Anı yakalayan ressam

Son yıllarda Sakıp Sabancı Müzesi sayesinde tarihin en ünlü sanatçılarının eserleri ayağımıza gelir oldu.

Haberin Devamı

Ve resimden anlamaz diye bakılan Türk milleti koştur koştur bu sergileri gezdi.

Picasso, Dali, Rembrandt, Rodin ve benzerlerinden sonra sıra Monet’de.

Picasso ve Dali gibi 7’den 70’e herkesin tanıdığı isimlerle kıyaslandığında size uçuk gelebilir ama benim tahminim Monet’nin hepsinden fazla ilgiye mazhar olacağı yönünde.

Neden derseniz...

Çünkü Monet gelmiş geçmiş ressamlar içinde en çok sevilenlerden biridir. Belki de en çok sevilendir.

Leonardo da Vinci’den daha az ürkütücü, Vincent Van Gogh’dan da akıllı...

Kısıtlı sayıda üretilmiş “Nilüfer Barbie”lerden “Bebek Monet” videolarına Monet’nin resimleri akla gelebilecek her çeşit tüketici maddesine çevrilmiştir.

Yine neden derseniz...

Çünkü Monet aslında insanların yaşam boyu peşinden koştuğu, mutluluğun sırrı olan “anı yakalamayı” fırçasıyla başarmıştır.

Onun hareket noktası, sanatsal kurallardan kurtulmak ve orada olduğunu “bildiği” şeyin değil, tam olarak ne görüyorsa onun resmini yapmaktı.

Akademili ressamlara objeleri doğal renklerinde (kahverengi, ağaç kabuğu, mavi okyanus) resmetmeleri ve renkleri insan gözünün göreceği şekilde değiştiren ışığın etkilerine aldırmamaları öğretilirdi.

Monet tersten çaktı.

Gözünün önündeki objeleri, bir ağacı, evi, tarlayı unutmaya çalıştı. Bunların yerinde küçük bir mavi kare, pembe dikdörtgen veya sarı bir çizgi var diye düşündü ve gözüne nasıl görünüyorsa, öyle resmini yaptı.

Amacı, bir sahneyi zamanın bir anında olduğu gibi göstermekti.

Bu yola baş koyunca ister istemez “İzlenimcilik” akımının da öncüsü oldu.

Onun resimleri safi birer izlenimdi. Işığın en iyi halde olduğu bir anın izlenimi...

Ama haliyle, Monet’nin kuraldışı fırça darbeleri zamane eleştirmenlerinin acımasız saldırılarıyla karşılaştı.

“Boulevard des Capucines” adlı sokak manzarasını inceleyen bir eleştirmen Monet’ye “Lütfen bana resmin altındaki bütün bu siyah damlacıkların ne anlama geldiğini söyler misiniz?” diye sordu.

“Yayalar” diye açıkladı Monet.

Eleştirmen iyice öfkelendi: “Yani ben Boulevard des Capucines’de yürüdüğüm zaman buna mı benziyorum? Hey Tanrım! Benimle alay etmeye mi
çalışıyorsunuz?”

Neyse ki 1891’de farklı mevsimler ile günün farklı saatlerinde saman yığınlarını gösteren 25 resmi birlikte sergilediğinde Monet’nin baştan beri yapmaya çalıştığını kitleler anlamış oldu.

Bu seri başarıyı yakalayınca Monet yeni seriler yaratmaya başladı: Kavak serileri, Rouen Katedrali serileri ve Londra’daki Parlamento binası serileri. En çok da (250 tuval) bahçesindeki nilüferleri resmetti.

Ressam 1926’da bu dünyadan göçerken sanatta modernizm akımı yükseliyor ve çağdaş ressamlar Monet’nin eserlerini “hoş” diye alaya alıyorlardı.

Monet anı yakalamak için yaşamı boyunca zamana hükmederek, dakik ve rutinini bozmadan yaşadı.

Zamana olan sadakatinin aynısını da zaman ona sadık kalarak gösterdi.

Türlü akımlar geldi geçti...

Monet hiç eskimedi.

Not: Bu yazıdaki bilgileri Elizabeth Lunday’ın “Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları” adlı kitabından derledim.

Yazarın Tüm Yazıları