Oysa, yaşadığımız su sıkıntısının kaderle falan hiç ilgisi yok.
Tüm dünya elbirliğiyle karbona yüklenip nasıl iklim değişikliğine yol açtığımız ve kuraklığa neden olduğumuz falan bir yana... Sadece kendi ülkemizde bile birbiri ardına HES’leri dikip dereleri kurutan, köyleri susuz bırakan biz değil miyiz?
Belgrad Ormanı’ndan suları pompalayıp 45 ülkeye satan biz değil miyiz?
Gelişigüzel her yerde kaçak kuyular açıp tarla sulayan biz değil miyiz?
Suçluyu uzakta aramayalım. Suçlu, biziz.
Bu ülkenin yöneticileriyle vatandaşları el ele verdi, susuzluğa yelken açtı.
Dünyadaki suyun yüzde 1’inden daha azı içme suyu olarak kullanılabiliyor.
Önlem alınmazsa 21’inci yüzyıl sonunda artış 2 ila 6.4 dereceyi bulacak ve 2070’te tüm buzullar eriyecek.
Bu bilgiyi paylaşıyorum, çünkü su rezervlerimizi korumak, suyu bilinçli ve akıllıca kullanmak bu yüzden önemli.
Enerji Yönetimi ve Enerji Verimliliği Danışmanı Mahmut Selekoğlu ülkemizde suyun tüm sektörlerde, özellikle de tarımda, bilinçsiz ve savurganca kullanıldığını söylüyor. Çok yakında savaşların ‘sudan sebeplerle’ olacağının da altını çiziyor.
“Kullanılabilir su kaynaklarımızın yüzde 75’ini tüketen tarım sektörü tam bir kara delik. Çünkü hâlâ ilkel salma sulama yöntemi (vahşi sulama) kullanılıyor” diyor.
*
‘Salma sulama’nın verimi yüzde 25-35. Suyun yüzde 65-75’i boşa gidiyor.
Öyle olduğunu düşünmese de öyledir.
Çünkü genelde onlardan birini kendine örnek alarak büyür, çocuk aklıyla büyüdüğünde onun gibi olmak ister.
Benimkisi dedemdi. Ona benzedim mi bilmem ama kendime hayatta örnek aldığım tek insandı.
Onun gibi entelektüel olmak isterdim, onun gibi hep dostlarla çevrili olmak isterdim, onun gibi sakin ama inandıkları konusunda ateşli biri olmak isterdim.
Ne kadar başarabildim bilmiyorum. Galiba bundan sonra daha fazla uğraşacağım.
Çünkü dedem öldü benim.
Geçtiğimiz hafta susuzlukla mücadeleye bireysel bazda nasıl bir katkı sunabileceğimizi yazmış, 2007’de TEMA’nın başlattığı ‘Suyunu Boşa Harcama’ kampanyasıyla 6 basit önlemle 3 ayda 18 milyon ton su tasarruf edildiğini hatırlatmıştım.
Barajlardaki doluluk oranı düşmeye devam ediyor.
İSKİ verilerine göre İstanbul’da geçtiğimiz yıl bu aylarda barajlardaki doluluk oranı yüzde 64.32 iken şimdilerde yüzde 16,41.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi halkı su tasarrufu konusunda uyarmak için üst geçit, yol kenarı gibi görünür yerlere afişler asmaya başladı.
Yazımdan sonra okurlardan konuya dair çok sayıda e-posta geldi. Bugün sizlerle sizden gelenleri paylaşacağım.
Susuzluk konusu burada kapanmıyor, daha devam edeceğiz.
Çim sulamak için kaç ton su harcanıyor?“Biz dişimizi fırçalarken musluğu kapatalım, tamam. Peki belediyeler çim sulamak için her gün kaç ton su harcıyor; bunun hesabını yaptınız mı? Belediye başkanı ne kadar çok yeşil alan yaptığını anlatıyor. Ama kesilen ağaçlardan söz etmiyor. Ağaçlar ve katır tırnağı gibi susuzluğa dayanıklı bitkiler yok edilip çim ekiliyor. Bu, su israfından başka bir şey değil.”
Ama yine gün geçmiyor ki bir restorasyon rezaletinin haberini almayalım.
Bir bakıyoruz, tarihi bir amfitiyatronun zeminine beton dökülmüş. Ya da kalıntılar beton bloklarla tamamlanmış.
Niyeyse mütemadiyen ‘yeni görünümlü eski’nin peşindeyiz.
Oysa bize düşen, olanı olduğu gibi muhafaza etmek.
*
Müteahhitlerin ve sadece rölöve restitüsyon projeleri üzerine eğitim alan mimarların elindeki bu işlerde restoratörlerin söz hakkı yok.
Ülkedeki her 100 kişiden 18’i İstanbul’da ikamet ediyor.
Nüfusunun 2023’te 16.5 milyonu bulması bekleniyor.
Nüfusun hızla artmasıyla beraber, İstanbul gibi büyük kentlerde, suyun büyük miktarlarda tarımsal ve endüstriyel üretimde kullanılması büyük sıkıntılara neden oluyor.
*
Türkiye’nin yıllık toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküp. 44 milyar metreküp kadarını tüketiyoruz. Tüketilen bu suyun yüzde 74’ü sulamada, yüzde 15’i içmede, yüzde 11’i ise sanayide kullanılıyor.
Bugüne kadar bu sayede 4 binin üzerinde çocuğa ücretsiz müzik eğitimi veren Barış İçin Müzik, 2012’de 29 Avrupa ülkesinin içinde yer aldığı Sistema Europe’un üyelerinden oldu ve çalışmaları Sistema Europe’un ‘en iyi uygulamalarından’ biri olarak değerlendirildi. O çocukları sahnede izlediğinizde hayatlarının nasıl değiştiğini görüyor ve “ Bu ülkede güzel şeyler de oluyor. Eğer bu çocuklar bizim geleceğimiz ise hiç fena değil ” diyorsunuz. Barış İçin Müzik’in ilk günlerinde Edirnekapı’daki ilkokulların içinde müzik atölyeleri kurdular.
Daha sonra bir bina yapıp kendi merkezlerinden eğitime devam ettiler.
Başta mahalleliden tepki aldılar. Çocuklarını dersten alan, göndermeyen ya da hiç konserlere gelmeyen aileler oldu.
Ailelerin maddi durumları iyi olmasa da buraya gelip müzik eğitimi alan çocukların hayatları değişiyor, vizyon sahibi oluyorlar.
Aileler de bir süre sonra olaya ısınıyor, çocuklarıyla gurur duyuyorlar. 2011’e kadar masrafları Mehmet Baki ve Yeliz Baki üstlendi.
Ama kendi kaynaklarıyla bir yere kadar; enstrüman ihtiyacından prova yapılacak konser salonuna, eğitmenlere verilecek ücretlerden binanın sabit giderlerine bir gider bütçeleri var.
Ve giderleri, öğrenci sayısı arttıkça artıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) onlara kurumsal destek veriyor; tanıtımdan tutun da sponsor ve bağışçı bulmaya, broşür basımından internet sitesi tasarımlarına kadar. Barış İçin Müzik bir haftadır İKSV desteğiyle, ilki geçen yıl Salzburg Festivali kapsamında gerçekleştirilen Sistema Europe Orkestra Kampı’nın ikincisini Boğaziçi Üniversitesi ’nde düzenliyor.
Taraf’tan Murat Erdin'in iki gün evvelki haberi yine bir restorasyon faciasını ortaya çıkardı.
Kaş’taki binlerce yıllık Antiphellos antik tiyatrosunun zeminine beton dökülmüş.
Evet bizim coğrafyamızda antik tiyatro bol. Roma döneminden kalma 206 antik tiyatromuz var. Ama Kaş’taki denize doğru dönük ender tiyatrolardan biri. Phellos antik kentinin limanı olan Antiphellos’un batı kenarında yer alır ve tepenin güney yamacında yerel kireç taşından yontma taşlarla imal edilmiş.
Oditoryum ilk başta 28 sırada 4 bin seyirci alacak kapasitedeyken şimdi sadece 26 sırası kalmış.
İnşaat tarzına ve düzenine bakarak tiyatronun M.Ö. 1’inci yüzyıldan kaldığı ve M.S 141 yılında bölgeyi vuran depremden sonra M.S 2’inci yüzyılda restore edildiği biliniyor.
En son 2010’da Antalya Müzesi tarafından restore edildi.
Şimdi öğreniyoruz ki zeminine bir de beton dökülmüş.