Paylaş
Hepimiz aynı şeyi izleriz ama her birimiz onu farklı algılarız.
Her şey için böyle olmasa da bazı işler var ki buna çok müsait.
Bu bir film olabilir, bir sanat eseri olabilir. Şu anda benim “iş”ten kastım ise bir defile. Louis Vuitton’un 2012 ilkbahar-yaz defilesi.
Defiledeki unsurları sayacak olursak... Dev bir atlı karınca... Bembeyaz. Pasteller, hafif ama kalıplı kıyafetler içinde modeller.
Bir de pastanın süsü Kate Moss.
Başta platformun ortasında bembeyaz perdeyle örtülü yuvarlak bir kütle var. Defilenin başlamasıyla perde yukarı toplanıyor ve altından devasa bir atlı karınca çıkıyor. Modellerin her biri atların üzerine oturmuş.
Bir bir dönmekte olan atların üzerinden inerek yuvarlak podyumu arşınlıyorlar. Atlı karınca izleyenin gözlerini uyarırken... Salonda yankılanan müzik de tuhaf bir etki yaratıyor. Eski müzik kutularını düşünün... Kutuyu açtığınızda nostaljik bir melodi tıngırdar ya... Biraz bunu hatırlatıyor.
Başka biri bu sahneye bakıp romantik olduğunu düşünebilir. Dönen kitlenin modanın döngüsünü anlattığını savunabilir.
Ama ben başka okuyorum, osteril görüntünün ardında, “az sonra bir şey olabilir” gerilimini hissediyorum. Tam da bu yüzden hoşuma gidiyor.
Kubrick’in “Shining”i gibi...
Harika görüntüler ama huzursuz eden bir şeyler var. Müzik hızlanıp dramatik bir hal aldıkça gerilim artıyor. Sonra yeniden rahatsız edici bir şekilde tıngırdama haline geri dönüyor.
Kubrick’in deli deha karışık hali sanki koleksiyonun yaratıcısı Marc Jacobs’a tezahür etmiş. Fark, Jacobs korkutmuyor, korkutacak gibi yapıyor. Sadece fotoğraflarına baksanız ya da yüzeysel bir gözle defileyi izleseniz karşınızdakinin bir moda peri masalı ya da harikalar diyarı olduğunu düşünebilirsiniz.
Ki Alice’in harikalar diyarının ürkütücü bir yanı olmadığını kim söyleyebilir?
O diyarı iştah açıcı yapan tam da o hafif ürkütücülüğü değil mi peki? Derin bir okuma değil, Louis Vuitton defilesinin bende uyandırdıkları bunlar.
Sığlıktan uzak, ilginç ve bir yanıyla rahatsız edici. Bu yüzden mükemmel.
Zanaat ürünü çantalar
Kıyafetlere gelecek olursak... Louis Vuitton’un 50’ler kadınsılığını öne çıkardığı silüet gevşek topuzları tutan parlak saç bantlarıyla tamamlanmış.
Gördük ki önümüzdeki yaz beller düşük, etekler kabarık olacak, kadınlarımız İstinye Park’ta sivri burunlu ayakkabılarıyla salınacak, renklerin tahtına gümüş oturacak.
Koleksiyonun en dikkat çekici unsurları ise yine çantalar.
İlk bakışta çoğu kız çocuklarının kullandığı plastik çantaları andırsa da, buradaki işçiliği hayal bile edemezsiniz. Louis Vuitton’un namını çokça borçlu olduğu “zanaat” ürünü çantaları yeni sezonda hafifliği hedeflemiş. Pastel renklerde sepet görünümlü çantalarda markanın geleneksel monogramı zaman zaman kayboluyor ya da çantanın içindeki gizli bir cüzdanda kendini belli ediyor. Kimi gece çantalarının yapımı 300 saat almış, düşünün.
Defileden anladığımız, tek omuza asılan küçük çanta modası da önümüzdeki yıl sürüyor. Bir de küçük bavulları andıran kutu gibi çantalar... Benim favorim bunlar. Nedense bu derli toplu, karakterli çantaların insanın hayatını da derleyip toplayabileceği hissine kapılıyorum.
Paylaş