Ahmet Altan’ın son hatası

Haberin Devamı

HEM Cumhuriyet’e yazdığı yazıdan hem de dün Hürriyet Pazar’da Çınar Oskay’a verdiği röportajdan gördük ki Ahmet Altan, Plan Semineri ile Balyoz darbe planı aynı şeymiş gibi davranıyor.
Herkes merak etti...
Altan iki yıldır olan biteni takip etmemiş miydi? Balyoz davasına dair bilgi eksikliği mi vardı? Çok can yakmış, can almış bu davayı bu yüzden mi hâlâ sahipleniyordu?
Sanmam.
Bence Ahmet Altan’ın yaşanan onca haksızlığa rağmen insanı şaşırtan ve biraz da öfkeye sürükleyen inatçı tavrının arkasında ‘hata yaptığını itiraf edememek’ yatıyor.
Oysa vaktiyle yönettiği gazetede haberleştirilen kimi belgelerin sahte olduğu gün gibi ortada. Altan’ın hatası aşikâr.

*

Haberin Devamı

Bu, bilginin kamuoyuna aktarımında ne tür bir gazeteciliğin benimsendiği meselesi.
Gazetecilik kodlarının kabul ettiği ilk yükümlülük şudur: Gazeteci gerçeği araştırır ve kamunun gerçeği bilme hakkına saygı duyar.
Sansüre, gazetecilerin yargılanmasına, hapse atılmasına istisnasız karşı çıkıyoruz. Mehmet Baransu için de bu böyle.
Bavulla da gelse, leylekler de getirse, en olmayacak kişi de sızdırsa haber haberdir. Ama haberin doğruluğundan emin olmak kaydıyla.
Biz gazeteciler, haberlerin sorgulanmadan, seri halde üretilmesi gibi yöntemlere karşı çıkmalıyız.
Tabii gazeteciliği doğru dürüst yapmayı hâlâ düşlüyorsak.
Bu meselede Altan elbette sorumludur. Zira genel yayın müdürünün onaylamadığı bir yazı/haber manşetten gümbür gümbür verilemez. Ve kimi belgelerde çelişkiler o kadar bariz ki, bunu görmemek de gazeteciliğin düzeyini belirler.

*

İnsan bir şeye baktığında ona dair her şeyi gördüğünü sanır.
Bildiğimizden emin olduğumuz şeyler konusundaki aşırı özgüvenimiz bize hata yaptırır.
“Asker darbecidir” koşullanmasıyla Altan bir dizi hataya imza attı. Ahmet Şık ve Nedim Şener’i yargısız infaz eden “Gazetecilikten Tutuklanmadılar” manşeti hiç şüphesiz Türk basınının yüz karası manşetler listesinde üst sıralarda yerini aldı.
Altan’ın hatalar yaptığını itiraf etmemesi alışıldık, sıradan bir tutum aslında. İnsanların pek çoğu zararlı veya aptalca sonuçlar doğuran eylemlerinin sorumluluğunu almaktan kaçınır. Çoğumuz insanların hayatına ve ölümüne etki edecek kararları veren pozisyonlarda değiliz, olmayacağız. Ama hatalarımızın ne kadar büyük ya da küçük olduğu bir yana, çoğumuz “Hata yaptım” demeyi de imkânsız buluruz. Hata ne kadar büyükse itirafı o kadar zordur.
Ahmet Altan’ın kendini onurlu, yeterli ve tutarlı görme ihtiyacıyla gerçekleri özalgısını teyit edecek şekilde eğip büktüğü belli.

*

Haberin Devamı

Erdemden anladığımız, Altan’ın kibirli diklenmesi olamaz. Erdemi gördüğümüz yerde tanırız.
“Hatalarım oldu. Gazeteciliğin ilk kuralını es geçtim. Titiz davranmadım, sorgulamadım” deseydi bu erdem olurdu.
Ama Ahmet Altan’ın kafasının içindeki ‘kendini haklı çıkarma motoru’nun teklemeden çalıştığını gördük.

*

Hatanın da iyisi olur.
Ama önce o hatayı gizlemeye çalışmamak gerekir. Hele de kendimizden.
Altan hatasını inkâr etmek yerine erbabı olup onu bir sanat eseri gibi kafasının içinde döndürseydi, ortaya saçılan hatalardan ders çıkarsaydı hem kendisine hem de hayata dair yeni keşiflerde bulunmuş olacaktı.

*

Altan’ın gazetecilik eyleminin zararlı etkilerini geriye döndürmek mümkün değil.
İnsanların onu affetmesi de umurunda olmayabilir.
Ama en azından kendi için bir şey yapmış olurdu; koşullanmanın ve sorgulanmadan sunulan haberin hem gazetecilik hem de toplum için büyük tehlike arz ettiğini öğrenirdi. Bu yolla, bir daha karanlığa düştüğünde elinde bir mum olurdu.
Yapmadı...
Hatalarına bir yenisini ekledi.

Yazarın Tüm Yazıları