Eddie Zulu Camp’te saha rehberliği yapıyor, insanları safariye çıkarıp onlarla birlikte Afrika’nın vahşi doğasının izini sürüyor. Günbatımında bir gergedanı izlemek için arabayı durduruyor, dönüp bana “İşte burası benim ofisim” diyor. O anda onun dünyanın en şanslı insanı olduğunu düşünüyorum.
Şehirde doğup büyümüş. Doğa sevgisi çocukken gittiği safarilerde filizlenmiş. Bilgi teknolojisi teknisyeni diploması var ama 2006’da Lompopo’da vahşi doğa rehberliği eğitimi aldığından beri doğanın göbeğinde hayvanlarla ve onlara ilgi duyan insanlarla çevrili.
Şehir yaşamıyla doğada yaşamı kıyaslar mısın?Doğada huzurlusun. Şehirden daha güvenli ve havası tertemiz. Sabah 04.30 gibi kalkıyorum, ziyaretçileri safariye çıkarıyorum. Onlara merak ettikleri her şeyi anlatıyorum. Akşam 10 gibi yatıyorum.
Teknoloji hayatının bir parçası mı?
Gösterişli TV dizilerinin bana kattığı bir şey yok, televizyonumu sattım. İnterneti işle ilgili e-posta atmam gerektiği zaman kullanıyorum. O da ayda bir falan. Ya da gündemi meşgul eden bir olay olduğunda bir haber sitesine girip bilgileniyorum.
Bu markanın reklamında çocuk istismarı yapılmış. Tepkiler üzerine reklamdan çocuklara dair slogan çıkarılmış.
Bu olay, okları tek bir markaya yönlendirse de, bence moda endüstrisini toptan tartışmamız için bir fırsat yarattı.
*
Kiminiz biliyordur, önceden moda yazıyordum. Şimdilerde sadece bir çeşit karikatür diye nitelendirebileceğimiz Kelebek’teki Ayna köşesi dışında moda veya markalara dair yazılar yazmıyorum. Bazıları artık yazmamama anlam veremiyor. Ama hiçbiri de “Neden yazmıyorsun?” diye sormuyor.
Onlar sormadan ben anlatayım öyleyse...
Tesisin düzgün çalıştırılmadığı, atıkların toprağa gömüldüğü, Gediz Ovası’nın zehirlendiği iddiaları havada uçuşuyor. Buna dair dava sürüyor ve atık havuzundan salınan kimyasalların ne olduğunu tespit etmek için keşif yapılması bekleniyor.
Ancak madalyonun iki yüzü var. Meslek ilkeleri gereğince her iki tarafın da görüşünü yansıtmak amacıyla, İzmir Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi (İZBAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Sevimli’nin açıklamasına yer vermek istiyorum.
Davanın takipçisi olacağım ama bu açıklamayı da doğru farz edecek olursak, iş yine dönüp dolaşıp rantta ve verilmemesi gereken konut izinlerini veren yetkililerde kilitleniyor.
Eyüp Sevimli’nin açıklaması şöyle:
“İzmir’deki deri tabakhanelerinin İzmir Körfezi’ne dökülmesi süreci, 1984’te İzmir Menemen Deri Serbest Bölgesi’nin temellerinin atılması ve deri fabrikalarının 1993’te bu bölgeye taşınmasıyla son buldu.
Sanayi Bakanlığı’nın yer tespiti ile tarım arazisi olmayan alandaki bölgemiz yerleşim alanlarına uzak bir bölge olarak seçildiği gibi, modern atık arıtma tesisleri dolayısıyla çevreye zarar verilmesi hiçbir zaman söz konusu olmadı.
Adayların hepsinin hikâyelerini okudum. Hatta bazılarını gözyaşları içinde. Üzücü olduklarından değil, yaşadıkları türlü zorluklara rağmen hayatta direnip başarıyı yakaladıklarını görmek insanı duygulandırıyor. Hepsinin hikâyesi birbirinden etkileyici. Yeri geldikçe bu köşede bazılarının öykülerine yer vermek istiyorum.
Bugün size Göknur Atalay’ın hikâyesini anlatacağım.
*
Atalay kendi işini kurmadan önce hayatı eşinin iş sorunlarıyla dolu.
Eşi, sinirli yapısından dolayı her girdiği işte sorun yaşıyor. İşsiz kaldığı her sefer de borçları birikiyor.
Öyle olunca Atalay evdeki düzen bozulmasın diye gündüzleri özel sektördeki işinde çalışarak, akşamları ve hafta sonları ise ders vererek açığı kapatmaya çabalıyor.
Eşinin kendi işini kurduğu ve büyük zararla çıktığı da oluyor. Yıllarca birlikte o borçları ödüyorlar.
1994’te buraya 1000 konutluk Villakent kuruluyor. Ardından, Serbest Sanayi Bölgesi’nde atık su arıtma tesisi yapılıyor. Önceleri yerleşkeye uzak bir mevzide. Ancak nedense, 2009’da şu andaki yerine taşınıyor.
Bölge halkı bu tesisin faaliyetlerinden, özellikle de oluşan kokudan yaka silkiyor.
*
Villakent sakini A.O., maliyeti arttırdığı için arıtmanın çalıştırılmadığını, atıkların toprağa gömüldüğünü, bu arada kirli havayı soluduklarını, Gediz Ovası’nın da zehirlendiğini iddia ediyor.
Burada Soma’dakine kısmen benzer bir süreç yaşandığını söylüyor:
2006’da kız arkadaşının peşinden Afganistan’a yollanıyor; zamanı bol, bütün gün sokakta kaykay yapıyor.
Öğreniyor ki Afganistan’da nüfusun yarısı 16 yaşının altında.
ABD’den, NATO’dan gelen yardımların gençlerin ve çocukların hayatını değiştirmediğini gözlemliyor ve çocuklar için ne yapabileceğine kafa yoruyor.
Ülkede Özbekler, Tacikler, Peştunlar; hiçbiri birbirinden hoşlanmıyor. Olivier, çocukları bu nefretten kurtarmak için bir şeyler yapmak istiyor.
Bu arada kız çocuklarının spor yapması yasak. Bisiklete bile binemiyorlar. Kaykay henüz tanınmadığı için bu boşluktan yararlanabileceğini düşünüyor ve kızlar başta olmak üzere çocuklara kaykay öğretmeye başlıyor.
Örneğin dilencilik yaptığı için okula gidemeyen bir kız çocuğunun ailesine gidiyor, onlara kızın kaykay eğitmeni olarak gelir elde edebileceğini anlatıyor. Aile izin veriyor; kız hem okula gidiyor hem de kaykay öğreniyor, başkalarına öğretiyor ve eve para götürmeye başlıyor. Bir çocuğun hayatı bu sayede değişiyor.
Yanlış siyaset dilinin neticesi olarak, normalde doğanın tarafında yer alacak insanların bir kısmı kutuplaşma ortamından kaçmak adına konudan uzaklaşıyor. Ya da kendi tuttuğu partiye çevre üzerinden zekice olmayan üslupla saldırıldığında çevrenin değil, partisinin safında yer alıyor.
Çevre talanının boyutu yöneticilerin yaklaşımıyla, eylemleriyle belirleniyor ama buna rağmen unutmamalı ki, bu özünde sistemin yarattığı bir sorun.
18. yüzyıldan itibaren Sanayi Devrimi’nin etkisiyle kömür ve kentleşme derken çevre sorunları ortaya çıkmaya başlıyor.
Yani aslında doğaya can çekiştiren, bizdeki gibi giderek vahşileşen kapitalist sistem. İktidarlar ise onun araçları.
*
Sinek Sekiz
Bir kadın cinayeti haberi.
İzmir’den, Bursa’dan, İstanbul’dan, Gaziantep’ten, Batman’dan, Giresun’dan, Uşak’tan, Antalya’dan, Ağrı’dan, Kayseri’den...
Ekranda bir kadın fotoğrafı ve alttaki KJ’de hep benzer ifadeler:
“Barışmak istemediği sevgilisi tarafından öldürüldü.”
“Boşanmak istediği kocası öldürdü.”
“Ayrıldığı kocası/sevgilisi canını aldı.”
Silahla, av tüfeğiyle, testereyle, baltayla.