamışlığı bile var.
Normal; sivil halktaki ateşli silah sayısının yetişkin nüfusundan fazla olduğu, yılda 30 bin kişinin silahlı saldırılarda hayatını kaybettiği bir ülkeden söz ediyoruz.
*
Peki ya biz?
Aile içi şiddette, en ufak alacak verecek mevzusunda, trafikte, kavgada, toplumsal olaylarda, akla gelen her yerde karşımıza silah çıkarken, biz hiç bireysel silahlanmayı mesele ediyor muyuz?
Etmediğimiz gibi, biliyorsunuz en son, meşum darbe girişimi ertesinde ‘ruhsat almanın kolaylaştırılacağı’ konuşulmaya başlandı.
Yakın zamanda silahla işlenen cinayet haberlerini tarasanız göreceksiniz ki, adamın teki iki küçük çocuğuyla eşini öldürüp sonra kendini vurmuş. Bir diğeri, eşini silahla öldürüp iki de polis memurunu yaralamış. Ötekisi, eski eşini ve onun kocasını öldürmüş. Otomobilden ateş açılmış, bir genç ölmüş. Alacak verecek meselesi yüzünden iki kişi silahla vurulmuş.
Böyle onlarca haber.
Şiddet durmadan tırmanırken ve mevcut politikalar şiddetin önünü alamazken, bırakın bireysel silahlanmayı sınırlandırmayı, önü mü açılacak gerçekten? İnanmak istemiyorum.
*
Umut Vakfı’nın tuttuğu istatistiklere göre, 2015’te Türkiye’de günde en az 5 kişi silahla öldü. Silahlı suçların yüzde 71’i tüfek, tabanca, beylik silahı gibi ateşlilerle gerçekleştirildi.
Bireysel silahlanmadaki artış bakımından Türkiye 178 ülke arasında 14’üncü. Savcılıklara silahlı olaylarla ilgili gelen dosya sayısı 2005’ten 2014’e yüzde 61.9 arttı ve 7 milyona yükseldi. Adli Tıp Kurumu 2014’te 2218 ateşli silahla öldürme olayını inceledi.
Türkiye’de bireysel silah sayısının 20 milyon olduğu tahmin ediliyor. Ve bu silahlar her an ulaşılabilir durumda. Ya duvarda ya arabanın torpidosunda ya da adamın belinde.
20 milyon silahın sadece 4 milyonu kayıtlı. Yüzde 85’i kayıt dışı.
*
Silah bulundurmak için ruhsat almak Türkiye’de dünyanın en kolay işi. Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ayhan Akcan’ın dediğine göre, bir sağlık raporu ve dilekçe yetiyor. Kayda değer bir bekleme süresi yok.
Peki o zaman kayıt dışı niye bu kadar fazla? Akcan “İnsanlar silahla işledikleri suçun kayıt altına alınmasını istemiyor. Genelde hem ruhsatlı hem ruhsatsız silahları var. Ruhsatsızı yanında taşıyor, suç işlediğinde atıyor. Kimisi de yıllık ruhsat ücretini ödemek istemediği için ruhsat almıyor” diyor.
Akcan, gelişmiş Avrupa ülkelerinde silah ruhsatı almanın hiç de bizdeki gibi kolay olmadığını, bekleme süresinin uzun olduğunu, ciddi sağlık muayenelerinden geçildiğini, referans sitemleri geliştirildiğini anlatıyor: “Kişi evde silah bulunduracaksa eşine sorarlar. İşi yüzünden silah alacağını söylüyorsa, avukat referansı isterler. Kişinin başına iflas, şiddet veya ölümcül hastalık gibi şeyler geldiğinde silahına el koyarlar.”
*
Bir yerde güven ne kadar az ise, güvenlik ihtiyacı o kadar fazla olur.
İnsanların birbirlerine de hukuka da güveninin az olduğu Türkiye’de pek çok insan eline silah alıp kendi güvenliğini veya adaletini sağlamaya hakkı olduğunu düşünüyor. Silah ruhsatı almayı kolaylaştırmak, bu tehlikeli yanılsamayı mutlaka besleyecektir.
Akcan, “Şark kültüründe silah merkezdedir. Herkes kendini korumakla mükelleftir. Herkes kendi kuralını kendisi koyar, ona göre hareket eder.
Güç, silah sahibi olmak, silahlı ordu sahibi olmak demektir” diye anlatıyor.
Hukuk devletinde olacak iş değil.
İşte tam da bu yüzden, eğer bir uzlaşma kültürü yaratmak ve hukuk devleti inşa etmek istiyorsak, silahlanmayı teşvik etmek şöyle dursun; önce bireysel silahları sınırlandıracağız.
Paylaş